18. Bölüm

2K 230 0
                                    

Nurdan bir kolunda kabloları karışmış laptop'u, diğer kolunda üç kiloluk montu, kulağında telefonuyla ayakta bile zor dururken bir de Batu'yla tartışıyordu. Kapıyı çalarken hala ona laf yetiştirmekteydi.

"Hayır sana ne?! Sana ne benim gideceğim partiden, eğlenceden? Ben sana karışıyor muyum?"

"Kızım ben senin eğlenmene bir şey demiyorum! Sadece o partiye gitme diyorum! Bir bildiğim var ki diyorum ayrıca. Sen benden daha geri kafalısın bu konularda, bak üzüleceksin gidersen."

"Ben her şeye hazırım sevgili abiciğim. Yeter artık bu konuda tartıştığımız. Hayatımda ilk kez böyle özel bir parti için elime davetiye geçmiş, tabii ki de gideceğim. Sen bugüne kadar buna ve bu tarz şeylere defalarca gitmişsin. Sen üstesinden geldiysen ben de gelebilirim."

Tam o esnada Yalçın kapıyı kucağında üç-dört yaşlarında bir oğlan çocuğuyla açtı. Daha ağır bir şey tutuyor olmasına rağmen Nurdan'dan daha rahat görünüyordu.

Nurdan şaşkınca ona bakakalırken Batu telefonda "İyi! Ne halin varsa gör! Beyinsiz!" deyip telefonu yüzüne kapattı. Nurdan iade-i küfür yapamadan telefon kapandığı için biraz bozulmuş olsa da şu an Yalçın'ı kucağında bir çocukla görmenin şokunu yaşamakla meşguldü.

"Hoş geldin! Geçsene, montunu laptopu ver istersen," derken uzanıp onun elinden eşyaları almaya çalıştı. "Hadi bakalım Doğa Bey, inin biraz aşağı." Kucağındaki sarı kafa çocuğu yere indirdiğinde, biraz mırın kırın etti çocuk.

Nurdan'ın elinden eşyaları alırken Nurdan artık şaşkınlığına son vermesi gerektiğinin farkındaydı. Çünkü yarım dakikadır sanki Yalçın'ın gizli bir çocuğu varmış da bunca zamandır saklamış gibi davranıyordu.

"Ben yanlış bir zamanda mı geldim ya? Çalışacağız dedik ama?" diye sordu sessizce. İçeriden mutfaktan bir takım sesler geliyordu.

"Yok yok. Kuzenim ve oğlu buradalar da, gidecekler birazdan onlar."

Nurdan çekingen adımlarla içeri girerken telefonu çınladı. Batu'dan bir mesaj gelmişti. Mesajı hiç açıp okumadan "Geri zekalı," diye söylene söylene telefonu arka cebine tıkıştırdı.

Yalçın onun montunu asıp eşyalarını kenara koyarken Nurdan ilk kez mutfaktaki kuzeni gördü. "Merhaba!"

"Ah Selam! Sen Nurdan olmalısın, Yalçın geleceğini söylemişti. kusura bakma biz biraz dağıttık ortalığı ama iki erkek bir çocukla baş edince bu kadar oluyor ancak... Mesut ben bu arada. Kuzeniyim Yalçın'ın."

"Memnun oldum Mesut. Etraf çok dağınık değil bence ya," diye mırıldandı etrafa bakarken. Kendi odasını falan düşününce hiçbir sorun yoktu yani.

"Nurdan'ın dağınıklık konusunda sınırları geniştir Mesut. Çekinecek bir şey yok," dedi Yalçın densiz bir şekilde. Nurdan ona tam ters bir bakış atıyordu ki, Doğa'nın Yalçın'ın bacağına bir koala gibi sarılarak ona saldırdığını görünce bir şey yapmadı. Yalçın "Yeter küçük canavar, yorul biraz artık ya!" diye bağırarak Doğa'yı belinden yakaladığı gibi ters bir şekilde havaya kaldırınca Doğa neşeyle bağırarak gülmeye başladı. Yalçın onu ters tuttuğu yerde gıdıkladı.

Nurdan şu an kalbinden vuruluyordu galiba. Böyle minnak minnak oklar atıyordu birileri kalbine. Kim derdi ki şu adamın kucağına çocuk yakışacaktı? Ters duruyor da olsa...

"Dayı tamam indir! Tamam pes ediyorum, indir!" diye bağırdı Doğa kahkahalarının arasında. Yalçın çocuğu düz çevirip yere koyduktan sonra poposuna vurarak "Git bak orada tanışmadığın biri var," diye fısıldadı kulağına. Doğa pür dikkat Nurdan'a baktı. Biraz utanmış gibi çekingen adımlarla Nurdan'a doğru gitti.

LÜZUMSUZ SAVAŞ (3)Where stories live. Discover now