12. Bölüm

1.8K 244 9
                                    

Nurdan'ın eli ayağı titriyordu. Bir delilik yapmıştı ama... sonucu inşallah hayırlı olurdu. Akşam iş çıkışı buluşmak için Ozan'la sözleşmişlerdi ve Nurdan sırf inadından onu plazanın önüne çağırmıştı. Daha doğrusu Ozan onu iş yerinden almayı teklif edince normalde hayır gerek yok diyeceği bu şeye şimdi evet demişti. Sırf Yalçın görsün diye buna evet demişti fakat şimdi de Yalçın görmeden Ozan gelsin diye dua ediyordu. Saçma bir fikir olduğuna kanaat kıldığı için gitmek istiyordu hemen.

Tatilden sonra normale dönmüş gibilerdi. Nurdan o korkunç gecenin ertesi günü aşırı havalı bir şekilde Yalçın'a karşı sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlayınca, Yalçın da öyle bir tavır takınmıştı. O gece neredeyse sabaha kadar Ozan'la telefonda sohbet etmişlerdi. İlk çıktıları yemekte bile onunla ilgili bu kadar bilgi edinmemiş, kendini ona karşı samimi hissetmemişti. Yalçın'ı düşünmeyince Ozan'a odaklanabilmişti. Ona odaklanınca da güzel olmuştu resmen. Yalçın'la ilişkisini profesyonel boyutta tutmak her anlamda avantajlıydı. Şimdi daha rahat da çalıştırlardı. Çünkü olan bitenden sonra o tatsız sataşmaları da azaltmıştı Yalçın'ın. Herkesle ne kadar uğraşıyorsa Nurdan'la da o kadar uğraşıyordu.

Ozan'ın arabası önünde durduğunda gülümseyerek hemen kapıya uzandı. Aynı anda Ozan da inip onun kapısını açmak için kendi kapısını açmıştı ama o daha bacağını atana kadar Nurdan binince kalakalmıştı.

"E ama ben kapıyı açacaktım?" Ozan'ın ilk sözlerinin bunlar olması Nurdan'ı güldürdü. 'Boş ver' dercesine omuz silkti. "Gerek yok öyle centilmenliklere, başka yerde kullanırsın hakkını. N'aber?" Uzanıp Ozan'ı iki yanağından öptü.

"İyi, seni gördüm daha iyi oldum. Senden n'aber? Nasıl geçti tatil?"

"Çok güzeldi. Atmosferine bayıldım. Garip bir yorum olacak belki ama; bizim buradaki adalara benzer ama alakası yok. Nasıl tarif etsem bilemedim."

Ozan yola çıkarken "Aslında çok doğru bir tanımlama yaptın. Yunan adaları gerçekten öyle. Onlar bizden daha özenli ve şehirlerine iyi bakıyor oldukları için aynı iklimde farklı bir tat aldırıyorlar," dedi.

"Senin bir sonraki uçuş ne zaman? Nereye?"

"Bu aralar geçen gün de dediğim gibi uçuşlarım yurtiçi. Bodrum çok var yaz mevsimi olduğundan. Günde iki sefer falan yapılıyor. Yurtdışı iki hafta sonra var. Çin'e gideceğiz, Guangzhou'ya."

"Yaaa... ne güzel! Ben de işte bu Perşembe Antep'e gideceğim."

"Düğüne gidecektin, doğru. Haftasonu dönecek misin? Benim uçuşum yoktu aslına cuma cumartesi pazar. Beraber bir şeyler yaparız diye hayal kurmuştum."

"Dönüş uçağı cumartesi öğlen. Ama bak ne diyeceğim, düğüne benimle gelmeye ne dersin? Davetiyeler iki kişilik, ben tek gideceğim demiştim Ardalara ama eminimki bir kişi için ayarlama yapabilirler."

Ozan ilk anda şaşırıp kalsa da heyecanla gözleri büyüyerek baktı Nurdan'a. "Gerçekten mi? Erken bir davet diye düşünmez misin? Ben aslında sormak isterdim ama seni ürkütürüm diye sormaya çekinmiştim."

"Yok canım. Farz et ki düğüne gidecek kavalye arıyorum. Düğün Antep'teyse biz ne yapabiliriz, değil mi? Üstelik Ardalar tüm masrafları karşılıyor. Yol, yatacak yer falan... Düşün ki İstanbul'da bir düğüne davet ediyorum, onun gibi bir şey!"

"Doğru söylüyorsun. İstanbul'da sana eşlik etmemden bir farkı yok gibi. Tamam o zaman, ben seve seve gelirim."

Nurdan sevinçle Ozan'a baktıktan sonra başını camdan dışarı çevirdi. Kendisini aşırı mutlu hissediyordu. İyi ki o Yalçın batağından çıkıp yönünü tamamen Ozan'a çevirmişti. Onun böyle tontiş bir adama ihtiyacı vardı.

LÜZUMSUZ SAVAŞ (3)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora