17. Bölüm

2K 248 5
                                    

Yalçın ödüllerini alıp, masada bir şey bırakıp bırakmadığını kontrol etti. Yolda Onur'u görmüş, ona ayrılacağını söylemişti. Diğerlerine haber vermesini rica etmişti. Kimseye yakalanmadan hızlıca gitmeyi planlarken tam salondan çıktığı anda, büyük kapının önünde Nurdan onu yakalamıştı. Ayağındaki yüksek topuklularla can çekişerek peşine takılırken "Dur Yalçın! Nereye koştura koştura! Beni de beklesene!" diye bağırınca Yalçın geniş mermer kaplı antrenin ortasında durup Nurdan'a dönmüştü.

"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var Nurdan. Benim gibi taş kalplilerin de ara sıra buna ihtiyacı oluyor. Sen lütfen eğlenmene bak." Başıyla tam bir centilmen gibi nazikçe bir selam verip hızlı adımlarla otoparka yönelirken Nurdan ısrarla peşine takıldı. Ayağındakilerle koşması çok zor oluyor diye sinirlenip ayakkabıların tokalarını çözerek çıkardı. Zaten bacakları kısaydı. Bari bir anlamda şanslı olsaydı. Hem yerler kayıyordu, hem ayakkabı topukluydu, hem de Nurdan kısaydı.

Son anda dışarı çıktıklarında merdivenlerde Yalçın'ı yakaladı fakat dışarıda kar yağdığından ve havanın buz gibi olduğundan haberi yoktu. "Hassiktir!" diye bağırdı çıplak ayakları ıslak yerlerle buluşunca.

Onun küfürünü duyan Yalçın dönüp arkasına baktığında Nurdan'ın üzerinde hiçbir şey olmadan, üstelik ayakları çıplak bir şekilde merdivenleri indiğini görünce gözlerini devirdi. Ceketini çıkardığı gibi merdivenlerin sonunda Nurdan'ı yakalayıp ceketini onun omuzlarına koydu.

"Sen çıldırdın mı Nurdan ya? Böyle, bu şekilde dışarı çıkılır mı? Ayakların da çıplak, giysene şu ayakkabıları."

"Koşuyorsun, sana yetişemiyordum, ne yapayım? Sen üşüyeceksin böyle de."

"Araba şurası. İlla gelecek misin benimle?"

"Evet geleceğim. Hadi gidelim. Minnoş ayaklarım donuyor özellikle."

Yalçın onun bir sincap gibi sürekli zıpladığını görünce ani bir hareketle Nurdan'ı kucağına alıverdi. Nurdan şaşkınlıkla ufak bir çığlık atıp Yalçın'a baktı iri gözlerini kocaman açarak.

"N'apıyorsun Yalçın? Belin açılacak!"

Yalçın arabaya doğru yürürken kahkahayı patlattı. "Sportif olmayabiliriz ama cacık da değiliz Nurdan Hanım. Kol kaslarım kuvvetli olan tek yerim zaten. Merak etme, düşürmem seni."

Nurdan bir şey diyemeyerek kollarını Yalçın'ın boynuna dolayarak kucakta gitmenin keyfine vardı. Biraz hoşuna gitmişti açık olması gerekirse.

Yalçın dışarı çıktıktan sonra onun peşi sıra dışarı çıkan Sema'yı görmüştü. Neler olup bittiğini bilmiyordu ama hoş şeyler olmadığunu tahmin ediyordu. Sormaya korkuyordu. O yüzden şimdilik susuyordu.

Arabaya geldiklerinde Yalçın uzaktan kumandayla arabayı açtı. Sonra hafifçe eğilerek Nurdan'dan kapıyı açmasını rica etti. Nurdan açınca da onu güzelce koltuğa bıraktı. Kapıyı kapatmadan hemen önce Nurdan ona teşekkür etti.

Kendisi de şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Hemen klimanın sıcak tarafını açarak yanında tir tir titreyen Nurdan'a büyük bir iyilik yaptı.

Törenin yapıldığı yer Beşiktaş'taki bir oteldi. O yüzden eve gitmenin çok vakit almayacağını düşünüyordu. Nurdan'ı da Beşiktaş'a bırakacaktı artık nasılsa.

"Beşiktaş Çarşı'sının oradan döneceğim değil mi?"

"Evet evet. Dümdüz git oradan dönüp, ben sana gelince derim."

Ne büyük rastlantıydı ki Yalçın en son Mor ve Ötesi'nin senfonik Bir Derdim Var şarkısını dinlemekteydi arabada. Telefonunu tekrar bağlayınca direkt o şarkı kaldığı yerden çalmaya devam etmişti. Beşiktaş meydandaki ışıklara geldiklerinde "Kusura bakma, müzik senin pek sevdiğin gibi değil ama—" derken Nurdan lafını keserek "Mor ve Ötesi severim. Aslına bakarsan birçok yerli rock grubunu severim," dedi.

LÜZUMSUZ SAVAŞ (3)Where stories live. Discover now