8. BÖLÜM : Kara anılar II

248 17 0
                                    

Pazar sabahı erkenden kalkmıştım. Gün adeta benim için uyanmıştı. Havada kara bulutlar geziyordu ki bu benim için daha da iyi bir haberdi; içimdeki karanlık ruhu iyice ortaya çıkarıyordu.
Hemen gardolabıma koştum.
Dolabımın kapağını açtığım anda yüzümü ekşittim; bırak gotiksiliği siyah bir tane bile kıyafetim yoktu. Şimdi ben ne yapacaktım?
Dolabı kapattığım gibi yatağıma geri oturdum ve düşünmeye başladım. O punk kıyafetleri ben nerden bulacaktım? "Hımm, bir düşünelim. Annem bir zamanlar babamla ile birlikteydi yani..."
Ve işte ampul o anda parladı.
-tabi ya! İşte bu! Eğer annem babamla birlikte olduysa büyük olasılıkla onun da siyah kıyafetleri vardır.
Fakat büyük bir sorun vardı; saat annemin uyanması için fazla erken değil miydi? Hemen saate baktım ; saat sabahın 9 buçuğuydu. Gayet güzel! Annem o saatlerde banyoda olurdu. Yavaş adımlarla kendi odamdan annemin odasına vardım. Yan odadaki banyodan musluk sesi geliyordu. Mükemmel!
Hışımla annemin gardrobunu açtım, kolaçan ettim. Benim dolabımdan çok daha genişti. Kıyafetler askılıklarla asılmışlardı. Askılıkları ortadan ikiye ayırdım ve gördüklerim karşısında ağzım açık kaldı. Dolabın içinde gizli bir bölme vardı. Kapaklıydı. Kapağını açtığımda ise ağzımın suyunu akıtacak siyahlıkta elbiseler vardı. Fakat cüssem çok minik olduğu için büyük olasılıkla annemin kıyafetleri üstümde emanet gibi olacaktı. Olsun. Ben o tişörtleri elbise niyetine giyerdim. Elime geçeni kavradım. Simsiyah tişörtün üstünde koyu kırmızı renkli, daire içinde yıldız sembolü (o zamanlar onun "pentagram" olduğunu bilmiyordum tabii)vardı.
O da nesi! Gizli bölmenin içinde siyah bir kutu! hemen kavradım. Of ! kutu çok ağırdı. Heleki hele benim gibi küçük cüsseli biri için bunu taşımak neredeyse imkansızdı. Neredeyse fırlatırcasına kutuyu yatağın üstüne attım. Kapağını açtığımda kapağında dev bir ayna vardı ve içindekiler; simsiyah ruj, renk renk rimeller, renk renk göz kalemleri, yüz pudrası, envayi çeşit renkte saç spreyleri, zımbalı kolye ve bileklikler. Adeta cennet gibiydi. Sevinç nidalarıyla üstümü çıkarıp o dolaptan aldığım tişörtü geçirdim: tam da düşündüğüm gibi üstüme elbise gibi olmuştu. Annemin zımbalı kolyesini boynuma gelecek şekilde en kısaya ayarlamama rağmen, boynumda bol durmuştu. Zımbalı bilekliği de en kısaya ayarlamama rağmen her an bileğilmden çıkabilecek gibi görünüyordu .sprey boyayla saçımı kırmızı ve siyaha boyadım. Gözlerimin etrafına siyah göz kalemi çektim ve etrafında yaydım. Beceriksizce rimel sürdükten sonra aynı beceriksiz işlemi dudağımda da uyguladım. Dudaklarım miniminnacıktı ve ruj elime çok büyük geldiği için dudaklarımın etrafı da simsiyah olmuştu. beyaz pudrayla yanaklarımı, çenemi ve alnımı beyazlattım. Annemin siyah mat ojesi de kutunun içindeydi, onu da sürdükten sonra... Brrr, bacaklarım ne kadar da üşüyordu. Odamda siyah taytım olması gerekiyordu. kutuyu ve kutuyu aldığım yerin kapağını hızla kapattım. Odama koştum. Dolabımı açıp hemen siyah deri taytımı üzerime geçirdim. Hemen arkamdaki boy arkasına döndüm ve AMAN TANRIM!
bu ben miydim?
Ne kadar da mükemmel görünüyordum.
Olmak istediğim kişi olmuştum. O kadar mutluydum ki. Tam bir anlık mutlulukla başımı sağa çevirmiştim ki üstü pembe bornozla kaplı, başı mor havluyla örtülmüş annemi gördüm; ağzı beş karış açıktı...

...
Hayretler içinde olan yüzü bir anda hiddetlendi:
-BU NE HAL! ÇABUK ÜSTÜNÜ DEĞİŞTİR.
Babamın sözü zihnimde yankılandı "kimse seni yargılayamaz"
Tüm cesaretimi topladım:
-kimse beni yargılayamaz. Helekihele sen!
Gözlerindeki hiddet daha da arttı.
-demek yargılayamam he?
Yanağıma şiddetli bir tokat geçirmesiyle birlikte yere düştüm.
"Hayır Ivy hayır, hayır sakın ağlama.sakın ağlama dik durmalısın."
Zora ayağa kalktım.
-tüm yapabildiğinin en iyisi bu mu anne? Artık bıktım anlıyor musun? Bıktım! Ben buyum. Hep bu olmak istedim. O sürlekli sayıp sövdüğün adam benim idolüm. Babamı gerçekten çok seviyorum ve büyüyünce onun gibi olmak istiyorum. Babam her zaman hayallerimin peşinden gitmemi isterdi ve benim tek hayalim hayalim babam gibi olmak ANLIYOR MUSUN HE?

Annemin yüzü öfkeden pancar gibi olmuştu:
-demek en büyük hayalin o lanet olasıca baban gibi olmak he? Öyleyse o lanet olasıca sürtüğün yanına git ve bir daha sakın bu eve gelme! CEHENNEME KADAR YOLUN VAR!

Dediğini yaptım. Yanından hiddetle uzaklaştım, siyah botlarımı hiddetle giydim ve kapıyı suratına çarptım. Apartmandan çıktığım anda bütün gücümle ağlamaya başlamıştım.

Beş parasızdım. Lanet olsun yanıma para almak aklımın ucundan bile geçmedi.
Bir taraftan ağlıyor bir taraftan da babamın evine giden yolu hatırlamaya çalışıyordum. Göz yaşlarımdan ve akan makyajımdan dolayı önümü görmekte zorlanıyordum ve bu da yetmiyormuş gibi bu kadar soğuk bir havada kısa kollu tişörtle dışarı çıkmıştım!
Lanet olsun, babamın evi buraya gerçekten çok uzaktı. Oraya yürüyerek gitmem gerçekten 1 haftamı alırdı. Peki ben ne yapacaktım?
Çaresizlikten daha da şiddetli ağlamaya başladım. Evimizin çaprazındaki kafeye vardım. Dün babamla oturduğumuz yer bomboştu. Aynı yere oturup ağlamaya devam ettim. Kafe tamamen bomboş olduğu için kimse beni duyamazdı. Ta ki ben kafenin tamamen bomboş olmadığını öğreninceye kadar.
Kafenin giriş kapısını top sakallı kel bir adam açtı; o bu kafenin müdürü ve babamın yakın arkadaşıydı.
-Ivy? Neden ağlıyorsun? *karşımdaki koltuğa oturdu* anlat bakalım.

Bir anda kendimi neredeyse hiç tanımadığım bir adama başımdan geçen her şeyi anlatırken buldum. O kadar çaresizdim ki...
-peki Brian nerede oturuyor, hatırlıyor musun ufaklık?
-*hıçkırık krizine girdim* california'da.
-*adamın gözleri iri iri açıldı* Tanrım ne kadar uzak! Ama sana yardımcı olacağım. Hadi arabaya bin, California'ya gidiyoruz.

Manson'un Kızı Where stories live. Discover now