Özel Bölüm

4.1K 277 30
                                    

Birce ile Yiğit'ten ayrılalı henüz çok olmamış olsa da sürpriz bir özel bölüm hazırladım.💕💕

Keyifli okumalar...

BİRCE

Rutinleri sevdiğimi daha önce söylemiştim.

Bence rutin işler ve belli ölçüde planlanmış bir günlük hayatın insana güven veren bir yanı vardı. Huzur veren bir yanı da. Her gün Kalipso'ya gideceğimi bilmek, Bade ile selamlaşıp sabah kahvemizi içtikten sonra işe koyulmak, her ölçüsünü ezbere bildiğim tatlılarımı yapmak bana kendimi güvende hissettiriyordu. "Her şey yolunda Birce," diyordu kremasını çırptığım tiramisum ve sonra onu yemeye gelen Bahar. Hepsi ezbere bildiğim, uyguladığım rutinlerdi ve ben hepsini çok seviyordum.

Çok sevdiğim başka rutinlerim de vardı. Rutin olmalarına rağmen her seferinde kalbimin atış hızını artıran, bazen heyecandan elimi terleten ve yüzüme uzun süre silinmeyecek geniş bir gülümseme yerleştiren rutinlerdi bunlar. Ansızın gelişen öpücükler, yorgun geçen bir günün ardından başımı Yiğit'in omzuna yaslayıp okuduğum kitaplar, birlikte yaptığımız yemekler, sarılıp uyuduğumuz akşamlar...

Hepsi bir şekilde geçen sene aldığım bir kararla ilgiliydi. 

Yiğit'e ikinci bir şans verdiğim akşamdan bahsediyorum elbette. 

Aramızdaki tüm sırlar ve sınırlar kalktığında Yiğit'i yeni baştan tanımıştım ve kendisinin daha önce tanıdığım Yiğit'ten pek de bir farkı yoktu. Yalnızca bu kez onu daha yakından ve daha detaylı tanıma şansım olmuştu. Kitapları çok seviyordu, favori yazarları Sabahattin Ali ve Dostoyevski'ydi. En sevdiği tatlı benim yaptığım sütlaçtı.

Bunu beni tavlamak için söylediğine dair kuvvetli bir inancım mevcut olsa da bu konuda pek ısrar etmemiştim.

Fanatik bir Galatasaray taraftarıydı. Futbola aşık olan yanı benim için sürpriz olmuştu çünkü daha önce bunu hiç fark etmemiştim. Elbette ki pek çok erkeğin futbolla yakından ilgilendiğini biliyordum ancak bu benim için kulaktan dolma öylesine bir bilgiydi. Maç izlerken dünyadan soyutlanacağı ve futbolculara atamadıkları goller yüzünden ağzına geleni söylemesi beni şaşkınlığa sürüklemişti. Özellikle de bu maç bir derbiyse. Eminim ki Yiğit gibi fanatik bir Galatasaraylıyı en çok delirten maçın hangi takımla olduğunu tahmin etmek de zorlanmamışsınızdır.

Fenerbahçe, sevgilimin ezeli ve ebedi düşmanıydı.

Bense ne futbola olan bu düşkünlüğünü ne de Fenerbahçe'ye olan bu düşmanlığını uzun bir süre anlayamamıştım. Derbinin olduğu akşamları Bade ile Murat'ın evinde geçiriyorduk. Biz abla kardeş zaman geçirirken onlarda hipnotize olmuş bir biçimde maçı izliyorlardı. Bana göre yaptıkları aktivite maç izlemek değildi. Daha çok savaşa gitmek isteyip gidememişler gibi oturdukları yerden ayağa fırlayıp tanımadığım futbolculara beceriksizlikleri yüzünden öfkeyle bağırıyorlardı. Yiğit'e sorsanız kendisi oldukça hümanist birisiydi, futboldaki fairplay ruhunu takdir ettiğini ve uyguladığını söylüyordu. En azından Fenerbahçe gol atana kadar kendisinin barışçıl bir insan olduğunu söyleyebilirdik. O golden sonraysa içinden korkunç bir canavar çıkıyordu. Mağara adamı. Galatasaray'ın zavallı kalecisi, teknik direktörü, futbolcuları hatta hakemler bile bu mağara adamının öfkesinden nasibini alıyordu.

Onun bu hali beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. "Bundan sonra derbi maçlarını izlerken yanında olmak istemiyorum," diyerek Yiğit'e bu konuda fazlaca dürüst davranmıştım. "Heyecanını anlıyorum ancak gereksiz yere öfkelendiğini düşünüyorum ve bu beni rahatsız ediyor. Sana maçı izleme diyemem elbette ama sen izlerken yanında olmak istemiyorum."

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Where stories live. Discover now