6. Bölüm

4.3K 309 11
                                    

Yeni bölümden selamlarr💜 Desteklerinizi bekler, keyifli okumalar dilerim.

BİRCE

Paris'in beni yapmak zorunda bıraktığı ilk şey hiç tanımadığım insanlara güvenmekti. Bu yeni duruma alışıp üzerine düşünmeye fırsat bulamayacak kadar zor durumlarda kalmıştım. Geldiğim noktadaysa hayatıma giren yeni insanlar bana fazlasıyla yardımcı olmuştu. Yani dünya o kadar da güvenilmez bir yer olmamalıydı. Lumière'e görüşmeye giderken aklımda yeni tanıştığım insanlara karşı daha açık fikirli olma düşüncesi vardı.

Camille'in evinden çıktıktan sonra karşılaştığım yabancı adamla görüşmeden ona hiçbir şey söylememe kararı almıştım. Zira iş bulursam tüm gelirim eve gitse bile işten kazandığımla rahat bir şekilde geçinebilirdim ve Camille'in ev arkadaşı olarak kalmaya devam edebilirdim. Restoranda bana verecekleri herhangi bir pozisyona razıydım. Bu işi bugün çözmem gerekiyordu çünkü Gabriel ve Emily'i daha fazla rahatsız etmek istemiyordum. Yaklaşık bir haftadır onlarla kalıyordum ve bu misafirlik artık daha fazla uzamamalıydı.

Lumière Fransızca ışık anlamına geliyordu. Kapıdan içeri girdiğim anda restorandaki ışıklardan gözlerim kamaşırken ışıl ışıl parlayan bu yerin adının hakkını verdiğini düşünmüştüm. İçerisi parlaklığı ve ışıkları ile dikkat çekerken oldukça şık ve zarif görünüyordu. Restoranın dekorasyonunda ışığın yanında gümüşi renkler ağırlıktayken yer yer koyu maviyle dikkat çekici alanlar yaratılmıştı. Mekan kesinlikle çok ferah ve zarifti. Bende yarattığı ilk izlenim burada çalışmanın keyifli olabileceği yönündeydi.

Kapıdan girdikten sonra genç bir garsona ismimi söylememle birlikte dün karşılaştığım adamın odası olduğunu düşündüğüm bir kapıya doğru yönlendirildim. Garson Fransız aksanlı bir İngilizce'yle "Mr. Dupont birazdan sizinle görüşecek. Burada bekleyebilirsiniz." dedikten sonra "Ne içmek istersiniz?" diye sordu.

"Yalnızca su alırım." diye İngilizce cevap verdikten sonra en azından teşekkürü Fransızca edebileceğimi düşündüm. Merci.

Panik ve telaşlı bir insan olmasam da gerginlikten dudaklarımı ısırmama mani olamıyordum. Zihnimde canlanan pek çok olasılık varken sakin kalmam mümkün değildi. Neyse ki önünde beklediğim odanın kapısı birkaç dakika içerisinde aralandı ve dün merdivenlerde karşılaştığım adam kocaman bir gülümsemeyle "Hoş geldin." dedi. "Dün doğru düzgün tanışamadık. Ben Lucas."

"Bende Birce." dedim tokalaşmak için uzattığı eli sıkarken. Odasını işaret ederek içeriye geçmem söyledikten sonra odasındaki koltuğa yerleşti. Birkaç kere ismimi telaffuz etmeye çalışırken oldukça komik görünüyordu. Komik ve yakışıklı. Lucas gerçekten de mankenim diyen pek çok erkeğe taş çıkarabilecek kadar çekiciydi. Durum inkar edemeyeceğim kadar ortadaydı ve erkeklerle olmayan geçmişime rağmen bu konu hakkında neden düşündüğümü hiç bilmiyordum. Muhtemelen karşımdaki adamın çekici gülüşü ve tutkulu bakışları yüzündendi. Belli ki Lucas oldukça etkileyici ve flörtöz bir adamdı ve bunun fazlasıyla farkındaydı.

Adamı incelemeyi kesmezsen yanlış anlaşılacaksın Birce.

"İsmini doğru söylemem galiba zaman alacak." dedi tatlı bir şekilde gülümserken.

"Hiç önemli değil. Bende Fransızca telaffuzlarda zorlanıyorum. Dil yapılarımız çok farklı. Bu arada birkaç temel cümle hariç hiç Fransızca bilmediğimi söylemem gerekiyor."

Görüşmeye gelmeden önce hazırladığım özgeçmişimi Lucas'a uzattım. Dosyayı elimden alırken "Burada çalışan herkes İngilizce'ye iyi seviyede konuşuyor. Endişe etmene gerek yok, herkesle rahatlıkla iletişim kurabilirsin." dedi.

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Where stories live. Discover now