4. Bölüm

4.5K 347 17
                                    

Keyifli okumalar💜

BİRCE

Eli boş bir şekilde başımı öne eğerek Gabriel'in evine dönmek canımı fazlasıyla sıkmıştı. Öyle ki kilometrelerce yürümekten ağrıyan zavallı ayaklarımdan ancak eve girip kendimi koltuğa attıktan sonra haberdar olmuştum. Gabriel sabah beni okula bırakırken evin yedek anahtarını verdiğinden eve rahatça girmiştim ve bu sayede koltukla buluşmam çok zamanımı almamıştı.

Sadece bir gündür tanıdıkları insana evin anahtarını nasıl emanet edebiliyorlardı? Sanırım bunu hiçbir zaman anlayamayacaktım. İnsanlara koşulsuz şartsız ve bu kadar hızlı güvenmeyi. Yine de bana güvenmeleri hoşuma gitmişti, bunu inkar edemezdim.

Salondaki geniş koltuğa kendimi bırakışım Emily'nin telefonla konuşarak yanıma gelmesiyle bölündü.

"Ama ben hiçbir hazırlık yapmadım ki!" diyerek konuştuğu karşı tarafa sitem ediyordu. "Yemek yapmayı zaten bilmiyorum. Nasıl misafir ağırlayabilirim Gabriel?" Sıkıntılı bir sesle "Tamam, görüşürüz." dedikten sonra telefonu kapattı.

"Gabriel iş yerinden arkadaşlarını yemeğe çağırmış." dedi Emily soru soran bakışlarıma cevap olarak. "Akşam yemeğe üç kişi gelecek ve ben yemek yapmayı hiç bilmiyorum."

Sözlerine gülümsedim ve "Ben bu işin okulu için buradayım, hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum.

Emily kollarını kocaman açarak bana sarıldıktan sonra coşkulu bir sesle "Ah, nasıl unuttum! Harikasın Birce." dedi. Sonrada hızlı bir şekilde akşam için plan yapmaya başladı.

"Öncelikle buzdolabını bir kontrol edelim. İhtiyaca göre alışverişe çıkarız seninle. Hadi gel." diyerek bileğimden tuttuğu gibi beni buzdolabının önüne götürdü. Şaşkınlıkla kalkan kaşlarımı görünce "Affedersin, gereksiz yere heyecanlandım." deyişiyle ikimizde kahkahalara boğulduk.

"Önce menüye karar verelim." dedim sakinleştiren bir ses tonuyla. "Sonra hızlıca hazırlarız her şeyi. Merak etme işimde iyiyimdir."

Gereksiz tevazunun samimiyetsiz olduğuna inandığımdan işimde iyi olduğumu hep söylerim.

Paris'teki ikinci günüm beklediğimden zor geçmişti ve benim kendimi rahatlatacak bir şeyler yapmam gerekiyordu. Sabah hazırlayamadığım kahvaltıyı akşam yemeğine dönüştürmeye karar vermek içime su serpmişti. Yemek yapmak halihazırda benim için bir çeşit terapiyken moralime iyi gelecek bu rutin Gabriel ve Emily'nin arkadaşlarının akşam lezzetli bir yemek yemeleriyle sonuçlanacaktı.

Bir taşla iki kuş vuracaktım yani.

Menüye karar vermeden önce elimdeki malzemeleri kontrol etmeye karar verdiğimde bomboş bir buzdolabıyla karşılaştım.

"Evde pek yemek yemiyoruz." dedi Emily sıkıntıyla. "Sen şimdi bir liste hazırla, ne istersen gidip alalım."

"Tamam." diyerek hızla malzemeleri düşünmeye başladım.

Fransızların joie de vivre dedikleri sevdiğim bir kavram vardır. Bunu Türkçe 'ye yaşam sevinci olarak çevirebiliriz. Yaptığın her şeyden keyif alarak gerçekleştirmeden bahseder. Konuşurken, yemek yaparken veya yerken ve tüm gündelik aktivitelerden keyif alma hali Fransızlarda kültürel yaşamın bir parçasıdır. Fransız mutfağı da bu bağlamda geliştiğinden menüye karar verirken görünümü ve aynı oranda lezzeti ön plana alan yemekleri seçmek istemiştim. Sonuçta Fransa haute cuisine adını verdikleri yüksek mutfak sanatını oluşturan ve bununla ünlenen bir ülkeydi ve yemek yapmanın sanat olduğu bir ülkede okuma arzumun nedeni buydu.

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Where stories live. Discover now