49. Bölüm

2.7K 237 13
                                    

Haftanın son bölümünden hepinize selamlarr💜 Bakalım Birce'miz neler yaşamış bu süreçte?

Keyifli okumalar💜

Bölüm Şarkısı: Ezginin Günlüğü- Yan Kalbim

BİRCE

İki yıl sonra- Paris

Zamanın her şeyin ilacı yalanını ilk söyleyenle tanışmak isterdim. Ya da gözden uzak olanın gönülden de uzak olduğunu.

Değildi, hiç değildi.

Aradan geçen iki koca yıla rağmen aklım, fikrim tamamen Yiğit'ten ibaretti. Yaşadığımız her şeyi başa saran zihnim bana bir saniye bile rahat vermemişti. Önce birlikte yaşadığımız güzel anları, sonra da kalbimi bir bıçakla ortadan ikiye ayıran büyük darbesini her hatırladığımda aynı acıyı yeniden yaşıyordum. Ve her şeye rağmen sevdadan bir adım bile öteye geçememiştim.

Sevdadan kaçamıyordum.

Paris'e adım attığım ilk iki hafta etrafıma öfkeden bir ateş çemberi çizip kimsenin geçmesine izin vermemiştim. Bir an için diğer insanlarla beraber Yiğit'i artık sevmediğime ve onu hiç düşünmediğime inanmak kolaydı. Sade bir nikahla Lucas'a evet dediğim ana kadar.

Buradaydı. Yapma der gibi yalvararak gözlerimin içine bakmıştı ve neredeyse beni ikna etmek üzereydi. Her şeyi bırakıp ona koşmak istiyordum. Bana aşık olduğunu söylesin ve ikna olayım. Gerçekten aşk gözümü bu kadar kör etmiş miydi? Beni bahis meselesi yapmış bir adama yeniden nasıl güvenebilirdim? Neyse ki içimdeki aklı başında tanrıçanın uyarısıyla kendime geldim ve doğru bir tercih yaptım. Üzerimden girdiği bahsi ve ihaleyi kazanmış para düşkünü bir adama yeniden güvenmek gibi bir aptallık yapamazdım.

Bir aptallık yapmamıştım evet ama Yiğit'in bakışlarıyla günler sonra karşılaşmış olmak bir şeyi net bir şekilde idrak etmeme neden oldu. Yiğit'i seviyordum ve o yanımda olmasa dahi ona aşık kalmaya devam edecektim. Kalbimin orta yerindeki yangının sönmeyeceği belliydi. Bu kalp ağrısının maalesef ki tek ilacı Yiğit'ti.

"Yan kalbim yan," diye mırıldandım. "Kaçamazsın sevdadan."

Değişen ufak tefek bazı şeyler hariç Paris'te çoğu şey bıraktığım gibiydi. Sanki hiç ayrılmamışım gibi. Lumiere ve Lumiere du Soleil de işler yolundaydı. Çalışanlarımızın da büyük çoğunluğu tanıdığım insanlar olduğundan yeniden çalışmaya başladığımda uyum sağlamak çok kolay olmuştu. Kalipso'yu, sıcak ve sevimli havasını özlesem de büyük bir restorandaki küçük kaosların da kendine göre keyifli tarafları vardı. 

Düşüncelerimin içerisinde boğulmamı engelledikleri için bu küçük kaoslara minnettardım zira mor şemsiyeli bir adamı düşünmemek çok zor oluyordu.

Değişmeyen şeylerden bir diğeri Gabriel, Emily, Vincent ve Camille'in dahil olduğu pazar günleri akşam yemeklerimizdi. Bir araya geliyor ve birbirimizi yormadan pek çok konu hakkında sohbet edebiliyorduk. Yiğit'i hatırlamadığım nadir zamanlardan oluyordu pazar akşamları.

Paris'teki ilerleyen günlerde bir ziyaret yapmam istemiştim. "Geleceğini biliyordum," dedi Bertha bilmiş bir gülümsemeyle yüzüme bakarken.

"Dediğini yaptım," dedim bende gözlerimin dolmasına engel olamadan. "Kendimi aşka teslim ettim ve şimdi acıdan nefes alamıyorum."

"Her güzel şey bir bedelle gelir," dedi Bertha karşısına geçip oturduğumda. "Acı çekmeden gerçek mutluluğa kavuşamazsın."

"Ben yine de bu acıdan kurtulmak istiyorum. Bana yardım et lütfen." desem de Bertha oralı olmadı.

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Where stories live. Discover now