29. Bölüm

3K 272 6
                                    

Herkese günaydınn💜 Umarım haftanız güzel başlamıştır. Bugün Yiğit'i biraz yakından tanıyalım diyorum, ne dersiniz?

Keyifli okumalar

Bölüm şarkısı : Tuna Kiremitçi - Sana Dair

BİRCE

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.

Nazım Hikmet'in 'Yaşamaya Dair' şiiriyle karşılaştığımda liseye yeni başlamıştım. Kaç kere okuduğumu bilemediğim bu mısraların üzerimdeki etkisi öyle fazla olmuştu ki o andan itibaren hayatımın her anını büyük bir ciddiyetle yaşamıştım. Büyük bir özenle. Seçtiğim okullardan yaptığım işlere, dostlarımla ve ailemle ilişkilerimde dahil olmak üzere her yere hakimdi bu ciddiyet. Ve şimdi Yiğit'e karşı hissettiğim duygulardan kaçmak istesem de onunla ilgili her şeye büyük bir özen ve ciddiyetle yaklaşmaktan alamıyordum kendimi.

Bana anlattığı her şeyi elimde olmadan büyük bir dikkatle dinliyordum. Söylediği her söz, anlattığı her anı ya da sevdiğini söylediği her şeyi ağaçlara kazınmış yazılar gibiydi.

Yüzyıllar boyunca zihnimde kalacak gibiydi ona dair her şey.

Yiğit endüstri mühendisliği mezunuydu. Okulu bitince birkaç işte çalıştıktan sonra biyomedikal malzemeler üreten ve bunları satan bir firma kurmuştu kendine ve beş yıl içerisinde de işlerini büyütmeyi başarmıştı. Şimdiyse şirketini uluslararası bir firmaya dönüştürmek istiyordu. Bunu da başaracağından şüphem yoktu zira hırslı bir adam olduğunu anlamam için kahin olmam gerekmiyordu. Yada medyum Bertha.

Öğrendiğim kadarıyla kız kardeşi ve annesiyle yaşıyordu. Babasını üniversiteye başladığı sıralarda kaybettiğinden maddi olarak zor dönemler geçirmişti. Hırsının kaynağını buna bağlamak istiyordum ama tek sebep bu olamazdı. Gözlerinde hiç dinmeyen bir fırtına saklıydı. Bu fırtınaya neyin sebep olduğunu henüz bilmiyordum ancak eski bir sevdanın tortusu olduğunu tahmin edebiliyordum. Yiğit'in önyargılarının nedeni bir kadındı. Hiç görmediğim, tanımadığım, adını dahi bilmediğim bir kadın benim hayatımı değiştiren adamı yaralamıştı. Yaralarımızın ruhumuzda bıraktıkları izler de gelecekteki yaşantımızı ve kararlarımızı değiştiriyordu.

Yine bir cuma akşamıydı ve bu kez kitap okumuyordum çünkü Yiğit'in bana anlatacakları vardı.

"Henüz on sekiz yaşındaydım. Okula gitmek için otobüse bindiğim sıradan bir gündü." Yiğit'in sözünü kesmeden sessizce onu dinliyordum. "Ece'yi ilk o zaman görmüştüm."

Bakışlarını yüzümden çekerek köprünün ışıklarına çevirdi. "O gün onunla aynı liseye gittiğimizi fark ettim, aynı durakta inmiştik. Bu bir süre böyle devam etti. Daha sonra artık dayanamayıp ona aşkımı itiraf ettiğimde de bu karşılıksız kalmadı. Liseyi bitireceğimiz günlere yakın sevgili olmuştuk." Bu aşk hikayesinin mutlu sonla bitmediğini Yiğit'in bakışlarından anlayabiliyordum.

"Ece'den uzak kalmamak için üniversite tercihlerinde sadece İstanbul yazmıştım. Şanslıydık, ikimizin de tercihi burası olmuştu."

"Ne okuyordu?" diye sorduğumda Yiğit'le gözlerimiz buluştu.

"Sınıf öğretmenliği okuyordu." dedi bana cevap olarak. "Bu arada yalnızca ikimiz yoktuk. Lisedeki en yakın arkadaşım Oktay da Ece'yle aynı üniversitede okuyordu. Aynı mahallede yaşadıklarından okula birlikte gidip geliyorlardı. Bende Ece'nin onun yanında güvende olduğuna inanıyordum saf bir şekilde. Belki de o zamanlar gerçekten bir şey yoktu aralarında, bilemiyorum."

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin