8. Bölüm

4.1K 306 12
                                    

Bu hafta içimden geldi ve yeni bir bölüm paylaşmak istedim. Keyifli okumalar 💜

Bölüm şarkısı: ZAZ- Le Passants

BİRCE

Paris'te ikinci haftam başlarken ilk iş günüm için hazırlanıyordum ve oldukça heyecanlıydım. Dilini bilmediğim bir ülkede lüks bir restoranda çalışmaya başlamak aklı başında bünyemin alarm vermesine neden olduğundan sabah kahvaltıda hiçbir şey yiyememiştim. Zaten pek bir şey hazırlayasım da gelmemişti. Sonuçta omletlerimi büyük bir iştah ve keyifle yiyecek birisi yoktu. Bahar yoktu. Sevdiklerinizden uzak olmak yurtdışında yaşamanın en kötü tarafıydı.

Vous devez être fort.

Güçlü olmalısın anlamına gelen bu cümleyi sürekli kendi kendime tekrar ediyordum. Fransızca öğrenme çabalarım da devam ediyordu elbette. Kelimelerin telaffuzları o kadar zordu ki her tekrarım ağlama isteği uyandırıyordu. Hayatımın her evresinde olduğu gibi güçlü davranmaktan başka seçeneğim yoktu zira ağlamak hiçbir problemi kendi başına çözmüyordu.

Lucas dünkü alışverişte gözyaşlarımı usulca sildikten sonra neden ağladığıma dair hiçbir şey sormamıştı. Sessizce yanımda yürümüş, sonra da kibarca veda ederek yanımdan ayrılmıştı. Bu anlayışlı ve kibar tavrı, çekici çehresiyle birleştiğinde beni mutlu ediyordu. Kendimi onun yanında rahat hissediyordum. Yine de patronum olacağını aklımdan çıkarmadan aramıza düzgün bir mesafe koymanın daha doğru bir hareket olacağını düşünüyordum. Zira Lucas'ın cazibesine kapılıp gitmemek için aklı başında Birce olmam gerektiğini sezmek için kahin olmama gerek yoktu.

"Bonjour," dedim sabah erkenden restoran kapısından içeri girerken.

Görüşmeye geldiğimde ilk karşılaştığım garson çocuk bana genişçe gülümseyerek "Bonjour," dedi. "Ben Mr. Dupont'a haber vereyim."

Lucas'ın gelmesini beklerken üzerimdeki gerginliği atabilmek için derin birkaç nefes almam gerekti. Neyse ki Lucas beni çok bekletmeden karşımda belirdiğinde gerginliğim azalmıştı.

Garsona Fransızca bir şeyler söyledikten sonra bana döndü ve "Mutfak kısmına geçelim mi? Seni çalışanlarla tanıştırıp, oryantasyon eğitimine yönlendirilmeni sağlayacağım. " dedi.

"Oui, merci." Fransızca evet deyişim Lucas'ı gülümsetti.

"İyi gidiyorsun."

"Umarım aynı performansı burada da gösteririm." dedim alçak bir tonda.

"Göstereceğinden hiç şüphem yok." Lucas'ın bana gösterdiği güveni anlayamasam da bundan hoşlanıyordum.

Mutfak kısmında toplanan çalışanlara doğru yaklaşırken yeniden heyecanlandım. Lucas durumu anladığından beni sakinleştirmek istercesine bir elini sırtıma koydu ve çalışanlarına dönerek "Arkadaşlar Birce Hanım yeni çalışma arkadaşımız. Kendisine her türlü yardım ve anlayışı göstermenizi rica ediyorum. Hepinize kolay gelsin." dedi. Sonra bana dönerek "Seni Andre'ye emanet ediyorum. Yapmam gereken bazı işler var ama yeniden geleceğim." diye ekledi. "Görüşürüz."

"Görüşürüz Lucas." dedikten sonra Andre ile selamlaşarak kendimi oryantasyon programının akışına bıraktım.

Günün kalanında Lumière belli bir saatten sonra öyle yoğun bir hale bürünmüştü ki hiç kimsenin nefes alacak bir dakikası olmamıştı. Bense Andre'den temel bilgileri aldıktan sonra mutfak kısmına gözlemci olarak geçmiştim. İlk iki gün yapılan işleri ve mutfağın işleyişini gözlemleyecektim, daha sonra executive chef dedikleri baş şefin bana vereceği görevleri yapacaktım.

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Where stories live. Discover now