"Mardin'e gittiğimizde düğün var , gelecek misiniz?" dedi Miran. Soruyu sadece Boran'a değil, Adar'a da sormuştu.

"Ne zaman düğüne geldiğimizi gördün Miran?" dedi Adar, bunu sormasının bile saçma olduğunu hissettiren bir ifadeyle.

Miran'ın sorduğuna pişman olmuş bakışları bıkkınlıkla yere indi. "Aman, gelirde beni yalnız bırakmazsanız hartım kalırdı zaten," diye isyan ettiğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Küçük bir çocuk gibi gelse de gözüme, Adar ile Boran'a hiç de öyle gelmemişti.

Kahvaltı masasına doğru geçmiştik ve herkes sessizce tabağındakilerden atıştırıyordu. Atıştırıyordu diyorum çünkü her an kalkacak bir halleri vardı.

"Zümra," dedi Miran kafasını kaldırıp sessizliği yine bozarak.

"Efendim?"

"Fındık çok ısrar etmişti Zümra ablamda kalacağım diye, sıkıntı olmayacaksa döndüğümüzde bir gece siz de kalabilir mi?" diye sorunca sormasına kızdım.

"Ne sıkıntısı olacak? Tabii ki kalabilir. Hatta sizin için sorun olmayacaksa birkaç gün kalsın," dedim farklı bir teklif sunarak. Fındık ile ilgilenen elbette vardı ama ona karşı bir arkadaş gibi değil, çalışan olarak yaklaşıyorlardı. Bu yüzden Fındık bize kısa sürede alışmıştı, bunu anlayabiliyordum.

"Kalmasına gerek yok. Zümra'lar konakta kalacak zaten," dedi Adar, keskince.

Derin ile aynı saniyede Adar'a dönmüş, ciddi bakışlarla karşılık vermeye hazırdım. Evet, buna sadece ben hazırdım çünkü Derin gayet şaşkın bakışlarla karşılık veriyordu.

"Öyle mi? Bizim neden haberimiz yok?" dedim, yalancı bir gücenmişlikle kafamı hafif yana eğdiğimde Adar'ın bakışları değişmedi. Alay ettiğim için sinirlenmiş bile olabilirdi.

Adar derin bir nefes alarak güzel nefesini boş yere tüketmeye başladı. "Kendi canını düşünmüyorsun biliyorum, bari arkadaşının canını düşün. Hayatındaki tek koz Derin," derken bakışları Derin'e çevrildi. "Üzgünüm ama Derin onlar için ağzını kapattıkları sürece çok basit bir yem."

Adar'ın, Derin'in gevezeliğini ilk kez dile getirince gülmemek için kafamı eğdim. Eğer gülersem Derin elindeki çatalla dudaklarımı koparırdı. Ama Miran ve Boran, benim korkumu yaşamadığı için rahatça gülmüşlerdi ve bu yanımdaki dostumun aldığı nefesleri daha yakından duymama neden oldu.

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Canım umurumda dahi değil. Peki ya Derin? Ya içten içe korkuyor ve ben üzülmeyeyim diye bir şey söylemiyorsa?

"Beni kaçıracaklar ve ben kolay bir yemim öyle mi?" dedi Derin, kaşlarını bunu kendine yakıştıramayan bir ifade takınarak havalandırmıştı. "Denesinler de görün siz olacakları," diye devam etti sinirini bastırmaya çalışırken.

Derin'in sinirini kapatmak amacıyla olaya dahil oldum. "Bu adam bir daha benimle uğraşmaz," dedim, kendimden emin bir tavırla.

Adar bana bakarken ben çayımdan bir yudum almıştım. "Bu adam bir katil ve senin burnunun dibine kadar girmiş. Nasıl olurda bir daha seninle uğraşamayacağına bu kadar emin olabiliyorsun?" Yüzündeki şaşkınlık benim sebepsiz bir şeklide o katilin yanıma gelemeyeceğine emin olmamdı.

"Siz katil değil misiniz?" Karşımdaki ve masanın baş köşesindeki güya katil olmayan iki insana bakıyordum. Ve o an yüzümde en samimi gülüşüm parıldıyordu.

Derin alttan alttan gülerken Miran kavgaya müdahale etmeyen uysal kişi gibi sessizce kahvaltısını yapmaya yöneldi.

"Biz ne alaka şimdi Zümra?" dedi Adar, verdiğim örneği beğenmeyerek.

Gecenin İzi Where stories live. Discover now