3 - Bölüm

119K 6.7K 8.3K
                                    

Buharlaşan pencerenin önündeki kırık tabaklara baktım. Bazıları paramparça, bazıları ise ortadan ikiye ya da üçe bölünmüştü.

Hepsi Helin'in eseriydi.

Çünkü bugün kendisinin söz günüydü.

Koca dört günü geride bırakmıştık. Dün, saat üç çivarında gelen telefonda bu akşam söz olacağı söylenmiş ve hiçbir cevap alamadan kapanmıştı telefon. Konuşan Sinan amca, cevapsız kalan Helin olmuştu.

Deliye dönmüştü diyebilirdim. Hâlâ da öyleydi. Biraz daha sakin olsa da içinde bu kırık tabakaların kat ve kat fazla olduğunu anlayabiliyordum. Ya da anladığımı düşünerek kendimi rahatlatıyordum.

"Evet, iğrenç bir gün." Sessizce düşüncelerimin arasından çıkan fısıltılı sesle tüm kelimeler zihnimden uçup gitti. Derin uyanmış, yarım yamalak açık gözleri ile beni izliyordu.

"Öyle," diye mırıldandım. Ayağa kalkarak çoktandır topladığım yatağımı kenara ittirdim. Kafamı kaldırmam ile ne olduğunu anlayamadan suratıma yastık yemem bir oldu. Derin bir yandan gülüyor, bir yandan da sesi çıkmasın diye ağzını kapatıyordu.

"Kötü günlerimizdir asıl iyi günlerimiz, diyorsun," dediğimde kafasını aşağı yukarı beni onaylarcasına salladı. Bu cümleyi hep kurar, kendimizi böyle teselli ederdik. Kötü günlerde yaşanan komik durumlar bile unutulmaz, bir süre sonra gülerek anlatılırdı. Umarım bugünde öyle olur.

Yastığı Derin'e fırlatmam ile kapının açılması bir oldu. Helin bizi görünce gülümsedi. "Uyanılmış ve savaşma bile başlamış," diyerek söylendi durgunca.

"Gel sen de katıl aramıza, eski günlerde ki gibi," dedi Derin, onun dünkü halini es geçerek. Bugün daha adapte ve canlıydı.

"O eski günlerde değiliz ama... O zamanki gibi çocukta değiliz," dedi suratını asarak. Ruh hali onu pozitif bir duruma düşürecek her olaydan kaçınıyordu. Her insanda olurdu bu durum, dünyaları önüne sersen bile o dakika hepsine yüz çevirir.

Helin pişman olmuş olacak ki, "Neyse, hadi kalkın, kahvaltı yapmadık daha," diyerek ellerini birbirine çarparak odada ufak bir yüksek bir ses çıkarttı.

Biz de tamam dercesine kafamızı salladık. Helin odadan çıkar çıkmaz Derin ağzının içinden saygısızca küfürler savurmaya başladı.

Kafasını kaldırıp ışıldayan gözlerle baktı bana. "Kaçırsak mı acaba kızı?" diye sorarken gayet ciddi gözüküyordu.

"Hmm," diye mırıldandım düşünür gibi. "Biz kaça kaça Türkiye turu yapmazsak iyidir." Kafamı gülerek iki yana salladım. Bu işi görev haline getirmemiz an meselesiydi.

Omuzları çöktü. Ümidi yoktu, benim de.

"Buldum!" diye bağırdı Derin, aniden.

Derin'in ağzını hızla kapatarak gözlerimi kıstım. "Mikrofon da vereyim mi, Derin?" diye sordum.
Kafasını iki yana sallayınca elimi ağzından çekip, "Ne buldun?" diye sordum.

"Olur mu bilmiyorum ama hiç yoktan iyidir. Bak şimdi, biz Helin'in önceden sevgilisi olduğunu ve ondan hamile olduğunu söylersek, bu iş iptal olur mu, olmaz mı?" dedi kaşlarını bilmiş bilmiş kaldırarak.

Ben ise ona şaşkınlıkla bakıyordum. İlk önce alkışladım ve elimi uzattım. Derin elimi tutunca gülümsedim, "Tebrik ederim, az önce kızın ölüm fermanını yazdın," demem ile Derin'in yüzündeki gülümseme anında silindi.

"Ya ben de ciddi ciddi tebrik ediyorsun zannediyorum. Ne yapayım? Daha cazip bir fikrin varsa, buyur söyle," dedi sitemle kıllarını birbirine bağlayarak.

Gecenin İzi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin