22 - Bölüm

117K 6.3K 11.4K
                                    

22. Bölüm: "Duman Sisli Acılar"

Yaşadığımız acıların bize verdiği dersler gün geçtikçe baskın hâle geliyor, omuzlarımızın üzerine yerleşerek bizi bir başka derse, hataya sürüklüyordu. Acılar, yavaşça bir duman gibi sislerin arasına kayboluyor, bizim onları görmemiz yerine sadece hissetmemizi sağlıyordu. Saklanan tüm görünmezlikleri ruhumuzla görüp, ruhumuzla yaşıyorduk.

Yüzüme vuran güneşin olmasını hayal etsem de bulutlar penceremin önüne serilmişti. Kars'ın soğuk havası bizi içine doğru çekmeye çalışsa da yerden ısıtmaya değen parmak uçlarım bunun imkânsız olduğunu bana hatırlatıyordu.

Yanımda sıkıca ince pikesine sarılan Derin uyanınca büyük ihtimalle terler içinde kalarak isyan edecekti. Onu uyandırmamaya özen göstererek ayağa kalktım ve lavaboya doğru ufak adımlarla ilerledim. Kişisel işlerimi hallederken omuzlarımda hâlâ uykunun ağır gölgesi ile beni geri geri yatağıma götürmeye çalışıyordu. Sorun şuydu ki, kafamı yastığa gömüp uyumaya çalıştığımda gözlerimin irice açılmasıydı. Bu yüzden beni terk edin uyku perileri.

Tekrardan içeriye doğru adımladım. Derin pozisyonunu bir an olsun bozmadan uyumaya devam ediyordu. Sanırım onun uyku perileri benimkilere göre daha iyi kalpliydi.

Bugün burada son günümüzdü. Üç gündür buradaydık. Üç gündür elimden geldiğince Adar ile konuşmamaya çalıştım. Sadece çalıştım. Aynı çatı altında ister istemez konuşmak, muhatap olmak zorunda kalmıştım. Konuşmak hoşuma gitmiyor değildi elbette, ama aramızda yaşananlar hiç yaşanmasaydı daha da hoş bir konuşma olurdu.

O gece söylenenler ister istemez içimde boş bir odanın kapısını araladı. İçeriye girmek istiyordum ama kapı ardımdan kapanarak, benim yeni hapishanemi döşeyecek diye korkuyordum.

Kafamın içinde boş bir yer bile kalmadı. Her an bir şey düşünüyordum. Bana da yazık değil mi?

Yavaş adımlar ile odadan çıktım. Kafama oturmayan bazı meseleler vardı. Oysa hepsinin cevabı vardı.

Ama cevap verecek kişi Adar Kıratlı'ydı.

Ve vermeyecek kişide oydu.

Beni sevmemesi artık umurumda bile değildi. Sanırım.

"Günaydın."

Sessiz salondaki ilk yarığı kıran kişi Miran olmuştu. Her şeye rağmen bana doğruları bir tek söyleyen oydu.

"Konuşalım mı biraz?" dedim, düz bir ifadeyle. Bu üç günde sanki ben ondan, o da benden kaçıyordu.

"Sen nasıl istersen," dedi bana göre daha samimi bir ifadeyle. Sanırım tüm olanları konuşacağımızı düşünüyordu ama ben bu konuyu açacak gücü kendimde bulamamıştım, bulamayacaktım da.

Yavaşça bahçeye doğru çıktık. Yere serilen ufak, siyah , yumuşak, koltuk minderlerinden birine oturdum. Bu evi, bu evdeki erkeklerden birinin dekore ettiğini düşünüyor, sonrada bunun renkli olmadığını görünce vazgeçiyordum.

"Seni dinliyorum, Zümra," dedi Miran, düşündüğümü fark etmişti de bana şaşkın bakışlarla karşılık vermeye başlamıştı.

"Belki saçma gelecek ama tek sorabileceğim kişi sensin," diyerek söze girdim. Merak etmem yanlış mıydı bilmiyorum ama ister istemez her an kendimi yanında bulduğum adam hakkında bir şeyleri öğrenmek istiyordum. "Adar, Fındık'a karşı neden bu kadar kaba?"

İlk önce bunu öğrenmeliyim. Ne de olsa burada da bir önemli detay vardı.

Miran'ın gülen yüzü bir anda buharlaşıp, silik ve görünmeyen bir gülüşe adım attı. Zoraki bir gülümseme ile şaşkınlığını gizlemeye yöneldi. "Bu soruyu bana sorman yanlış, Zümra. Bunu Boran'a da sorsaydın yanlış olurdu. Sorduğun sorunun içindeki kişi Adar, bu cevabı verme hakkı da Adar da. Ama bu kötülüğü yapmayacağını düşünüyorum. Geçmişin hakkında kimse ile konuşmak istemez, seninle de," dedi kısacası sorma ve merak etme demeye getirmişti.

Gecenin İzi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin