11 - Bölüm

92.6K 6K 5.8K
                                    

11. Bölüm: "Toprağa Gömülen Hisler"

Anılar bizim için sadece bir zehirden ibaretti. Panzehiri olmayan bir zehir.

Ruhu öldürmeye yemin kılan zehir.

Anılar bir gülümseyişimizde bile zihnimize düşer ve ardından bizi bir fare gibi kemirmeye başlardı. Bir an bu ruhumuz dışına çıkar ve bedenimizde hissedilmeye başlardı. Tam sol göğsümüzün üzerinde. O his tam bir ölümdü. Onu hissetmek yerine ölmeyi yeğler hâle gelirdik bazen.

Şu an, tam da bu durumla sınanıyordum.

Saç tellerim kafa derimi terk etmiş ve lavabonun içerisinde öylece duruyordu. İlk kez bu kadar dökülmüştü. Kesildiği anlar bu kadar görürdüm ama bu gözüme lanet gibi gelmişti. İşte bu, babamın lanetiydi.

Her zaman çevremizde insanlar olmasını engellemişti. İlk zamanlar sadece bana karşı olduğunu düşünsem de ablam ve ağabeyimde de aynısını uygulamaya başlamıştı. Ablam karşı gele gele uzaklaşmıştı. Dinlemiyordu. Çünkü onun çocukluğu benimkine nazaran daha kolay ve özgürce geçmişti. Ve büyüdüğünde oluşan kurallar onu boğmuştu. Ama ağabeyim ve benim için bu gayet normaldi. Ne de olsa biz alışıktık, biz böyle büyümüştük.

Burak, babamın istemediği arkadaş kategorisindeydi. Derin de öyleydi.

Annem öldükten birkaç ay sonra, yani okulumu bıraktığım günün gündüzü. Okuldan her çıktığımda beni Burak eve bırakırdı. Nedenini bilmiyordum. Korumacı bir ağabey gibiydi, her an tetikte beklerdi. Bunun için büyülenmiş olduğunu bile düşünmeden edememiştim. O gerçek bir dosttu.

O gün klasik bir şekilde okuldan dönüyorduk. Kapının önünde durduk ve Burak beni her zamanki gibi uyarmaya koyulmuştu. "Babanın dediklerini yap, on sekizine kadar sabret. Kurtulacaksın, hem derslerine daha fazla odaklan. Güzel bir üniversite, bir arkadaş evi, sen, ben ve Derin. O zaman kimse hayatına müdahalede edemez. Bu yüzden sakin ol, tamam mı?" Bu hayal belki de beni ayakta tutan en büyük kısımdı.

Ve o an küçük bir çocukmuşum gibi saçlarımın arasında gezindi eli. Eğer bahane arayan bir babanız varsa, bunu asla normal karşılamazdı. Saçlarımı okşuyordu ona göre, kendi istediğini görürdü.

Kolumdan tuttu ve beni evim denen zindana soktu. Sessizce oturdum. Burak'ın söylediklerini düşündüm ve yine sustum. Eli saçlarımın arasında dolandı ve orada dakikalarca döndü durdu. Acı çektirmek, göz dağı vermekti istediği. Ama unutmadığım, her zaman gördüğüm şey bana bunu yaptıktan sonraki hâliydi.

Sessizleşirdi. Korkardı.

Kimden korktuğunu hiç bilmezdim. Ama o korkunun yarattığı yüz ifadesinin yansıması beni bile korkuturdu.

Dakikalar sonra, elinde bir makine ile geldiğinde asıl korkuyu damarlarımda gezinen kan kadar derinden hissetmiştim. Kan onun hareketleri ile yavaşlıyordu. Kafama yediğim sert darbe ile dizlerimin önüne çökmem bir oldu. Gözlerim şiddetle yumuldu. Gözyaşlarım halının üzerine kara mürekkep gibi damlıyor, izini orada ömür boyu barındırmak adına işliyordu. Saçlarım hissettiğim acı ardından zemine doğru döküldüğünde ağlamanın da bağırmanın da faydası olmadığını anladım. Elimden gelen tek şey susmaktı. Bağırdığım her an daha da öfkeleniyordu.

Saçlarım artık yoktu. Zemine kir olmuş, kiri temizleyenin ben olduğumu sayıklıyordu. Sayıklanan tek ses o da değildi. Binlerce cümle fısıldıyordu gölgelenmiş kulağımın ucunda. Fakat hiçbirinde net bir şey yoktu. Fısıltı ve belirsizlik.

Beni bıraktı ve gitti. Kapı üzerime elbette kilitlendi.

Saçlarımı topladım. Hiçbir şey yokmuş gibi saçlarımı topladım ve balkona çıktım. Annemin solmak üzere olan çiçeklerini kendine yuva yapmış saksının dibindeki toprağı döktüm. Saçlarımı annemin saçlarının yanına bıraktım ve toprağı tekrardan saksıya boşalttım. Benim için bir hatıra değildi, benim için sonumu gösteren bir simgeydi.

Gecenin İzi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin