FİNAL

40.4K 2.5K 4.1K
                                    

Son kez merhaba

-

11 AY SONRA...

Bazı acılar vardı, derinden, insanı kanatan acılar. Hiç bitmeyecek sanırdı insan. İnsanoğlunun fıtratında vardı unutmak, aslında unutmak değil, alışmaktı onun adı. İnsan bu hayatta her şeye alıştırdı. Bu en büyük acı olsa bile...

Bir şeyler yaşanırdı, biterdi. Zaman her şeyin ilacı derlerdi ya, zamanla bir şeylerin öyle de böyle yoluna girdiğine şahit olurduk. Belki de çoğu an sadece zamana ihtiyaç vardı. Tabii bu süreçte büyüyen şeyler vardı.

Zamanla büyüyen ve artan şeylerden biri de sorumluluktu. Yaş aldıkça omuzlara binen ağırlık bazen ayakta durmayı bile zorlaştırırdı. Bazılarının yükü hafif olurdu. Bazılarının ise ağır. Tıpkı Baran gibi.

Ellerindeki alışveriş poşetlerini sıkıca tutmuşken apartmandan içeriye girdi ve kapıyı çaldı. Biraz sonra kapıyı açan adam "Allah razı olsun Baranım vallaha gidecek zamanım yoktu." dedi.

"Ne demek abi lafı mı olur." dedi Baran ve pazar poşetlerini abisine uzattıktan sonra ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi.

Ahmet ve Esra ayrı evde yaşıyorlardı. Aynı mahalledelerdi ve evleri yakındı. Bunu bilerek yapmışlardı çünkü Ahmet her ihtimale karşı ailesine yakın olmak istedi. Esra da zaten sıkıntı çıkarmamıştı. Sonuçta ayrı evde yaşıyorlardı.

Aradan geçen zamanda hepsi liseden mezun olmuştu sonunda. Değişen bir şey yoktu, herkes mahalledeydi zaten. Hasan ve Yusuf üniversite işini bir sonraki seneye ertelemiş, Yusuf'un çok istediği ticarete atılma işine Hasan'ın babası sayesinde küçük bir adım atmışlardı ikisi de.

Seyit ise Utku ile aynı üniversiteyi yazmışlardı. İkisi de Sakaryada okuyorlardı. Biraz da olsa ailelerden uzaklaşıp aşklarını rahatça yaşamak için böyle bir şey yapmışlardı. İkisi de İşletme okuyordu. Zaten çok sıkıntı olmuyordu. Hemen hemen her hafta sonu İstanbul'a gelirlerdi ve arkadaşlarıyla toplanırlardı.

Alper ve Zeki 'üniversite hayatı ailenin olduğu şehirde mi yaşanır aq' kafasıyla başka şehir yazmışlardı. Daha çok bir diploma olsun kafasıyla yazdıkları üniversitede okurken sıkıntı yaşamıyorlardı. Vize ve final zamanları geliyorlardı İstanbul'a. Tabii genelde büte kaldıkları için vize zamanı gelemiyorlardı orası ayrı.

Cengiz ise Ukraynaya gitmişti okumak için. Türk öğrencilerin daha çok değişim öğrencisi olarak gittiği ve çok olduğu bir üniversiteye babası sayesinde yazılmıştı. Kafasına sokmuştu en başından beridir. Burada yapamazdı. Ahmetin düğün davetiyesi kendisine geldiğin an gitmeye karar vermişti. Onları mahallede evli çift olarak görmek istemiyordu. Daha fazla canı yansın istemiyordu. Buna artık dayanmak istemiyordu. Zaten her şey için çok geçti. Çoktan iş işten geçmişti bile. Yüreği Ahmet'e olan aşkını gömdüğü bir mezarlıktı. Üzerine toprak atıp bir daha açmamak üzere terk etmişti buraları.

"Yenge nasıl gittiniz mi doktora, yeğenimin cinsiyeti belli mi?" diye sordu Baran.

Ahmet poşetleri mutfağa taşırken "Çok iyi çok şükür. Cinsiyet henüz belli değil ama yüzde doksan kız dedi doktor. Bir dahaki kontrole kesin belli olurmuş." dedi ve poşetleri bırakıp doğruldu.

"Hayırlı olsun abim, sağlıkla dünyaya gelmeyi nasip etsin Allah." dedi Baran ve abisine yaklaşıp sarıldı.

"Amin kardeşim benim." dedi Ahmet gülümseyerek kendisine sarılan kardeşinin sırtını sıvazlarken.

"Nerede yenge?" diye sordu Baran geri çekilmeden önce.

"Yorgun biraz uyuyor şimdi. Akşama annesiyle babasının evine yemeğe gideceğiz. Çok stresliyim ya, gerçi babası biraz daha yumuşadı çocuktan sonra. Hele bir de doğsun kızım o zaman her şey düzelecek gibi." dedi Ahmet.

KABADAYI [BXB] Where stories live. Discover now