𝘧𝘦𝘦𝘭𝘴 𝘭𝘪𝘬𝘦 𝘵𝘩𝘪𝘴.

315 47 54
                                    

*ay ben bu kurguya aşığım.

Böyle hissettiğinde, bir ışık yanmış gibi
Ve bana istediğin gibi bakıyorsun.
Parmaklarınızın ucunda her şey var
Böyle hissettiğimde nasıl karşı koyabilirim?
//Maisie Peters- Feels Like This.

Sarmaşıklardan birine daha sıkıca tutunup, kollarımdan aşağı süzülen bluzun tül kollarının yırtılabilecek olmasına aldırmadan kendimi aşağı bıraktım ve diğerlerini uyandıracak herhangi bir ses çıkarmadığıma emin olduğum an, direkt olarak yan bahçe...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sarmaşıklardan birine daha sıkıca tutunup, kollarımdan aşağı süzülen bluzun tül kollarının yırtılabilecek olmasına aldırmadan kendimi aşağı bıraktım ve diğerlerini uyandıracak herhangi bir ses çıkarmadığıma emin olduğum an, direkt olarak yan bahçeye doğru koşmaya başladım. İlk kez ayakkabı giymek gibi bir eylemde bulunmuş olmama rağmen kısa süren yaz yağmurunun ıslattığı çimenleri hissedebiliyordum. Samuel birkaç dakika önce evden ayrılmış, muhtemelen bu akşam bana verdiği sözü başkasıyla gerçekleştirebilmek adına şehir merkezine doğru yola çıkmıştı ve bu, Jake Gyllenhaal'ın evde yalnız olduğu anlamına geliyordu.

Yan komşumuzun bahçesinde bulunan ağaçlardan biri davetsiz misafirini ağırlarcasına gürültüyle hışırdadı. Zihnimdeki açıklıktan süzülen rüzgarın derinlerde bulunan anahtar deliğine uymamasına rağmen onu kararlılıkla zorladığını hissettim, yıllardır iyi bir kız çocuğu olmaya çalışırken beni günah işlemeye çağıran şeyleri gizlediğim odaydı orası. Bir gün ansızın birinin elinde anahtarla gelerek, aslında günah olmayan tüm isteklerimi serbest bırakacağını düşündüğüm oda. Peki o anahtar, Jake'in kırışmaya yüz tutan ellerinin arasında olabilir miydi?

Benim için aralık bıraktığı arka bahçe kapısını görünce, tüm düşünceler anında silindi. "İçeri geliyorum." dedim ilk adımımı atarken. Ardından kendimi artık tanıdık gelmeye başlayan Gyllenhaal malikanesi sıcaklığına sürükledim ve kapıyı sessizce kapadım. "Bay Gyllenhaal?"

"Buradayım, Flavia." karanlığı aydınlatan tek mumun yandığı masasından seslendi. Gözlerini perdeleyen okuma gözlüğünü burnunun ucuna indirdi parmaklarıyla, sakallarının arasında duran ince dudaklarıyla yarım yamalak gülümsedi ve diğer elinde sıkıca tuttuğu kitabı kapattı. "Bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim. Samuel gideli çok olmadı."

Beyaz kısa spor ayakkabıların sardığı ayaklarımı direkt olarak masasına yönlendirdim, "Biliyorum, camdan izledim gidişini. Evdeki herkes erken uyuduğu için geç saate kalmak istemedim, herhangi bir şeyi bölmüyorum değil mi?" dedim ve yüzümün önüne düşmeye çalışan birkaç saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım aceleyle. Jake Gyllenhaal yüzümü en ince detayına kadar görsün istiyordum.

Başını yana eğdi, "Hayır, Flavia. Okumam ve yorumlamam gereken birkaç eser var, onlarla uğraşıyordum." Cümlesi biter bitmez, ince gülümsemesinin büyümemesi adına kapadı dudaklarını. Hemen yakınımızdaki mum ışığı masanın arkasında onun bedeninin karanlık bir kopyasının belirmesine neden oluyordu, sanki o gölge de nefes alıp veriyor hatta olmayan gözleriyle bedenimi dikizliyordu.

"Sonuç olarak işinizi bölmüş sayılıyorum, Bay Gyllenhaal." Neden konuşamıyordum? "İsterseniz siz işinizi bitirene dek koltukta bekleyebilirim." diye düzelttim çabucak kendimi, aynı anda farkında olmadan bedenimi masaya yaslamıştım.

Jake'in, güneş ışıklarının aydınlatmasıyla görmeye alıştığım mavi gözleri gecenin getirdiği karanlıkla adeta tehditkar okyanus dalgalarına benzemişti. "Kendine bir kahve alarak yanıma gelebilirsin, Flavia. Uzakta durmanı istemem." diyerek, gözlüklerini yeniden taktı ve dakikalardır elinde tuttuğu kitabı açarak can alıcı olmaya başlayan bakışmamızı sonlandırdı.

Söylediklerini yapmak için hiç beklemeden salonla bağlantılı olan mutfağa ilerledim, benim geleceğimi bildiğinden dolayı zaten hazırda tuttuğu kırmızı kupayı alarak demlenmiş filtre kahveden doldurup, kısa adımlarla masanın olduğu kitaplığa yöneldim. Mumun ışığı altında Jake'in yüzünde tarifi olmayan bir huzur süzülüyordu, "Başka bir sandalye var mı?" diye sordum, bu kusursuz andan gözlerimi ayırmadan.

Fakat Jake beklemediğim bir hareketle mavileri hala kitabındayken biraz geri çekildi ve sağ dizine birkaç kere vurdu. O an anladım ki, birazdan evin içinde tarifi dahi olmayacak sözcüklerin sessizliği esecekti.

Bardağımı dikkatle masanın üzerine koydum, titrememeye çalışarak gösterdiği bacağının üzerine oturdum ve kollarını üzerimden atarak kitabını önümde tutmasına izin verdim. Aslında hiç yaşlı durmayan suratı hemen dibimdeydi, gözleri kitabın her cümlesini özenle okuduğunu belli edercesine bir sağa bir sola gidiyor, ardından bir erkeğin ellerine göre zarif duran parmaklarıyla sayfaları yavaşça çeviriyordu. Bir ara, kumaş pantolonundan kaymamam adına beni biraz daha yukarı çekti ve, "Sesli okumamı ister misin?" diye sordu.

Hiçbir şey söylemeden başımı onaylarcasına salladım. Bu hareketim dışarıdan fazlasıyla abartılı duruyor olabilirdi ama kendimi öylesine garip hissediyordum ki, buraya neden geldiğimi bile unutmuştum.

"İnsanlar kalabalığın arasından hızla akıp gidiyor, çatının parmaklıklarına yaslanmışken neden bu kadar aceleci davrandıklarını düşünmeden edemiyorum," dudaklarını yaladı, "Derisi kavruk olanlar yeni tatilden gelmişler diyorum, kendi kendime. Halbuki benim hava almak için çıkabildiğim tek yer bu çatı katı fakat buraya ne zaman çıkacak olsam tek düşündüğüm yine zihnimi zehirleyen o plan oluyor; kendimi buradan nasıl atabilirim?" parmakları bir sayfayı daha çevirdi, belime sarılan sağ kolu artık tamamiyle sıkıydı, "Fakat kalabalıkların arasında onu görüyorum, öylece durmuş mavi gökyüzünü izliyor ve insanların onun narin omzuna çarpmasına aldırmadan gözlerini yumuyor sıkıca. Kim diyorum, zihnimin zehirli sarmaşıklarını narin kılıcıyla bölebilecek güce sahip bu kadın da kim? Çok geçmeden, kalabalığa karışması gerektiğini fark ediyor, ellerini uzun kabanının cebine sokuşturduğu an gitmemesi için yalvarıyorum içten içe. Çünkü onu görünce, içime sanki aylardır almadığım o temiz hava doluşuyor,"Bir sonraki sayfaya geçince "Nasıl buldun?" diye sordu Jake.

Kimse, ondan başka kimse ayak izlerimi çimlerin üzerinde takip edemesin diye bundan sonra hep ayakkabı giyeceğim dedim, kendi kendime o an. Ancak dışarıdan, "Çok depresif değil mi?" diye yanıtladım sorusunu.

Dişlerini görebileceğim kadar gülümseyerek, "Aslında evet, kötü bir ruh haliyle okuyan insanları olumsuz etkileyebilir. Fakat yazarın asıl amacı hayatta iyi şeylerin ansızın gerçekleşebileceğini anlatmak." diye açıkladı, gözlüklerinin arkasından gözüken mavileri artık kitapta değil, benim kısılan gözlerimdeydi. Bir ara dudaklarıma kaydıysada hemen kendini toparlamış, kırışan yanaklarının arasındaki gülümsemeyi söndürmüştü.

"Bana kitap okur musun, Jake?" ona ilk kez mi adıyla sesleniyordum? "Yani bazı geceler, seni sıkmadan bunları sesinden dinlemeyi çok isterim."

"Olur, Flavia."

𝚖𝚢 𝚗𝚎𝚡𝚝 𝚍𝚘𝚘𝚛 𝚗𝚎𝚒𝚐𝚑𝚋𝚘𝚛 𝚒𝚗 𝚒𝚝𝚊𝚕𝚢.|| 𝙜𝙮𝙡𝙡𝙚𝙣𝙝𝙖𝙖𝙡 Where stories live. Discover now