𝘺𝘰𝘶𝘯𝘨 𝘢𝘴 𝘵𝘩𝘦 𝘮𝘰𝘳𝘯𝘪𝘯𝘨.

437 54 50
                                    


Elimde ne çok var ne az
Aslında hiç yok fakat yeterince ödünç alıyorum
Çünkü o gözleri ve o dokunuşu biliyorum
//Passenger- Heart's On Fire.

Piero'nun sıcağı uzun beyaz tişörtümün neredeyse sırılsıklam olmasını sağladığında, hızla çıkarıp bahçedeki sandalyelerden birinin başına astım ve kırmızı bikini üstümü çekiştirdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Piero'nun sıcağı uzun beyaz tişörtümün neredeyse sırılsıklam olmasını sağladığında, hızla çıkarıp bahçedeki sandalyelerden birinin başına astım ve kırmızı bikini üstümü çekiştirdim. "Yanında güneş kremi getiren var mı? Yoksa Francesco'nun dediği gibi cilt kanseri tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirim." dedim çocukların yanına dönerken.

Theo elinde tuttuğu topu Lili'e fırlattı. "Benim valizimde olacak, birazdan getiririm." Burnuyla düzeltti düşen güneş gözlüğünü.

Bugün, Piero'da ikinci günümüzdü ve depoda bulduğum eski topumu birkaç toz alma işleminden sonra işlevsel hale getirebilmiştim. En azından bu tatili Theo ve Lilou için daha keyifli kılmayı planlıyordum. "Bu akşam Piero meydanında bir sokak partisi olacakmış, yemekten sonra katılabiliriz." Havada bana doğru süzülen topu smaçla karşıladığımda, Francesco ufak bir alkış armağan ederek gözlerimi devirmeme neden oldu. "İsterseniz tabii,"

Lilou kalçalarını saran dar şortu çekiştirerek Theo'nun yanlışlıkla çalılara kaçırdığı topa ilerledi, "Bence iyi fikir, üç ayımı sadece siz ikinizin yüzünü görerek geçirmek istemiyorum. Eminim Piero'da keşfedilmemiş topraklar vardır." Can alıcı güneş onun upuzun sarı saçlarını bir mücevheri parlatıyormuşçasına aydınlattı, yarı italyan yarı rus olduğunu bildiğimden bu güzellikle kendimi kıyaslamanın saçma olduğunu düşündüm ve havadan sertçe inen topa yine kuvvetli bir smaçla yanıt verdim.

Fakat top bahçemizin herhangi bir yerine düşmemiş, hemen ileride Gyllenhaal'lere ait olan bahçeye kadar son süratle ilerlemişti. Theo ile Lilou voleybol oynama konusundaki başarısızlığımı bildiklerinden, su içmek adına sessizce masaya ilerlediler. "Ah evet, ben alırım!" dedim, imalı olduğu konusunda emin olarak.

Sonrasında çıplak ayaklarımı çitlerin bir noktada diğer bahçeye açıldığı kısma kadar sürükleyip kolay bir hamleyle yan komşumuzun ev sınırları içine girdim. Top az ileride Jake Gyllenhaal'ın kitabını okuduğu masanın tam dibinde durmuş olmasına rağmen adam bunun farkında değilmiş gibiydi. Muhtemelen kuvvetli parmaklarının arasında tuttuğu 'Ağustosta Tatil' kitabının büyüsüne kapılmıştı, geriye uçuşan hatta ara ara gözlerinin önüne düşen saçlarının onu rahatsız etmemesini de buna bağlayarak yavaşça ilerledim. "Merhaba, Bay Gyllenhaal."

Panikle kitabını kapatarak arkasını döndü; mavi gözlerini kapatan güneş gözlüklerine lanet okudum sebepsizce. Henüz yeni kestiği kirli sakallarının arasındaki tanıdık kuru gülümseme canlandı, "Bir şey mi oldu, Bayan Ellery?" ve oturduğu masanın başından ayaklandı.

"Dikkatli olun, ayağınızın altında top var," işaret parmağımı boyaları yer yer dökülmüş beyaz masa ayağına doğrulttum. "Voleybol oynuyorduk fakat Lilolu topa biraz fazla fevri davrandı." Vücudum sıcak nedeniyle masanın üzerinde unutulmuş çilekli bir jöle misali eriyor olmalıydı. Jake Gyllenhaal gözlüklerini indirip, ayağının dibinde duran topa baktıktan hemen sonra mavilerini direkt olarak zavallı bedenimle buluşturmuştu. "Üzgünüm, sizi rahatsız etmek istemezdim."

𝚖𝚢 𝚗𝚎𝚡𝚝 𝚍𝚘𝚘𝚛 𝚗𝚎𝚒𝚐𝚑𝚋𝚘𝚛 𝚒𝚗 𝚒𝚝𝚊𝚕𝚢.|| 𝙜𝙮𝙡𝙡𝙚𝙣𝙝𝙖𝙖𝙡 Where stories live. Discover now