"Evinin nerede olduğuna dair bir fikrin var mı?" diye sorunca da kendimi ufak bir çocuk, onu da bir polis olarak hayal edemeden duramadım. Tam da polislik tipi vardı aslında.

"Elbette var. Helin'in evinin arka mahallesinde. Aslında kaybolmak denilemez benimkine, sadece yağmur bastırınca ıslanmamak için buraya oturdum. Yani bana yolu tarif edersen çok büyük iyilik etmiş olursun. Ne de olsa sen iyi bir insansın," dedim gülümseyerek. Elimde değildi, yapımda bu vardı. Direkt isteyemesem de araya iki cümle ekler, öyle isterdim.

Dudağının kenarı hafif kıvrılacakken tekrardan düz halini aldı. "Helin'i görmek ister misin?" İşte bu soruyu beklemiyordum.

"Bu da nereden çıktı?" dedim ama ben de ister istemez ciddileşmiştim.

"Bence o da, seninle konuşmak ister. Geliyor musun?" derken bana sırtını dönmüş arabasına doğru ilerlemeye başlamıştı.

Arkasından gittim. Madem o da oraya gidecekti, ben de yanında gidebilirdim. Diğer türlü Sinan amca değil bizi görüştürmek, telefon ile konuşmamıza bile engel olmaya çalışıyordu. Sadece bir kere konuşmuş, bir daha konuşma fırsatımız olmamıştı.

Arabaya binmemle vücudum sıcaklık ile buluştu. Derin bir nefes verirken ona döndüm. "Çok uzaklaşmış mıyım?" dedim.

"Araba ile on beş dakika," deyince yürüyerek anca yarım saate, hatta daha fazla bile yol süreceğimi anlamıştım.

"Seni Sinan'ın evinden yarım saat kaldıktan sonra alırım. O süre de işimi hallederim," dedi Adar gözlerini yoldan ayırmadan.

"Ne!" diye çıkmıştım bir anlık şaşkınlıkla. "Ben tek mi kalacağım orada? Olmaz, ben sen de geleceksin zannettim. Beni öldürürler orada..." Duraksadım. Ona doğru döndüğümde tüm dikkatini bana verdiğini fark ettim. "Öleyim mi ben?" dedim sesimi incelterek.

Adar hayretle beni dinlerken son cümlemde alayla güldü. "Ölme sen," dedi. Ardından devam etti: "Benimle gidiyorsun Zümra. Sana bir şey yapamaz. Ama senin olanlardan haberin yok gibi konuşsanız iyi olur."

Sessiz kaldım. Tamamen yüzüm asıldı. Asla iyi bir haber olduğunu düşünmüyordum. Sinan amca ile aynı çatı altında kalacaksam bile Helin'le de konuşmalıydım.

Aradan geçen süreçte ikimiz de konuşmadık. Helin'in evinin önünde duran araba hazır halde bekliyordu. Adar son kez bana baktı ve arabadan indi. Ben de hemen ardından inerek asık suratımla kapılarına doğru adımladım. Adar'ın korkusuz adımlarının yanında benimki gölge gibi kalsa da umursamadım. Benden de herkes korksa ben de böyle korkusuzca yürürdüm.

Adar kapıyı çalarken yine bana baktı. Birden suspus olmam garibine gitmiş olmalıydı. Her zaman konuşmazdım tabii ki de, onun gözünde geveze olduğum kesinleşti.

Kapı açıldığı an Sinan amca ile göz göze geldim. Ben yokmuşum gibi davranırken Adar'a döndü. İster istemez gözlerimi devirme gereğinde bulundum. Sanki ben buraya onun için gelmiştim de konuşmayı kabul etmiyor.

"Yarım saat sonra geleceğim. Zümra da, Helin'e fikir verir. Ben gelene kadar Zümra sana emanet Sinan," dedi Adar. Sesindeki imanın altında ne yattığını bilmiyor olmama rağmen irkildim.

"Tamam Ağa'm," dedi Sinan amca. Sinan amca yüzsüz müydü? Oğlunu gözünün önünde öldüren adama nasıl böyle saygı duyabiliyordu?

Adar, bana dönüp göz kırptı. Arkasını döndü ve gitti. Uzun bakışlarım onun ardında kaldı. İçimde, tüm hayatım boyunca açılmadığı için pas tutmuş kapının vidaları yerinden oynadı. O vidalar tamamen açılacak ve ben hissetmediğim bu duygunun daha ağrını hissedecektim. Daha baskınını ve daha ağrını.

Gecenin İzi Where stories live. Discover now