"Doğru ya. Dünyayı kaburganda taşıdığını unutmuşum."

"O anahtar karşındaki kapıya ait. Şimdi aç ve içeri gir."

"Benim için korku evi falan hazırlatmış olamazsın değil mi?" diye sorarken anahtarı kilide yerleştirdim ve döndürmeye başladım.

"Bak ben adrenaline gelemem. Kalp krizi geçirir hık diye giderim. Sonra hapis köşelerinde keşke yapmasaydım diye ağlarsın."

Tehditlerimi duymazdan gelerek "Girdin mi?" diye sordu. Yere bıraktığım şemsiyeyi de alıp aralanan kapıdan içeri adımladım. Lambalar yandığı için ortam aydınlıktı. Kapıyı ardımdan kapatıp hole göz attığımda iki ucunda da birer kapı olduğunu gördüm. Ekin boşlukta kaldığımı hissetmiş gibi "Sağdaki kapı," deyince hafiften ürkerek "Burada tam olarak ne arıyorum?" diye sordum.

"Biraz sonra anlayacaksın, hadi git."

Şemsiyeyi savunma amacıyla elime alıp dediği yere yürürdüm. Kendimi bir anda aptal gibi hissetmeye başlamıştım. Hiç görmediğim bir insanın lafına güvenerek yola çıkmış ve yine ona güvenerek boş bir eve girmiştim. Şuracıkta boğazımı kesseler, kurtuluş için ufak bir şansım bile yoktu.

Ölümün böyle mi olacaktı Asu? Bir fake hesabın peşine düşüp gazetelere manşet mi olacaktın?

En azından ardımdan gelen nesile ibret olurum diye, iyimser düşünmeye çalıştım. Bu arada kapıya ulaşmıştım.

"İçeride ne var?" dedim tırstığımı gizlemeye çalışarak.

"Merak etme," dedi Ekin.

"Sana zarar verecek olsaydım bu kadar uğraşmaz, kapının arkasına bir adam yerleştirirdim."

Mantıklı geldiğinde kafa sallayıp ardımdaki hole baktım. Kimse yoktu. Kapının kulpunu kavrayıp bekledim.

"Sürpriz düşün derken basit bir şey kastetmiştim aslında. Hesabıma çikolata parası atsan bile yeterdi."

Kıkırdadı ve "Çikolata parasına mı ihtiyacın var?" diye sordu.

"Hayır beyninin nasıl çalıştığını öğrenmeye ihtiyacım var. Arada tekliyor gibi."

"Hadi gir," dediğinde derin bir nefes aldım. Üzerimdeki ıslak kıyafetler üşütmeye başlamıştı. Hastalanmadan içeride ne olduğunu görüp geri dönmeliydim. Tabi burası gerçekten güvenliyse ve sağ salim çıkabilirsem. Kulpu döndürüp yavaşça açtım ve aralanan kapıdan önce kafamı uzatıp içeriyi kolaçan ettim. O sırada karşılaştığım manzara ile kaşlarım çatıldı.

İçeride tehlikeli adamlar veya kesici aletler yoktu. Dayalı döşeli normal bir salondu. Biraz daha içeri eğilip iyice inceledim. Sağ tarafta geniş bir çalışma masası vardı. Üzerinde bir kutu kalem ve küçük bir lamba bulunuyordu. Ortada spor bir kanepe, yanında da iki tane de puf vardı. Sol tarafa ise küçük bir kitaplık yerleştirilmişti ve rafları led ışıklarla aydınlatılmıştı. Tavandan küçük kristal kürelerden oluşan tatlı bir avize sarkıyordu. Fazla büyük bir oda değildi ama kesinlikle huzurlu bir atmosferi vardı.

"Burası sana mı ait?" dedim tamamıyla içeri girerken.

"Aitti evet. Bir süreliğine arkadaşıma ödünç vereceğim."

"Voav, ailen para mı basıyor?" diye sordum kıkırdayarak ve etrafı incelemeye devam ettim. Duvarda, çalışma masasının hemen yanında orta büyüklükte bir kara tahta asılıydı. Diğer duvarda kocaman bir dart vardı. Askı raflar ve birkaç tane de çiçekli böcekli tablo. Odanın iki köşesine de büyük saksılarda gerçek çiçekler yerleştirilmişti.

01:28| TAMAMLANDIOù les histoires vivent. Découvrez maintenant