Kalp atışlarım, bir annenin yavrusunu kaybetmiş halini andıracak kadar şiddetliydi. Nefes alış verişlerimi kontrol etmeye çalışsam da, bunu başaramıyordum. Ani gelen bu olaylardan her zaman korkmuşumdur. Zaten şimşek de çakmadan hazır ol geliyorum demiyordu.

Kapının ani açılışı ile kafamı ağırca kaldırıp telaşlı ağabeyim ile göz göze geldim. İlk önce bana ardından da gür sesin yankılandığı gökyüzüne baktı.

"Ne yapıyorsun?" dedi, sanki korktuğumu düşünüp yanıma gelmemiş gibi. Ve ağabeyim, Serdar Akça; beni bazen gerçekten sevdiğini düşünürken bazen ise nefret ettiğini düşündüğüm koca adam.

"Uyuyacaktım," dedim, düz bir ifadeyle. Bakışları nefret doluydu. Kardeşine nefret ile bakmasına rağmen kardeşi bu durumu umursamıyordu. Ya da kardeşi olan ben, üzüldüğümü bariz belli edecek kadar küçük değildim artık. Büyüdüm. Büyüdüm ve artık onun bakışlarının altında kalan bir kaldırım taşı gibi yerin dibinde olmamam gerektiğine karar verdim.

Ve bu karar egosu tatmin olmayan insanların her zaman zoruna gidecek bir karardı.

Gözünde sigara izmariti kadar değerim olmadığına yemin edebilirdim. Aramızdaki bu mesafe beni üzmüyor değildi, ne de olsa o benim ağabeyimdi. Ama yaptıkları gün geçtikçe ağrıma gidiyordu. Bana bakışları, bana karşı olan acımasızca tavırları gün geçtikçe inanılmaz derece de ağır ve sonsuz bir nefret tohumu yetiştiriyordu ruhumun derinliklerinde. Yanıma oturması ile şaşkın bakışlarım gözlerinde takılı kaldı. Halimi hatırımı sormayan çocuk şu anda benim yanıma oturmuş ve gülümsüyordu.

"Hayırdır?" dedim, imalı bir havayla. "Durduk yere bana gülümsemezsin sen."

Daha da içten bir gülüş sergiledi. "Babam," dedi, tiksinircesine. Sevmediği adamın kuklası olmuşken böyle konuşması fazlasıyla saçmaydı. "Yarın seninle bir yere gitmek ister ise bir bahane bulup evde oturuyorsun. Karnım ağrıyor de, gerekirse tuvalette dur bütün gün," dedi, uyarıcı ve sezdiğim korkulu sesiyle. Ne oluyor? Yine benden ne saklıyorlar?

"Sebep?" derken, kaşlarım benim kontrolüm dışında havalandı. Gülümseyişi donuklaştı. Sert yutkunuşu benim de yutkunmama sebep olmuştu. Bu durum saniyeler içerisinde büyük bir sessizliğe melodi olmuştu. Nefes alış verişlerimiz odada iğrenç bir melodi yayarken, ağabeyim son kez içli bir nefes aldı.

Bir derdi mi vardı?

Yoksa sarhoş da ben mi anlamamıştım?

Bu son ihtimal bile değildi, sarhoş olsa çöp kokardı.

Elini bana yaklaştırması ile geriye doğru çekildim. "Ne oluyor? Neden birden bire iyi kardeş rolü oynuyorsun?" Sesim kutuplardaki buzlar kadar soğuk, uçları kadar keskindi.

Yüzü kaskatı kesildi. Donuk bakışları üzerimde donuk halde hareket ediyordu. Ruh gibiydi. "Sana karşı dürüst olacağım Zümra," dedi, ilk defa bana karşı dürüst olacağını belirterek. O dürüstlüğün içerisinde ne kadar fazla yalan olduğunu tahmin etmem gerekiyordu.

"Babam büyük bir halt yedi ve sonu fena halde seni etkileyebilir. Bu yüzden temkinli davran ve babam ile hiçbir yere gitme. Bir çözüm bulabilirim." Duraksadı. Bakışları bana ve kendine acıyor gibiydi. "Bulacağım."

Nasıl bir çözüm? Neye çözüm?

"Serdar," dedim, titrek dudaklarımdan çıkan fısıltısıyla. "Babam ne yaptı da sonucu bana yansıyacak?"

İçimde dehşet derecede bir korku körüklenmeye adım attı. Köz parçalarının tenime değmesinden farksızdı ruhuma bıçak gibi saplanan acı. Kıskıvrak yakalamış ve etrafımda çemberden ateş halkaları ile sarmıştı her yerimi. İşte bu duyguyu babamı her gördüğümde hissediyordum.

Gecenin İzi Where stories live. Discover now