"Peki ya Egemen.." Sesi daha kısıktı bu defa. Ekmeğimi peçeteye sararken duyduğum isimle elimdeki ekmeği hızla tezgaha bıraktım ve anneme döndüm hışımla.

"Egemen kim anne!" Tedirgin halde gözlerimin içine bakarken ne diyeceğini biliyor da söylemeye çekiniyormuş gibi bir hali vardı. "Söyle söyle, kim Egemen?"

"Boşuna çabalıyorsun Elfida. Babanı tanıyorsun, inadını da biliyorsun. Boşuna uğraşıyorsun." Beni korumak istiyor gibiydi ama bilmiyordu ki bunu her seferinde babama he diyerek yapamazdı. Bana kanat germesi gereken her anda babamın gölgesine gizlenemezdi! Beni de o gölgeye mahkum edemezdi!

"Babamı tanıyorum." diye onayladım annemi. "İnadını da biliyorum." Başımı salladım hızla ve tezgaha bıraktığım ekmeği geri alarak anneme döndüm. "Ama atladığın bir şey var anne; ben de babamın kızıyım."

Asla, diye geçirdim içimden. Asla babamın kızı değildim. Asla da olmayacaktım.

Annemle gerçekleştirdiğim sabah sohbeti gün içerisinde bir an olsun aklımdan çıkmamış dükkan içerisinde gerçekleştirdiğim tüm işlemlerde zihnimde yerini bulmuştu. Hayatımı etkisi altına alan gri bulutun temelini atan iki insandan bir tanesiydi annem. Beni babama karşı hep korumasını temenni ettiğimden aslında anneme karşı olan öfkem babama duyduğumdan çok daha büyüktü. Çünkü zaten babam öyle bir insandı. Annem ise babam tarafından kontrol edilen bir robottu. Aklını kullanmaz, babamın aklıyla yetinebileceğini düşünürdü. Pardon, babam ona böyle düşündürmüştü.

Gün artık akşama dönerken dükkan daha da yoğunlaşıyordu. Elimdeki kese kağıdını, internet üzerinden gelen sipariş çiçeklerine sararken dükkan kapısının zili doldurdu içeriyi. Elimdeki kese kağıdını bağlarken arkamı dönüp gelen müşteriyi karşılamak üzere;

"Hoş geldiniz." diye seslendim.

"Hoş buldum, sağ olun." diyen erkek sesinin tanıdıklığı ile hızla çiçeklerin arasından çekilip müşterinin önüne çıktım. Yanılmamıştım. Gelen Özgür'dü. En son iki gün evvel okulun önünde hoş olmayacak bir şekilde karşılaştığım ve kendisini meraklı bir şekilde bıraktığım Özgür. İşim gereği yüzümde samimi olmayan bir tebessüm belirtip kendisine nasıl yardımcı olabileceğimi sordum.

"Yeni işin hayırlı olsun, Aylin söyledi."

"Teşekkürler." diye yanıtladım onu. Dün, gün içerisinde Aylin dersle alakalı bir konu için aradığında laf arasında söylemiştim ve muhakkak ziyarete geleceğini bildirerek kapatmıştı telefonu. Aylin yerine Özgür'ün gelmesi bir nebze şaşırtsa da bunu ele vermedim.

"Okula devam edeceksin ama değil mi?" diye sordu merakla.

"Evet." dedim. "Boş zamanlarımda buradayım yalnızca."

Kafasını salladı anlayışla. "Bir arkadaşıma yeni işi için çiçek göndereceğim fakat çiçeklerle aram pek iyi değildir."

Bu defa kafasını sallayan taraf bendim. "Çiçek biraz kişiseldir ama..." diye söze başladım ve onu iki stand arkaya davet ettim elimle. "Mesela ben buradaki çiçekleri ayrı bir severim." Üçer katlı stantlar üzerine sırayla dizilen çiçeklerin önünden geçerken standın en ucundaki saksıyı almak üzere yere çömeldim. "Toran Begonyası." diyerek elime aldığım saksıyı standın üst raflarından bir tanesine yerleştirdim ve diğer göz alıcı saksıları yanına dizmek üzere standa göz gezdirirken bitki hakkında bilgiler vermeye başladım. Birten Hanım'ın kült müşterileri vardı ve gelen müşterilerle çiçekler hakkında bilgi vermek dükkanın önemli kurallarından bir tanesiymiş. Bu sebeple bitkilerle iyi olan aramı burada kullanabiliyordum. "Brezilya kökenlidir ve fazla bulunmaz. Bu yüzden diğer çiçeklere göre biraz daha pahalı. Nemi sever, çok sıcak ve çok soğuk ortamlarda bulunmamalı. Özellikle sıcak havalarda bol bol su verilmeli. Kumlu toprakta yetiştirilmesi daha iyi olur. Şu anki toprağı gayet ideal ama olur da değiştirilmesi gerekirse aklınızda bulunsun.." Ardından aradığım diğer bir saksıyı bulunduğu yerden kaldırıp Toran Begonyasının yanına bırakırken bakışlarımı yanımdaki adama çevirdim. Tanıttığım çiçekler yerine bana bakıyordu. Bu davranışından rahatsızlık duydum ve bir adım geri çekilerek önüne dizdiğim çiçekleri işaret ederek; "Hangisini isteriniz?"

ELFİDAWhere stories live. Discover now