O geceyi de bilinmezlik dolu düşüncelerin eşliğinde, açık camımdan esen soğuk sonbahar rüzgarının ferahlatıcı esintisiyle tamamladım. Ailem garip bir şekilde iki gündür nerede olduğumu sormuyordu. Üstelik eve giriş saatimden hayli geç bir vakitte gelmelerime rağmen. Bunun hakkında bir tahminim vardı ama nedense bu ihtimali değerlendirmek istemiyordum. Egemen denilen adamın ailem üzerinde bu kadar etkili olması fikri korkunçtu. İkisiyle ayrı ayrı mücadele edebilirdim. Ama ikisi bir aradayken mücadele etmem çok zordu.

Henüz iki gün önce tanıdığım bir adam. Henüz hiç tanımadığım ve varlıklarından birkaç gün evvel haberdar olduğum bir başka adamlar. Ve yirmi bir yıldır tanıdığıma her gün pişman olduğum başka bir adam.

Egemen.

Tehdit mesajlarının sahipleri.

Babam.

Hayatım, erkekler tarafından kontrol altına alınmak isteniyordu. Bu kontrol basit direktifleri kapsasa bu kadar kendimi çıkmazda bulmazdım elbette. Hayatım hakkında önemli kararlar alan bu insanlar, itiraz etmeden itaat etmemi bekliyorlardı. O kadar da değildi! Tamam ben biraz sessiz sakin biriydim ama daha önce de belirttiğim gibi salak biri asla değildim.

Sabahın ilk ışıkları ile beraber namazımı kılıp hazırlanmaya başladım. Hafta sonu olduğu için bugün dükkan erken açılacaktı bu yüzden Birten Hanım, erken gelmemi istemişti. Geçtiğim günlerdeki kadar şanslı olamadım bu defa ve mutfakta çay demleyen annemle karşılaştım. Tedirginliğimi belli etmeden mutfağa girip ekmek sepetinden biraz ekmek alıp dolaptaki peynirden içine doluştururken annem konuşmaya başladı.

"Nereye böyle bu saatte. Hafta sonu bugün?" Kaynayan çayı demlemeye başladı. "Dün de erkenden çıktın, akşam geç geldin."

"İşe başladım." diye cevapladım onu. Şaşkın bakışlarını bana çevirirken devam ettim. "Çarşıda bir çiçekçide yaşlı bir kadına boş zamanlarımda yardım ediyorum." Babamın duymasından çekinircesine mutfağın girişini kontrol etti.

"Paraya ihtiyacın yok Elfida." dedi anlam veremez gibi. Evet maddi durumumuz gayet iyiydi, boşta kalan zamanlarımda çalışmaya hiç ihtiyacım da yoktu onlara göre ama atladıkları bir nokta vardı ki ben artık babamın parasını istemiyordum. Bulunduğum ev, yediğim ekmek, giydiğim kıyafetler şimdilik ona aitti ama imkanım el verdikçe babamın maddi prangalarından da kurtulacaktım. Şimdilik buna mecburdum.

"Biliyorum." diye geçiştirdim annemi. "Canım sıkılıyor, çalışmak istiyorum."

Paraya ihtiyacım var anne! Senin de paraya ihtiyacın var! Babamın boyunduruğunun altından kurtulabilmen için sahip olduğun parayı babamın esaretinden kurtarmaya ihtiyacın var!

Anneme henüz lisedeyken bu konuyu açmıştım. Babama katlanmak zorunda olmadığını, birlikte yaşayabileceğimizi, meslek sahibi olana kadar kendisinin çalışmasını, ki annem hayatında hiç çalışmamış olsa da hemşirelik diplomasına sahipti, mezun olduktan sonra gelir sorumluluğunu üstleneceğimi söylemiştim. Fakat annem tabi ki kocasını terk etmeyi hiç göze alamadı. Anneminki iki çocukla ne yaparım ne ederim kaygısı değildi. Anneminki Mehmet Dağhan bağımlılığıydı. Çünkü dedemden anneme kalan birkaç daire, birkaç arsa ve kirası aktif olarak gelen bir dükkan kalmıştı. Anneme kalan kira gelirleri ile aslında hiçbirimizin çalışmasına gerek bile kalmazdı ama dediğim gibi; annem babamla oldukça mutluydu.

"Baban duyarsa?" diye soludu. Baban duyarsa seni öldürür, diye tamamlamadı cümlesini. "Ne olur babam duyarsa anne? Ne diyecek babam? Kötü bir şey mi yapıyorum? Gün içerisinde gelin görün o halde nerede çalışıyorum kimin yanındayım diye."

ELFİDADonde viven las historias. Descúbrelo ahora