IŞIK (İkinci Kısım)

Beginne am Anfang
                                    

Kim olduğunu hatırlayarak süslü bir dirayetle öne atıldı Agnis. Tapınağın başrahibesi idi sonuçta. Buna bir son verecek gücü olmalıydı. En azından o, öyle sanıyordu.

"Bu mütecaviz girişiminiz bize değil." Seğiren yanağı ile heykeli işaret eden Agnis, "Kendinize gelin! Tanrıçamız Rhea... Athmir'in koruyucusu... Onun evine saldırmaya nasıl cüret edersiniz!" diye köpürdü, kalıbına sığdırdığı tüm inandırıcılığı ile.

Yaşlı bir adam idi kalabalığı yarıp başrahibeye bir cevabı olan. "Asıl siz nasıl cüret edersiniz!" diye karşılık verdi öfkeyle. Gırtlağına yapışmış kir ve pas gibi lanetliydi her bir kelimeyi vurgulayışı. "Işık Tapınağı'nda büyü icra ettiniz! Tanrıçamızı kirlettiniz!" Elindeki meşaleyi başrahibeye doğru doğrulttu yaşlı adam. "Ateşi, yakıp kül etmek için getirmedik küçüğüm; sadece temizlemek için..."

Agnis cüppesinin içinde gizlice titreyen bacaklarını dizginleyip kalabalığa biraz daha yaklaştı. Bunu yaparken Gemma ile Westos'a mana yüklü bir bakış fırlatmayı da ihmal etmemişti. Gözleri konuşmuştu Agnis'in, her ihtimale karşı hazır olun diyordu adeta.

"Tanrıçamız..." dedi Agnis, dişlerinin arasından. Doludizgin bir tehdidin geldiği, başrahibenin o erkeksi sesinin daha tiz, kadınsı bir perdeye düşüşünden belliydi. "Öncekilerden farksız, bu riyakâr, bu hadsiz günah için, tüm şehri cezalandıracaktır. Yine anneler ölecek! Yine bebekler ölecek! Bunu gerçekten istiyor musunuz? Onun buyruklarına karşı çıktıktan sonra olacak olanlar bunlar. Bunu bilmiyor olamazsınız!"

Başını olumsuz manada sallayıp omuz silkti yaşlı adam. "Ah, Elbette... Hiç bilmez miyim küçüğüm. Peki, söyle bana bilge kişi. Kim idi o lanetleri başımıza saran? Yarımadanın başka bir kurumu... Konsey! Kıymetli soylularımız kız çocuklarını tapınağa vermekten vazgeçmişti. Görüyorsun küçüğüm, ne Işık Tapınağı ne de Konsey Athmir'i hak ediyor. Tanrıçamız Rhea'nın buyruklarına uymayan sizlersiniz, demem o ki!"

Çıkar bir yol, bu menfur saldırıdan bir kaçış yolu bulamıyordu Agnis. Yaşlı adamın mantığı ile boy ölçüşemiyordu bir türlü. Başrahibe Lithia'dan öğrendiği kadarıyla Işık Tapınağı da en az Konsey kadar kokuşmuştu. "Öyleyse bırakın gidelim. Mademki günahkâr olan bizleriz, tapınak sizin olsun. Sadece..." Gözleri ve elleri aman diliyordu artık başrahibenin. "Bırakın, yolumuza gidelim!"

Başrahibenin sözleri üzerine kalabalıktan uğursuz, melun uğultular yükselmeye başladı. Varlığına oldukça ehemmiyet verildiği belli olan yaşlı adam, elini kaldırıp memnuniyetsizliği şakkadak susturdu. Aynı anda sırıtıyordu da.

"Ne yazık ki küçüğüm... Ne yazık ki sizin aksinize tanrıçamızın buyruklarına karşı çıkmaya niyetimiz yok. Tapınağı ve Athmir'i sizlerden temizlemek mecburiyetindeyiz artık. Büyü illeti içinizden birinde saklı. Görüyorsun... Bunu riske atamayız."

Heykelin ayak dibine sinmiş kız çocukları ağlıyordu. Birbirlerine sarılmışlardı. Sura, yanıla yakıla aranılan kişinin ancak kendisini olabileceğini düşünüyordu. Bir şey yapmalıydı. Buna bir son vermeliydi. Eğer bir hamle yapmazsa kan akacaktı. Buna izin veremezdi.

Tam ayaklanacaktı ki kızların arasından başka biri fırladı. Tırnakları avuç içlerini kesiyordu Ida'nın; keskin bir öfkeyle bakıyordu Sura'ya. Başından beri onda bir terslik olduğunun farkındaydı Ida. Anlam veremediği birçok olay gerçekleşmişti; fakat bunların hemen hepsi Sura'nın etrafında şekillenmişti. Bir şekilde işin içinden hep o çıkıyordu.

"Biliyorum!" diye inledi Ida. Korkusu ile vicdanı arasında gidip gelmesinden olsa gerek konuşurken biraz da bocalıyordu. "Aradığınız kişinin... Aradığınızın biri var. Ve ben, onun kim olduğunu biliyorum!"

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt