IŞIK (İkinci Kısım)

Start from the beginning
                                    

"Gerçekten de öyle." diyerek kendince konuyu tescilledi Flora. Kolunu Corthus'un beline dolamıştı, içgüdüsel bir savunmayla. "Sıra da ne var, merak ediyorum."

Corthus tüm dostlarına içten bir tebessümle baktı. Hepsi kocaman bir mekanizmanın kilit çarkları gibiydi onun için. Bir şekilde birbirlerini tamamlayıp bu zorlu süreci o ana kadar taşımışlardı. "Bunu hep birlikte öğreneceğiz." dedi komutan. "Bir aile olarak..."

İtiraf edilemeyen vedalaşmalar sona erdiğinde, kılıcını sol elinde taşıdığı kalkana vurmaya başladı Corthus ve sıra sıra bölükler halinde dizilmiş askerlerine seslendi. Daha fazla oyalanmaya hacet yoktu.

"Arz bizi yetim bıraktı dostlarım." Kalkana git gide daha sert vuruyordu Corthus. "Arz annelerimizi, babalarımızı yuttu." Daha da sert vurdu. "Yuva kurmaya fırsat bulamayan kız kardeşlerimizi kara toprağa gömdü." Kalkana çarpan kılıcın çınlaması belki de büyücülere kadar uzuyordu. "Aklı henüz oyundan başka bir şeye ermeyen küçücük erkek kardeşlerimizi bir köşeye savurdu Arz."

Artık sadece kılıcı kalkana vurmuyordu Corthus. "Biz de toprağa karışır gidersek onları kim anacak, Söyleyin bana!" Büyük bir hınçla bu iki silahı birbirine tokuşturuyordu. "Biz de yitip hiçliğe karışırsak onların anısını kim yaşatacak, söyleyin bana!" Kan arzulayan bir şevkle kılıcını yarımadaya doğru uzatan Corthus'un sesinde hiçbir şüphe zerresi yoktu. "Bu topraklar son umudumuz yoldaşlarım. Kaybettiklerimiz burada tekrar yeşerecek! Yitip giden sevdiklerimiz bizimle burada yükselecek!"

Bir süre susup rüzgârı dinledi komutan. Yaprakların hışırtısını, kuşların cıvıltılarını tattı kulaklarında. Tenini okşayan meltemin tazeliğini keşfetti. Son defa nefes alıyormuş gibi çekti havayı ciğerlerine ve kapalı gözlerine doldurdu batmakta olan Sithis'in kanlı, son demlerini. Buradan asla dönüş yoktu.

Kılıcını göğe uzattı Corthus ve kuru bir gırtlakla bağırdı. "Arş'ı inletmeye hazır mısınız?"

Gür bir nida yükseldi askerlerden.

"Yaşatmak için ölmeye hazır mısınız?"

Öncekinden daha da gür bir nida yükseldi askerlerden.

"Size savaşmayı değil yitip giden sevdiklerimizi ilelebet yaşatmanızı emrediyorum..."

"Hücum!"

###

Tapınağın yüksek metal kapısının gümbürtüyle devrilmesi çok da zaman almayacaktı. Kızı için canını siper eden Kalwyn'in haykırışlarının sönmesinden yaklaşık beş dakika sonra koca kapı, Limanlı ustaların maharetli elleriyle menteşelerinden kurtarılıp kara mermerlerin üzerine düştü. Titreyen kadim taş duvarlar olmamıştı muhakkak; sadece içeridekiler...

Karanlık, mermerlerin üzerinde yansıyan meşale ateşleri ve onların üzerinden kalkan toz bulutu ile soluklaşmıştı. Kalabalığın gözlerindeki alev ise tersine pekâlâ kor idi. Tapınağın soğuk, pütürlü duvarlarını delip geçiyor, dumanların arasında büyücüleri arıyorlardı. Tapınağın tepesine dikilen o ışığın yaratıcısını, tüm Athmir halkını acıyla yerlere seren büyücüyü veyahut büyücüleri arıyordu tapınak istilacıları. Görünürde korkularını yenmişlerdi. Belki de sadece deli cesareti idi kalplerini dolduran. Her ne olursa olsun oradalardı ve amaçlarına ermeden de dönecekleri yoktu.

Agnis, Gemma ve Westos, bedenlerini kız çocuklarının önüne duvar etmişti. Tapınağın tüm müritleri tanrıça Rhea heykelinin ayak dibine sığınmıştı. Heykelin soğuk bakışlarının hiçbir tesiri yoktu tapınağa dalan kabalığın üzerinde. Onların aksine kızlar ölesiye korkuyordu. Neticede büyük çoğunluğu Yarımadalı soyluların evladı idi ve muhtemelen hayatlarının hiçbir bölümünde kayda değer bir endişeleri veya korkuları olmamıştı sırf bu yüzden. Sura da diğerlerinden farksızdı; apaçık korkuyordu. Ancak onun korkusu, evlerine tecavüz eden bu istilacılar değildi sadece. Kendinden de korkuyordu kız çocuğu. Bu çaresiz insanları ayaklandıran büyü ile olan yakınlığı sebebiyle, onu kendinin bir parçasıymış gibi hissettiği için dehşete düşüyordu.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now