"İyice zıvanadan çıktınız." diye söylendi Minho.

"Hyung, sanki sen birilerini öldürmekten hoşlanmıyormuşsun gibi konuşma." diye homurdandı Seungmin.

"Şşt," diyerek başlayacak olan tartışmayı durdurdum. "Artık yeni bir hayata başlıyoruz. Öldürmek ya da yaralamak yok."

Jisung, "Bunu senden duymak garip hissettiriyor ama mutluyum." dedi.

Aynı şekilde hissettiğim için gülümsedim. Yolculuğumuz en sonunda bitmişti, sırada yerleşmek vardı. Bu uzun yolculukta fazlaca yıpranmış olmamıza rağmen değmişti.

Arabada uyuklayan Jeongin ve yanında oturup boş bakışlarla etrafı izleyen Felix'e baktım. Kapıyı açtığımda bana çevirmişti bakışlarını. "Gelsene dışarı." dediğimde başını sağa sola salladı.

"Biraz başım ağrıyor, birazdan yine uyurum."

"Peki." diyerek kapattım kapıyı.

Jisung, "Sonunda be!" diye bağırınca ne olduğunu anlamak için herkesin baktığı tarafa bakmış ve bize doğru gelen Hyunjin, Chan ve Changbin'i görmüştüm. Üçünün yüzünde de kocaman bir gülümseme vardı. Kimlikleri çıkartmak ve diğer işler için dün sabah erkenden gitmişlerdi, şimdi ise güneş batalı bir saat olmuştu.

Hyunjin dayanamayıp elindeki çantayı havada sallarken bize doğru koşmaya başladı. Bir yandan da, "Zenginiz!" diye bağırmıştı. Bu hareketi hepimizi güldürdü. Yanımıza gelir gelmez çantayı açıp içindeki paraları göstermişti.

"Oha, harbiden zenginiz." dedi Seungmin şaşkınlıkla.

Hyunjin gururla, "Bankadaki bilgisayarları ele geçirdim." demişti.

Chan ve Changbin de yanımıza gelince Chan kimliklerimizi dağıttı. Kimliğimin üzerinde Seo Byul yazdığını gördüğümde gülümsemiş ve Changbin'in kimliğine bakmıştım. Onunkinde de Seo Changbin yazıyordu.

"Bilerek aynı yazdırdım." dedi Changbin.

"Hoşuma gitti." diye mırıldandım. Tepkime karşılık kıkırdamıştı.

"Nerede kalacağız?" diye soran Minho'ya Seungmin, "Onu boş ver, gidip yemek yiyelim." dedi. Gülmüştük ama ona hak veriyorduk. Aylardır aynı şeyi yemekten midemiz bulanmıştı. Güzel bir şeyler yemek istiyorduk artık.

"Hadi yemek yemeye o zaman." dedi Chan yüzündeki kocaman gülümsemeyle. Tabii önce doktorun cesedini yakmış ve getirdikleri yeni plakaları arabalara takmıştık.

Şehre girer girmez etrafı merakla süzmeye başladım. Hava karardığı için her yer rengarenk ışıklarla aydınlatılmıştı. Caddeler arabalarla, kaldırımlar insanlarla doluydu. Bu kadar insanı uzun zaman sonra görünce heyecanlanmıştım.

Hayat burada çok sıradan görünüyordu, aynı bizim evrenimizdeki gibiydi. Sırtlarındaki okul çantalarıyla gezen grup grup öğrenciler, aileler, tek başına olanlar ya da telefonla konuşanlar. Teknolojinin bizimkinden hiçbir farkı yoktu ve bu iyiydi.

Arabaları park ettikten sonra iyi görünen bir yere girdik. Kalabalık olduğumuz için masaları birleştirmiştik ve hepimiz çok mutluyduk. Hyunjin bir şeyler sipariş ettikten sonra bize döndü. "İnternetten yemeklerin yapılışlarına ve içinde neler olduğuna bakarak istedim, içiniz rahat olsun." Hyunjin'in yanında oturan Felix ve Jisung ona sarılıp teşekkür ederken Hyunjin gururla sırıtıyordu.

Yemekler gelince nefes almadan yemeye başlamıştık. Arada bir yemeklerin ne kadar güzel olduğuna dair yorum yapmak dışında hiç konuşmadık.

Yemekten sonra hepimiz kendimize gelmiştik resmen. Hyunjin internetten kalacak bir otel ayarlarken bizim çenemiz açılmıştı. Kahkahalarımız ve heyecanlı konuşmalarımız ortalığı inletiyor, etraftakilerin bize bakmasına sebep oluyordu ama umrumuzda değildi.

Chronosaurus | ChangbinWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu