Tanrıdan Gelen Kız 2

98 7 0
                                    

Kapıdan çıkar çıkmaz rüzgar tenlerini okşamaya başladı, kış iyiden iyiye gelmiş yakında kar yağmaya başlayacaktı, oysa onları üşüten keskin ayaz havası yada rüzgar değildi. İhtiyar adamın sözleri ruhlarında bir fırtına başlatmış, içeride bir yerlerinde küf tutan hissiyatlar belirmişti. Islık çalan poyraz uzun saçlarını havaya savururken esmer tenini ısıtmak için elleriyle yüzünü ovuşturarak yürüyordu. Birbiri ardına sıralanmış evlerin arasında iki metrelik dar yolda beş dakika kadar yürüdükten sonra eve geldiler.

Beyge evin topraktan yapılma tek duvarında bulunan hem ocak hem de şömine olarak kullanılan bölümde duran odunları tutuşturdu. Pencerenin kenarına oturan Gökçil yaşlı adamın anlattıklarını düşünüyor, kıyamet günü yaşanan dehşete inanmakta güçlük çekiyordu, hangi güç aynı anda dört tanrıyı öldürüp onlardan geriye kalan medeniyetleri yok edebilirdi ki diye düşünmekten kendi bir türlü alamıyordu. Çocukluğundan bu yana tanıdığı yaşlı adam o gün orada olduğunu söylemişti fakat amcası Yazgan, bunların koca karı masalları olduğunu söylemiş bunlara inanmamaları hususunda defalarca onları telkin etmişti.

Kendisinden yedi yaş büyük olan Beyge ise hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu hikayeyi son yirmi yılda yüzlerce kez dinlemişti, her anlatan orada olduğunu söylüyor fakat her biri hikayeyi farklı anlatıyordu. Duyduğu yüzlerce hikaye arasında ilk defa yaşlı adamın anlattıkları onu derinden etkilemiş gerçekmiş hissi uyandırmıştı.

Yaşlı adam olanları anlatırken sanki tekrar yaşamış gibi hüzne kapılmış, gözlerinde derin bir dehşet oluşmuştu, sanki orada hemen yanlarında duran ihtiyar anlatırken büyük alev topları görür gibi göz bebekleri büyüyor, gözleri iradesi dışında ayaklarına kaçamak bakışlar atarak ayağının altında ölü bir beden arıyordu. "Hadi ama! anlattıklarının gerçek olduğunu düşünmüyorsun değil mi?" Sessizliği bozan Beyge'nin sesi odada yankılanırken Gökçil: "Neden olmasın? Adamın yüzündeki dehşeti gördün Beyge!" dedi.

Bir süre duraksayan Beyge: "Evet bende etkilendim fakat babamın dediklerini unuttun mu?" Başını sallayarak yere eğen Gökçil: "Hayır unutmadım!" dedikten sonra sesini kalınlaştırdı, Yazgan'ın taklidini yaparak: "Hadi ama kızlar korkmayın! Bunlar siz küçük kızları korkutmak için anlatılan kötü masallar!" Gökçil'in yaptığı taklit biterken ikisi de kahkaha atmaya başladı. Yanan odunların ışığında üzerlerini değiştirirken ikisininde zihnini gitme fikri kaplamıştı, gitmek zorunda olduklarını biliyor ve bunu herşeyden çok arzuluyordu fakat daha önce dış dünyaya gitmemişlerdi. Abadan'dan gitme fikri akıllarına geldiğinde, yürekleri titriyor korku filizlenip çabucak devasa bir ağaç oluveriyordu. Her ikiside karşı duvarların önünde duran yataklarına uzanarak alevlerin oda tavanındaki titrek yansımalarını izleyerek uykuya daldı.

Güneşin kızıl ışıkları AKHİRA'nın kuzeyindeki Abadan'ı aydınlatmaya başlamıştı. Abadan Akhira'nın kuzey batısında sır denizi sahiline çok yakın karlı dağlarla çevrelenmiş dört komşu köyden oluşan bir şehirdi. Şehir ahalisinin büyük çoğunluğu Akhira'nın yaratılışından bu yana burada yaşayan yerliler olsa da kıyamet gecesinden sonra kaçan insanların gelmesiyle sayıları artmıştı. Abadan ahalisi güneyde deniz insanları olarak biliniyordu, bunun sebebi ise Akhira tarihinin ilk yüzen atlarını yani gemilerini yapmış olmalarıydı. Düşmana geçit vermeyen dağların arasından zirvesi güçlükle seçilen şelale ovayı ikiye bölüyor bir yanında köyler diğer yanında tarlalar bulunuyordu. Nehrin bitişiğinde onları gemilere taşıyacak küçük kayıklar suyun sığ oldu bir alanda muhafaza ediliyor bu kayıklarla deniz kenarında bulunan gemilere yahut karşı tarafta olan tarlalara gidiyorlardı. Gemileri sadece denize açılıp balık tutmak için kullanmiyorlardı. Abadan her ne kadar aşılması güç dağlarla çevrili olsa dahi bir zayıf noktası vardı, güneyinde dağların denizle birleştiği kısımda kırk elli metre kadar düz arazi onları Akhira'ya karadan bağlıyordu. Kalın ağaçlarla buraya kapı ve sur örmüş olmalarının onları düşmandan tamamen koruyamayacağını biliyorlardı bu nedenle olası bir tehdit durumunda sır denizinin bir kaç fersah uzağında bulunan tarıma uygun çok az toprağı olan genelinin kayalık olduğu onların yurt ismini verdikleri adaya götürecek yüzen atları kullanırlardı.

Çoktan uyanmış yanlarına alacakları eşyaları hazırlamıştı. Sönmüş şöminenin önünden geçerek Beyge'nin yatağına geldi: "Abla, abla uyan!" diye seslenerek uyuyan ay gibi bembeyaz yüzlü Beyge'yi omuzlarından silkti. Beyge yarım açtığı gözleriyle Gökçil'e bakarken esniyordu. Gökçil: "Kalk hadi gün doğuyor, yola çıkmamız lazım!" dedi. "Tamam, tamam kalkıyorum" diyen Beyge yataktan fırlar gibi kalktı.

Yatağın üzerinde oturmuş kendine gelmeye çalışırken Gökçil'in hazırladığı eşyalara baktı. Gökçil herşeyi hazırlamıştı, Beyge'nin kıyafetlerini bile, oysa o Gökçil'in bu yolculuğa onunla çıkmak istediğinden pek emin değildi fakat herşeyi üstelik daha o uyanmadan hazırlamıştı. Yatağın kenarında duran kıyafetlerini gören Beyge ayağa kalkarak kendisini izleyen Gökçil'e gülümsedikten sonra gerilmeye başladı. Üzerinde kül rengi uzun elbise şeklinde olan geceliğin iplerini çözdü. Gecelik yere düşerken bir erkeğin uğruna öleceği güzelliğinin yanında, süt beyazı lekesiz tenini ve kadınsı vücudunu ortaya çıkarmıştı, dışarısı hala karanlık ve soğuktu artık kış gelmişti fakat Beyge'nin vücudu odada papatya gibi doğmuş eve baharı getirmişti.

Anadan doğma, çıplak vücudu soğuyan odada hemen üşümüştü, elleriyle vücudunu ısıtmak ister gibi ovaraken Gökçil gözlerini tacizkar ve hayranlık dolu bakışlarının vücudunda gezindiğini farkedince yüzünde oluşan pembelikle sırtını dönerek kıyafetlerini giymeye başladı.

Oluşan sessizliği bozan Gökçil olmuştu: "Abla sence annem de senin kadar güzel miydi?" Sözleri sorudan ziyade bir temenni gibiydi birazda özlemle konuşuyor annesini babasını hiç görmeden yaşamış, hayatı boyunca onların suretlerini gözlerinde canlandırmaya çalışmış gördüğü her güzel kadında annemde böyle güzel miydi düşüncesinden kendini almıyordu. Gökçil'e dönen Beyge Şevkatle gözlerini ona devirdi, giydiği gömleğin iplerini bağlarken gülümseyerek kendinden emin bir sesle "Benden çok daha güzeldi annen." dedi. Heyecanla ayağa kalkan Gökçil: "Hani onu hatırlamıyordun?" dedi sesi sorudan ziyade sitemli bir edayla çıkmıştı.

Gülümseyerek Gökçil'e yaklaşan Beyge'nin gözleri parlıyordu. "Hatırlamıyorum zaten" dedi. Sinirle yüzünü büzen Gökçil: "Yalancı! o zaman nereden biliyorsun?" Beyge iyice Gökçil'e sokuldu, yanaklarını öperek: "Çünkü babam sana benzediğini söyledi" dedi. Utançtan yanakları kızaran Gökçil yüzündeki gülümseme ile eşyaların bir kısmını sırtlayarak kapıdan dışarı çıktı.

Dar toprak yolda salınarak yürürken Gökçil: "Babam neye benziyordu acaba?" dedi. "Bence çok güçlü ve yakışıklı bir adamdı baban!" diye yanıtladı Beyge. Dudaklarını tereddütle büzen Gökçil: "Belki de tıknaz ve çirkin bir adamdı" dedi.

Kahkaha atan Beyge: "Kesinlikle yanılıyorsun, baban çok yakışıklı ve güçlü bir adamdı, eminim bir öküzü tek başına havaya kaldırırdı." dedi.

Beyge'ye dönen Gökçil: "Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun ki?" dedi. Beyge kendinden emin bir ses tonuyla, "Annen senin kadar güzel bir kadınsa, baban çok yakışıklı olmalı bence yakışıklı olması bile yeterli değil çok güçlü bir adamdır kesin" dedi.

Gökçil: "Belki de annem, güçlü erkekleri sevmiyordu. Belki de babam şişman bir çobandır" dedi. Kaşlarını çatan Beyge, Gökçil'e dönerek: "Her kadın güçlü bir erkek ister, onu koruması için!" dedi. Susan Gökçil birkaç adım daha attıktan sonra durarak Beyge'ye döndü büsbütün öfkeye kapılmıştı, kelimeler boğazını tırmalayarak çıktı, "Babam güçlü bir adam olsaydı annemi ve kendini korurdu. Babam güçlü biri olsa belki de şuan ölmemiş olurlardı."

Kekeleyen Beyge, onu teselli etmek için bir şeyler söylemeye çalışırken Gökçil hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Beyge onun arkasından koştururken: "Gökçil dur, öyle söylemek istemedim!" diyerek söylendi. Gökçil onu duymazdan gelerek ayaklarını toprağa hızlı hızlı savuruyor topraklardan çıkan tozlar rüzgarla birlikte havalanıyordu.

AKHİRA - Kıyamet Vakti (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin