20|sen sevmezsin yağmurları

1.3K 150 128
                                    

iyi okumalar<3

boğazım düğüm düğüm...

bölüme geçmeden önce ne yazık ki bir uyarı yapacağım. arkadaşlar karakterleri hakaret boyutuna ulaşmadıkça dilediğiniz gibi eleştirebilirsiniz fakat rica ediyorum küfretmeyin. zerre hoşuma gitmiyor bu durum ve gördüğümü de siliyorum.
karakterlerle empati kuramıyor oluşunuz onlara ana bacı sövmenizi gerektirmiyor, bilmenizi isterim.

son olarak, finale yaklaşırken ilk bölümden bu yana yanımda olan herkese teşekkür ederim. sevginizi görmek beni çok mutlu ediyor💜

-

kim taehyung'un anlatımından,

(yıllar öncesi)

Bakışlarım, telaşlı telaşsız etrafımdaki koşuşturmada gezinirken yanımda sessiz bir şekilde yürüyen Yoongi'ye döndüm. Bunu fark etmesiyle bana döndü ve gerginliğimi sezmiş gibi gülümsedi.

"Sorun yok Taehyung."

Derin bir nefesi ciğerlerime doldurup yeniden önüme döndüm ve aynı tempodaki adımlarımız kampüsün büyük bahçesine girdi.

Pekâlâ, üniversitedeki ilk günümde gergin olmam son derece normaldi, değil mi? Bilmediğim bir dilin konuşulduğu ülkede yaşamak zorundaymışım gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Yoongi, benim aksime gayet rahattı çünkü kendisi üçüncü yılına girmişti burada. Dikkat etmesem de birkaç kişiye selam vermiş ve biz yürümeye devam ederken ayaküstü laflamıştı bile.

"Fakülten ile benimkinin arasında üç bina var. Bu iyi." Dedi adımları kastettiği fakülteme ilerlerken. Ona ayak uydurup kalabalığa ilerlerken üzerimdeki gerginliği atmak adına çözümler üretmeye çalışıyordum fakat bir yerden sonra düşünmeyi bıraktım ve akışına bırakmayı denedim.

"Bundan sonrasını halledebilirim sanırım," dedim kalabalığa karışmadan evvel, "Sen git artık. Dersim bitince arayacağım seni." Emin olmak adına bir süre sessiz kaldı ve sonunda dudaklarını birbirine bastırarak kafasını salladı. Sıcak gülümsemesi dudaklarına yerleşirken omzuma attığı eli ile destek verircesine sıktı ve kısaca veda edip gitti.

Yoongi'nin gidişini izlerken kalabalığı yaran adımlarım binaya doğru ilerledi ve tek başıma yürümeye başladım. Sağ omzuma takılı olan tek kol çantayı iki elimle kavrarken kendinden emin adımlarımın duygularıma eğreti durmayışı hayli garipti. Sol elim saçlarımdan geçip alnımı bir anlığına açık bırakırken kulaklarıma dolan kahkahanın tanıdıklığı ile adımlarım olduğu yerde durdu. Bedenimden geçen ürperti omurgamdan aşağı soğuk hissiyatını sürdürürken yutkundum ve bakışlarımı az evvel işittiğim sesin geldiği yere çevirdim.

Duyduğum sesin sahibi kahkahasının yerini tebessüme bırakırken bakışlarım adeta yüzüne saplanmıştı. Yıllar sonra bile değişmemişti ve onu böyle görmemle daha da yalnız kaldım o kalabalığın arasında sanki.

Yanımdan geçip gidenlerin sesi birer uğultuya dönüşüp bir müddet sonra kaybolurken bir elim hâlâ kavradığı yere sımsıkı tutunmaya devam etti. Sonra, sonra hissetmiş gibi gülüşünün arasından bana döndü ve bakışlarımız kesişti.

Yıllar evvelki, sahilde beni bırakıp gittiği gecenin ardından Kim Yugyeom ile yeniden karşılaşmıştık ve ben omuzlarıma çöken ağırlıkla o an baş edemez olmuştum.

Donmuştu. Gülüşünden bedeninin her hareketine dek donmuş ve öylece bana bakıyordu. Yanında duran, belli ki arkadaşı olan, herif bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Fakat Yugyeom gülmüyordu. En ufak tepki bile vermiyordu.

reformic pains // taekookWhere stories live. Discover now