08|düş kırıklarının melodileri

3.3K 488 157
                                    

keyifli okumalar <3

Alışkanlıklarınızdan kopmak yahut sizin için iyiden iyiye rutin haline gelmiş bir şeyin ansızın bozuluvermesi epey can sıkıcıdır, bilirim. Zira şu an bile alışılagelmişliğin aslında zihninizde nasıl yer edindiğine bizzat şahit oluyordum. Onun eksikliğinin sizdeki durgunluğuna değinmek de bir yerde tatsız olabiliyordu fakat yoktu işte.

Günlerden Perşembeydi, saçım başım gayet düzgündü, rezil falan olmamıştım. Jimin ya da Seokjin hyung tarafından azarlanmamıştım ama gelin görün ki Taehyung burada yoktu. Gelmemişti. Yemek yenilmiş, yine ucunu epeyce kaçırdığım bir sohbete dalınmıştı. Fakat iflah olmazın tekiydim, aklım fikrim hep Taehyung'daydı işte.

Neden gelmemişti ki?

"Jeongguk," dedi odanın köşesinden bir ses. Seokjin hyungdu. "İçeriden şişeleri getirir misin?" kafamı sallayıp ayaklandım yavaşça. Saatlerdir epey sessizdim ve bu sefer bu dikkatlerinden kaçmamış olsa da kimse sorgulamamış, üzerime gelmemişti. Geçen hafta neden ortalıkta olmamam bile pek konuşulmamıştı. Keza Taehyung'un da gelmeyişi aynı şekilde bahsedilmemişti ve anlaşılan öylesine bir sebepti ki onlara göre, her zamanki gibiydiler.

Ben hariç. Kafam öylesine doluydu ki günlerdir aklım sadece son konuşmamız ile meşguldü. Üç gün geçmişti ve birbirimizi görmemiştik. Fakat başka bir yere gitmemişti sadece denk gelmemiştik ama şu an burada değildi emindim.

Dalgın bir şekilde mutfağa girip tezgahtaki şişeleri avuçladığımda sırtımı döndüğüm aralık kapı kapanmış ve arkamı dönmemle Yoongi hyung ile karşılamıştım. Sakin ve sıcak bir gülüşle bana baktığında ben de tebessüm etmiş ve bana doğru ilerleyip yardım etmesine izin vermiştim.

"Bir sorun mu var Jeongguk," dedi adımlarım anında duraksarken. "Neden durgunsun böyle?"

"Hiç," dedim hazırcevap bir tutumda. "Hiçbir sorun yok, iyiyim ben."

"İstediğin zaman bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun değil mi? Bunun için çekinmene hiç gerek yok."

"Biliyorum," dedim. Sözlerinde samimi olduğunu biliyordum fakat yine de Taehyung'un en yakınlarından biriydi. Tam bu noktada seçtiğim sözcüklerde çok daha dikkatli olmalıydım. "Sadece yorgunum, malum sınavlar da kapıda dinlenemedim adam akıllı."

"Pekala o halde, içeri geçelim mi?"

"Geçelim," dedim ve kapıya doğru ilerledim. Fakat içimde rahatsız bir his vardı ve baş edemiyordum. Fazla düşünmek de istemedim ve en azından o an için bir kez olsun düşünmeyi de rafa kaldırdım. "Yoongi hyung," dedim dirseğimle kapı kolunu indirecekken durup. "Taehyung neden gelmedi?"

Arkama döndüm ve yüzündeki ifadeye baktım. Bakışları dikkatliydi fakat ne düşündüğünü anlayamadım.

"Çıktı o," dedi. "Mina ile beraberler."

Yanıtı ile duraksadım ve elimdeki şişeleri daha sıkı kavrayıverdim. "Öyle mi?" dedim yutkunarak, "Mühim bir şey miydi ki bugün gelmedi?"

"Bir şey demedi neden gittiği hakkında, mühim olmasa gitmezdi herhalde, değil mi?" diye sordu fakat onun için değil de benim için bir önemi olup olmadığını sorguluyor gibiydi. Suratımdaki sabit, renk vermeyen bir ifade ile onayladım kendisini.

"Öyle," dedim. "Yoksa ne diye gitsin?"

***

Dürüst olmak gerekirse dostlarım, kimse bana aşkın ben henüz aşkı -Tanrı cezası ve de lütfu Taehyung'u- tanımadan önce; böylesine can yakan bir şey olduğunu söylememişti. Belli ki pek bir mutluydular da ondan haberleri bile yoktu, hiç sıkılmamıştı canları bu sebepten dolayı.

reformic pains // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin