07|varoluşumun yok oluşu

3.7K 520 131
                                    

keyifli okumalar

Zihnimde yankı bulan her olgunun, esasında bir hiçliğe dayanıyor oluşu belki de yanılgıların en büyüğüydü. Çetrefilli bir yoldu benimki, aşılması güç; varılması namümkün. Bir toyluğun peşi sıra ilerliyorduk. Kaybetmek ne bilmiyor, kazanmayı bile umursamıyorduk. İplendiğimiz de yok pek tabii, neymişiz, iyi kötü ilerlemişiz; yürek sancılarına ve akıl sanrılarına yenilmişiz.

Sonu gelmez bir oyunda bulunuyormuşuz hissi, çepeçevre sarınca fikirler zincirinin en zayıf halkasını bile kalakalıyoruz şu kurmacanın altında. Gün geçmiyor ki doğrudan sapıp hatalara bürünmeyelim keza bunda üstümüze yoktur bizim.

Satranç tahtasında dizili taşların en devrilmeye elverişli olanı benmişim, düştüğüm yerden siyahım dağılıyor beyaza. Birbirimize bulaşıp karışıyoruz. Boylu boyunca çizgiler uzanıyor griden zihnimizin puslu yollarına. Kuru kalabalıklardan kaçıp sessizliğin yankısında kayboluyoruz, aransak da bulunamıyoruz. Karıştığımız çizgiler varıyor çehrelerimize, göz çukurlarımıza dek akıyor. Onunsa çehresinde varan her çizginin sonu, sanatın en can alanına evriliyor.

Dudaklarımızdan düşen her heceyi ensesinden kavrıyor ve kendine ait kılıyor her bir çizgi. Kirpiklerinin kıvrımı, gölgelerini düşürürken bir esmer tenin yüzündeki çizgilere; kesikleşen soluklarımın hadsizliğinde eziliyorum. Yok oluyorum, varoluyorum; susmak istemiyorum. Sözcüklerimin boynu bükük, çektiği kahrım yetmezmiş gibi karşımdaki yığından, kuru kalabalıktan onu seçmeye çalışıyorum.

Zor olmasa gerek, en parlak yıldızın irislerinizde dağılması, bendeki de dert ya gülüp geçiyorum öylece. Tanrı'nın sorgu sualleri daha da zora sokar beni, araftan da beter ayaklarım altındaki zemin.

Bakışlarıma dolan tebessüm, devrilen ilk taş; kopan ilk halka. Elvedaların sesi kısık, sırtımı dönsem dünya bile küskün. Gülüyor, güldükçe gülüyor ve adıma dek unutuyorum. Adım ne onu bile bilmiyorum.

Ölüm gibi gülüyor, bıraktığı etki ölümden beter. Öyle güzel ki sadece ağlasam geçer sancısı, öyle güzel ki Kim Taehyung, bu sevgim varoluşun yok oluşundan da beter.

Duruyor işte öylece, karşımda, birkaç insanın ardında. Gözleri üzerimde, içimi sıcacık yapan tebessümü hiç eksilmedi suratından geldiğinden beri. Ona bakıyorum ben de, suratımdaki ifadeye değinmek bile istemiyorum, alt üst oldum; Kim Taehyung son kırk dakika boyunca bir kez olsun çekmedi bakışlarını üzerimden.

Nihayet bugünkü oyunun sonuna geldik, perde çekilmeden izleyicilerin önünde eğilip selam vermemiz gerekiyordu, artık pek çok izleyiciye aşinaydım şayet neredeyse yarısından fazlası; hatta tamamına yakını kampüste her gün rastlaştığım kişilerdi.

Fakat içlerinden biri benim için her şeyden başkaydı, her şey bir yana Kim Taehyung bir yanaydı tam şu an, her daim olduğu gibi.

Uzun yıllardır tiyatroya ilgiliydim ve bu ilgimi de çeşitli roller aldıkça pekiştiriyordum. Üniversiteye başladığımda da hiç durmadan tiyatro kulübüne katılmıştım ve düzenli olarak her ay sergilediğimiz oyunlardan birindeydik yine.

Ama neydi farkı bu sefer bilmiyordum, Taehyung hep gelirdi, hep izlerdi beni. Sonra biz beraber eve döndüğümüz vakit bana oyunla ilgili yorumlarını söylerdi ve söylediği her şey hayatımı sürdürmem icin gerekliymişçesine dinlerdim.

Tiyatronun sanatın en değerli alanlarından biri olduğunu savunurdum her daim. Ötekilerini küçümsemek, sıradanlaştırmak haddime değildi pek tabii fakat işin bir yerinde tiyatronun değer gördüğü alemlerde her şeyin nasıl da güzel olabileceğini düşünmeden edemiyordum.

reformic pains // taekookWhere stories live. Discover now