17|yaşasındı perşembeler

1.8K 211 105
                                    

keyifli okumalar <3

ggukie jeon herifinin ilk bolumden bu yana taehyung kim'i opmek gibi hayalleri vardi... evet... :))

ben bu bolumu yazmayi o kadar cok istiyordum ki anlatamam size
eger 1. bolum hâlâ hatrinizda ise bu bolumu okumak size daha fazla keyif verecektir :")

-

"Jeongguk! Kıs şu müziğin sesini, sağır oldum ulan."

Dudaklarımın arasından bıkkın -dünyalar kadar bıkkın- bir soluk bırakırken Jimin görmese de çığırmasına göz devirdim. Fakat dediğini de yapmadım ve tüm evi dolduran müzikle gözlerimi kapattım.

Az sonra işittiğim merdivendeki telaşlı adımlar, o adımların sesinin aniden kesilmesi ve aralanan gözlerim.. Jimin şapşal herifin tekiydi ve bu merdivenleri adam akıllı inmeyi asla becerememişti.

"Jeongguk!" dedi sinirle, düşmesinin sebebini çoktan belirlemişken. Fakat ben çoktan karnımı tuta tuta uzandığım -pek manidar- kırmızı koltuğumda kahkaha atarken kıçımı kaldırmayı bile düşünmüyordum.

"Manyak herif," diye bağırdım sesim güç bela ona ulaşırken kahkahamın arasından, "Nedir şu merdivenlerin senden çektiği?"

"Ay delireceğim sahiden," diye çığlık atarken belli ki hâlâ düştüğü yerdeydi. "Gelip kaldırsana beni, bir yerlerimi kırdım galiba ben."

"Jimin!" diye bağırdım kucağımdaki kitabı -evet, asla bitmek bilmiyordu kahrolası şey- sehpaya bırakıp müziğin sesini az da olsa kısarken, "Gel bak hele, ne göstereceğim sana?" diye ekledim bağırarak.

Tüm binayı müzik sesimiz ve çığlıklarımızla kaldırdığımıza o kadar emindim ki neredeyse Seokjin hyung az sonra elinde terlikle içeri girecek ve keskin nişancılığını konuşturacaktı.

"Bir kere yerler o şakayı akıllım," dedi çok sevgili arkadaşım fakat bu koltuktan başka şekilde, kendi gücümle, kalkmaya ziyadesiyle üşenir durumdaydım şu an.

"Ya Jimin," diye sızlandım kollarımı iki yana açıp sanki bayılmışım gibi bir pozisyon alırken. "Ya Jimin, koltuğa yapışmış popom, kalkamıyorum ben. Sen gelsene."

"Tanrı cezası," dedi nihayet cam kapı aracılığı ile sağladığımız iletişimimizi kesip aralık kapıdan başını uzatırken. "Ya kıssana şunu,"

"Ama Jimin," dedim dudaklarımı büzüp, "Ama dedim ya sana, yapıştım kaldım şuraya. Gelsene, perdeyi de çek; kör oldum şuracıkta."

"Senin her Perşembe ortaya çıkan bu tembelliğin ne olacak ya," dedi ağlak zırlak bir tonda söylenip nihayet müziğin sesini kendisi kısarken. "Kalksana gelecekler şimdi."

"Ulan ya," dedim bağırarak anında ayaklanırken, "Sabah Taehyung ben eve gelmeden demişti ya bana. Saat kaç?" dedim telaşla telefonuma bakınırken. Gözlerim duvardaki saati buldu ve ufak çaplı bir çığlığın dudaklarımdan çıkmasına engel olamadım. "Taehyung gelecek şimdi halime bak," dedim kendimi baştan aşağıya süzüp. Yine ve yine -ki bu asla şaşmazdı- saçım başım dağınıktı, şortum kırış kırış ve uzun sweatim de kıvrılıp katlanmıştı. "Jimin şu halime bak ulan, çöpten mi çıktım ben?"

"Salak herif," dedi kafama sertçe geçirip odada yarattığım dağınıklığı toplamaya başlarken, "Git de hazırlan hemen, bebek misin ya? Şu hale bak."

"Söylenme," dedim, "Dün gece Taehyung ile uyudum, sabaha kadar sarıldı bana. Onu düşünmekten popom yapıştı koltuğa. Ne yapacağım," dedim isyankar bir edayla kollarımı iki yana açarken.

reformic pains // taekookWhere stories live. Discover now