"Yani..." dedi Jisung. "Chan hyung bu hastalığı kaptıysa kendini gösterecek mi? Ya da biz yaralanırsak?"

Hyunjin başıyla onayladı ve, "Hepimiz tehlikedeyiz." dedi.

"Tedaviden bahset." dediğimde iç çekmişti.

"Burada mümkün değil. Belki başka, savaşta olmayan ülkelerde bir şansımız olabilir."

Elimi çeneme koyarak, "Savaşta olmayan ülkeler var yani." demiştim. Herkesin moralinin bozulduğunu fark edince elimi hafifçe masaya vurdum. "Çocuklar, yüzünüzü asmayın. Doktor bir sürü şey biliyor. Bu dünya hakkında bilgi edinip yolculuğumuzu kısaltabiliriz."

"Haklısın ama biz istediğimiz yere gidene kadar Chan hyungun ya da Felix'in hastalığı ilerlerse ne yapacağız?" diye sordu Changbin.

"Hyunjin hyung, bir sor şuna. Kendileri hastalıktan nasıl korunmuş? Ne yiyip içmişler?" diyen Jeongin doğru noktaya parmak basmıştı.

"Evet, doğru!" dedim heyecanla ayağa kalkarken. "Mantıklı mı bu? Konserveler uzun süre korunabilir sonuçta. Bu binada yemekhane ya da mutfak olmadığına göre onlar da konserveden yemiş olmalı." Gözlerimi şüpheyle kıstım ve doktora baktım. "Yalan söylemiş."

Kimseden ses çıkmasa da herkes doktora bakıyordu. Doktor gerginlikle ensesini kaşırken Hyunjin soğuk bir sesle bir şeyler söyledi. O konuştukça doktor ter akıtmıştı. Tepkileri yeterliydi, ne dediğini bilmeme gerek yoktu.

Arkamdaki sandalyeyi ittim ve gülümseyerek doktora yaklaştım. İkisi de konuşmayı bırakınca odadaki tek ses, benim adım seslerim oldu.

Doktoru ensesinden tutup ayağa kaldırdım ve ellerimi boğazına sararak sırtı duvara yaslanana kadar ittirdim. Elini bile kaldırıp bana karşı koyamıyordu, sanırım Changbin etkisi altına almıştı.

"Doğruları anlatmak için bir dakikası olduğunu söyle." dedim. Hyunjin söylediklerimi çevirince adamın gözleri kocaman olmuştu. Yüzündeki dehşeti seçince kıkırdadım. "Çok hoş, demek korkuyorsun."

Doktor hızla bir şeyler söylemeye başladı, nefes almadan konuşuyordu. Ellerimi biraz daha boğazına bastırdığımda nefesi kesilmişti.

"Boş konuşmasın da sonuca gelsin." dedim tehditkar bakışlar atarak. Hyunjin yanımda durdu ve dediklerimi çevirdi.

Ellerimi gevşetir gevşetmez derin bir nefes alan doktor, tekrar konuşmaya başladı. Bu sefer kısa sürmüştü ve Hyunjin'e yalvarır gibi bakıyordu.

"Hastalığı nereden kaptığını bilmiyormuş ve bulaşıcı değilmiş." diyen Hyunjin ile bir adım geri çekildim ve ellerimi boğazından çektim. Changbin de bırakmış olacak ki doktor ayakta duramayarak yere düşmüştü.

Hâlâ anlatmıyordu şerefsiz. Gözlerinden bir şeyler bildiğini anlamıştım. Belimdeki silahı çıkardım ve alnına yasladım. "Sor bakalım, bu doğru düzgün anlatmasına yardımcı olur mu?"

"Uzatma Nemesis. Bilmiyor demek ki." dedi Jisung.

"Biliyor ama bize söylemek istemiyor." diyerek silahı biraz daha bastırdım. Gözlerini sıkıca kapattı ve neredeyse bağırarak bir şey söyledi.

"Hmm, haklısın. Yalan söylediğini itiraf etti." dedi Hyunjin.

"Devam etsin yoksa ölmekten beter ederim onu."

Bir süre doktor ve Hyunjin'in konuşmasını bekledik. Konuşmaları biter bitmez Hyunjin sinirle doktorun karnına tekme atmış ve tıslar gibi bir şey söylemişti.

"Ne dedi?" diye sordum.

"Basit bir hastalıkmış ve ecza deposunda ilacı varmış. Aklı sıra bizi korkutup moralimizi bozacaktı."

Chronosaurus | ChangbinTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang