17|yaşasındı perşembeler

Mulai dari awal
                                    

"Bak ya hâlâ konuşuyor. Kalksana ya çıldırtma adamı!"

"Ya Jimin hiç yardımcı olmuyorsun," dedim parmaklarımı saçlarıma atıp düzeltmeye çalışırken, "Toplayayım mı saçlarımı, çok uzun oldular artık."

"Topla bebeğim," dedi sehpadan kitabımı alıp alayla sırıtırken. "Bu kitap bile çekiyor senden, sen adamın ömrünü yersin ömrünü."

"Sus ya," dedim omuz silkip elinden kitabımı alıp odadan çıkarken. Hızlı adımlarla hemen odama çıktım ve dolabımla yaklaşık on dakika bakıştıktan sonra gözüme kestirdiğim dar, dizleri yırtık siyah bir kot pantolon ile boğazlı, geniş bir kazağı elime alıp kısa sürede giyindim. Aynanın karşısına geçtiğimde son derece iyi göründüğüme kanaat getirecektim ki saçlarımın dağınık görüntüsü böyle düşünmeme engel oldu.

Saçlarım epey uzamıştı ve sürekli olarak gözlerimin önüne düşüyordu. Masadan toka alıp tepeden toplayabildiğim kadar tutamı topladım ve o an görünüşümden tam anlamıyla tatmin oldum ve odadan çıkmaya yeltendim.

Fakat adım atar atmaz ayağıma takılan şeyle tökezledim ve kısık sesli bir küfür savurdum. Oyun konsollarımdan biri yere düşmüştü ve az daha katilim olacaktı çünkü Tanrım, az daha duvara kafa atacaktım ve genç yaşımda -henüz Taehyung ile öpüşmemişken- ölüp gidecektim.

"Serseri seni," dedi Seokjin hyung o sırada elindeki diğer oyun konsoluyla odama girerken, "Şunun ne işi var banyoda, açıklar mısın?"

"Oha ya," dedim elindekine ilk kez görüyormuşum gibi bakarken, "Ben götürmedim ki kendisi gitmiş canım." Rahat bir tavırla ekleyip omuz silkerken bana göz devirmiş ve yerdekini de alıp masama bırakmıştı.

"Öldürecek beni bu dağınıklığın, yeminler olsun ki şu gencecik yaşımda; dünyanın em yakışıklı herifi iken göçeceğim öteki tarafa. Olacak iş mi sevgili Jeongguk, söylesene?"

"Benim yüzümden mi hyung?" dedim ellerimi iki yana açıp şaşkın bir vaziyette, "Yaşlanıyorsun yani, ben mi öldüreceğim seni," Hızla bana dönen bakışları ile dudaklarımı gülmemek adına birbirine bastırdım ve odadan kaçmaya hazırlandım. En hassas noktasına basmıştım ve çıldırmaması işten bile değildi.

"Seni velet!" dedi ben kendimi koridora atarken, "Konsol dolabın üstünden kafama düştü, bu nasıl mümkün olabilir?!"

Merdivenleri epey ses yaparak inerken kendisinin lavabo seansını bozmama bir miktar gülmüş ve tam odaya girip vakit geçsin diye Jimin'le de uğraşacakken kapının çalması ile bir an için olduğum yere kilitlenmiş gibiydim.

Farklı olaylar dahil olmuş olsa da günün Perşembe olmasından dolayı hep bir dejavu hissi ile dolanmıştım tüm gün. Güneş bile buna uyum sağlamak adına gözlerimi kör edercesine tepede dikilmiş, sevgili kitabım pek tabii bitmek bilmediğinden bana eşlik etmiş ve dostlarım -bu en komiği- Jimin yine merdivenlerden düşmüştü.

Şimdi de çalan kapı bana o günü yeniden hatırlatırken o günden bu yana ne çok şeyin değiştiğini gördüm. Sanki araya yıllar girmiş de ben pek çok badire atlatmıştım. Oysaki sadece birkaç haftayı sığdırmıştım bu vakte.

Çalan kapıyı açmak adına dönerken bunları düşünmek garip hissettirmişti. Üstelik kapıda bekleyen bir adet -elindeki pasta ile- Kim Taehyung ise yaşayacağım şoku düşünemiyordum bile.

Elim kapının koluna varmadan son kez üstüme başıma şöyle bir göz atmış ve bu sefer düzgün oluşuma kanaat getirmem ile kapıyı açmıştım.

Ve şok olmuştum.

Hayır, bunun sebebi sanıldığı gibi elinde bir adet çikolatalı pasta ile bekleyen Taehyung'dan dolayı değildi. Taehyung'un elinde çikolatalı pasta bile yoktu.

reformic pains // taekookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang