34. Bölüm

876 87 61
                                    

Medya İlayda Haytan :)

Yağmur

Eve vardık. Arabadan sakince indiğimizde direkt olarak kapıdaki korumaların gözleri bize dikildi. Beni pek sevmiyorlardı. Bende onlara bayılmıyorum zaten.

Ediz elimi tuttu ve gözlüklerini çıkartıp korumalara yaklaştı. Korumalar Ediz'i tanımış gibi bir bakış attılar. "Hoşgeldiniz Yağmur Hanım. İlayda Hanım ve annesi evde değiller. Kendileri evleniyorlar şu anda."

"Biliyorum. İlayda odasında makyaj malzemelerinden bazılarını unutmuş. Makyajı tamamlanmadan çıkmak istemiyor. Almak için de biz geldik."

Korumalar bizi şüphe ile incelediler ve bizimle konuşan telefonunu çıkardı. "Gürkan Bey'e bir soralım." Salak koruma! Her şeyi sor zaman hemen! Köpek!

Ediz elini havaya kaldırıp rahat bir tonla "Ben Ediz Günday. Gündayları tanıyorsunuzdur." dedi. Havalara bak havalara. Koruma Ediz'in elini sıktı. Biraz da çekindiği belliydi. "Evet Ediz Bey. Aileniz hakkında birçok şey duydum."

"Ne güzel. Kız arkadaşım İlayda'nın malzemelerini alıp gelirken biz de sizinle biraz sohbet edelim. Ne dersiniz?" Birbirlerine bakıp tereddüt ettiler ama Günday soyadı gücünü gösterdi. Koruma telefonunu cebine geri koydu ve rahatladı. "Tabi neden olmasın?"

Zaferle güldüm. "Ben hemen geliyorum." dedim ve büyük kapıdan içeri girdim.

Bahçeden geçtim ve evin büyük kapısına gelip zile bastım. Böyle büyük bir evde kapıya vursam duymazlardı bence. Birkaç saniye sonra evin yardımcısı güler yüzü ile açtı kapıyı.

"Hoşgeldiniz Yağmur Hanım. İlayda Hanım ve annesi evde yoklar ama malesef."

"Yok biliyorum zaten. Beni İlayda gönderdi. Odasından bazı makyaj malzemelerini alacağım." Evin yardımcısı Figen Hanım çok iyi kalpli ve saf biri olduğu için beni hemen içeri buyur etti. "Tabi buyurun."

"Teşekkür ederim." deyip içeri girdim ve hemen karşıdaki büyük merdivenlerden yukarı çıktım. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu ama dekorasyon hâlâ aynıydı. Değişen pek bir şey yoktu yani. Mobilyaların kokusu bile aynıydı.

Hızlıca İlayda'nın büyük odasına girdim ve telefonumu çıkardım.

Yağmur: ilayda odandayım

Yağmur: pasaport ve vizen nerede?

İlayda: büyük aynalı bir dolap var orada yağmur

İlayda: yatağımın karşısında

Yağmur: tamam gördüm

İlayda: dolabın en altında bir kasa var içinde hepsi

İlayda: şifresi ilaydarda587

Yağmur: tamamdır

Telefonumu cebime geri koyup odada ilerledim ve dolabın önüne geldim. Aynada kendimi görünce ne kadar dağılmış olduğumu farkettim. Tüm bunlar bittikten sonra bir tatile gideceğim sanırım.

Dolabı açıp askıda olan elbiseleri kenara ittirdim ve kasayı ortaya çıkardım. Elbisem ile eğilmeye korksam da odada yalnızdım. Bu yüzden sakince bir manevra yapıp eğildim ve saçma ama anlamlı olan şifreyi girdim.

Zaferin sesi duyulduğunda kasayı açtım. İçinde duran pasaport ve vizeyi aldım ve minik çantama attım. Kasayı geri kapatıp ayağa kalktım ve elbiseleri düzelttim. Sorunsuz halletmiştim.

Kapıyı da kapattıktan sonra dikkat çekmemek için İlayda'nın çekmecelerini karıştırdım ve bulduğum bir makyaj çantasını aldım. Sonuçta buraya bunun için gelmiştim.

Tam odadan çıkacaktım ki ayağım halının altındaki bir şeye takıldı. Eğilip halıyı açtım ve altında katlanmış bir kağıt buldum. Ama fazla vaktim yoktu. Bu yüzden onu da hemen çantama koydum ve aşağı indim.

Yardımcı kadın merdivenin başında gülümseyerek bekliyordu beni. "Bulmuşsunuz."

"Evet buldum teşekkürler. Kolay gelsin. İyi günler." Açık olan kapıdan çıktım.

"Size de Yağmur Hanım." dedi ve kapıyı kapattı. Sanırım başarmıştım. Bahçeden ilerledim ve büyük demir kapıya geldim.

Ediz korumalar ile koyu bir muhabbetteydi. Beni görünce kısa kesip lafı uzatmadı. Makyaj çantasını elimle göstererek korumalara teşekkür ettim.

"İyi günler Yağmur Hanım."

"Kolay gelsin gençler. Bir ara oynarız sizinle bilardo." Ediz korumalara el salladı. Sanki kırk yıllık arkadaşları gibi.

"Bilardo mu?" dedim kısık bir sesle arabaya ilerlerken. "Evet bebeğim. Ben bu şehrin en iyi bilardo oyuncusuyum. Yoksa bilmiyor muydun?"

"Bilmiyordum Ediz. Sen benim için masum bir patlamış mısırdan ibarettin."

"Hâlâ masumum. Bilardonun ne kötülüğü var ki?"

"Yani ne bileyim? Bana göre tam bir yakınlaşma sporu." deyince kahkaha atmaya başladı.

"Sen ciddi misin Yağmur? Aklına neler geliyor senin? Ben bilardo salonuna hiç bir kız ile gitmedim ya da oradan bir kız ile oynamadım. Bizim orada arkadaşlarımız var. Onlar ile takılırız. Ayrıca öyle sandığın gibi bir ortam değil yani."

Biraz utandım ve keşke bu fikrimi kendime saklasaydım dedim. "Bilmiyorum valla. Benim bildiğim böyle." Yanıma yaklaştı ve arabaya yaslanıp omuzlarımdan tuttu. "Bildiklerini unut sevgilim. Ben bunu seninle öğrendim." Bu cümlesi gülümsetti ve ona sarılmama sebep oldu. Buna ihtiyacım varmış.

"Bu anda takılı kalmak isterdim sevgilim ama gitmemiz gerek. Herkes bizi bekliyor." Geri çekilip dudağımı büktüm. "Offf! Tüm bunlar bitince birlikte bir şeyler yapmalıyız."

"Kesinlikle! Aklımda güzel planlar var benimde. Ama şimdi gidiyoruz hanımefendi." dedi ve geri çekilip arabanın kapısını açtı. "Peki beyefendi." Bindim ve derin bir nefes alıp iyi dileklerde bulundum.

YARIM SAAT SONRA...

Konağa geri döndüğümüzde her şey iyi görünüyordu. Ta ki bahçeye geçene kadar. Bir köşede Caner'in annesi ile Selin hararetli bir tartışma içindeydiler. Bir şey farketmemişlerdir umarım.

Ediz "Yağmur sen yukarı çık. Bende hemen geliyorum." dedi ve gitti. Caner'in annesini sakinleştirmeyi deneyecekti. Bende fazla ortalıkta durmadım ve hemen içeri girdim.

Gökçe tezgahın önünde karşıladı beni. "Ne yaptınız? Alabildiniz mi?" Makyaj çantasını havaya kaldırdım. "Aldık aldık. Hepsi burada işte. Sizin nasıl gidiyor?" Emre etrafına bakınıp cevap verdi. "İyi kanka Gökçe Özge'nin başından aşağı bir sürahi limonata falan döktü. Her şey mükemmel yani."

Normalde olsa buna çok gülerdim ama şimdi sırası değildi. Aklımdaki şeyi gerçekleştirmek için Gökçe'ye döndüm. "Gökçe benimle yukarı gelmen gerek."

"Tamam." Emre'ye dönüp "Buralar sana emanet. Dikkat et." dedi ve birlikte yukarı çıktık.

Patlamış Mısır | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin