32. Bölüm

879 103 59
                                    

Emre

Ben kurabiyelerimden yerken Gökçe dikkatlice etrafı ve garsonları kontrol ediyordu. Her şeyin dört dörtlük olmasına özen gösteriyordu.

Ayrıca benimle konuşmamak için de büyük çaba sarfediyordu. O sırada sanki her şey benim lehime oluyormuş gibi Özge mutfağa girdi.

Gökçe ona gözlerini kısıp bakarken Özge bana yaklaştı. "Aaa! Emre ne haber?"

"İyidir Özge senden?" Gökçe'ye kaçamak bir bakış atıp "İyiyim de seni burada görmeyi beklemiyordum. Yani duyduğuma göre sizin grubun Caner ile arası pek iyi değilmiş." deyince Gökçe daha da öfkelendi ve buzdolabını açıp limonata sürahisi çıkardı. Kendine bir bardak koyup içmeye başladı.

"Aramız kötü değil Özge. İyiyiz yani. Asıl ben seni burada görmeyi beklemiyordum."

"Ah evet aslında Caner ile pek tanışmıyoruz. Ben zaten gelinin arkadaşıyım." Bunu beklemediğim için şaşırdım.

"Hımm. Demek öyle." Elini çenesine koyup tezgaha yaslandı ve dikkatlice yüzümü inceledi. "Evet. Güzel oldu ama böyle. Karşılaşmamız yani. Yollarımız kesişiyor hep bir şekilde." Gökçe bu cümleden hiç hoşlanmadı ve limonatayı fondip yapıp bardağı sertçe tezgaha vurdu.

"Yaa tabi. Tatlı bir tesadüf işte." Özge bana daha da yaklaştı. "İstersen beraber bahçeye geçelim. Seni misafirler ile tanıştırabilirim."

Bunun üzerine Gökçe çılgına döndü ve limonata sürahisini alıp tezgahın arkasından çıktı. Özge'nin yanına geldi. "Yok canım biz almayalım! Sen çık bahçeye." dedi ve sürahiyi Özge'nin başından aşağı döktü.

Geri sıçrayıp sırılsıklam olan Özge'ye şaşkınlıkla baktım. Bağırmaya başladı. Etraftaki garsonlar da şaşkına döndüler. "Ne yaptın sen?! Bu elbise ne kadar pahalı biliyor musun?! Offf! Her tarafım yapış yapış oldu!"

"Kendin gibi yapış yapış oldun işte canım. Tam sana göre yani. Şimdi git başkasına yapış! Seni bir daha benim tayfamdan birinin etrafında görmeyeyim!"

Özge "Bunu sana ödeteceğim!" dedi ve bana bakıp mutfaktan çıktı. Ardından kahkaha atmaya başladım. Gökçe tezgahın arkasına geri döndüğünde "Ne yaptın sen gerçekten?" dedim.

Bana bakmadan cevap verdi. "Seni bir sürtükten kurtardım."

"Kurtulmak istediğimi kim söyledi?" dediğim anda kafasını çevirip gözlerini belertti. "Ne yani artık sürtükler ile mi takılıyorsun?"

"Bu seni ne kadar ilgilendirir?" Sorularım ile onu epey sıkıştırdım. Beni basbaya kıskanıyordu. Ama kendine itiraf edemiyordu.

Burnumun dibine girdi. "Sen benim arkadaşımsın Emre. Senin için en iyisini isterim tabi ki."

"Peki ya o en iyi sensen?" Yüzü kızardı ve geri çekildi. "Bu konu hakkında konuşmuştuk Emre. Benim kararım kesin. İkimiz de kendi yolumuza bakacağız."

Dışımdan 'Yav he he!' demek isterdim şimdi ama daha fazla uzatmadım. "Peki. Ama ben her zaman buradayım unutma. Kolay vazgeçmem."

"Hıhı." deyip garsonlara bir şeyler söyledi. Yüksek sandalyeme oturup etrafı seyrederken Ediz içeri girdi.

"Selam. Nasıl gidiyor?"

"İyi gidiyor birader. Garsonlar falan emrimizdeler hep. Sen ne yaptın?"

"Güzel. Bende misafirleri gezdim işte biraz. Selin her şeyi hallediyor zaten. Şimdi Caner ve Yağmur'un yanına çıkacağım."

"Ha iyi. Bu gidişle operasyonu başarılı bir şekilde tamamlarız."

"Evet kardeşim inşallah. Hadi ben gidiyorum. Kolay gelsin ikinize de."

Garsonlarla konuşan Gökçe "Sana da Ediz." dedi ve devam etti. Bende koluna vurdum. "Sana da kardeşim. Harekete geçince haber verin."

"Tamamdır." dedi ve merdivenlerden yukarı çıktı. Gökçe tezgahın arkasına geri geldi. "Bana da limonata versene." dedim dalgasına.

"Kendin al." Mecbur buzdolabından yeni bir sürahi çıkardım ve kendime bir bardak koydum.

"Güzelmiş."

"Hıhı."

"İçmek için güzel ama. Başımdan aşağı dökülse sevmezdim." Gözlerini devirdi. Ben ise sadece güldüm.

Patlamış Mısır | TextingWhere stories live. Discover now