4.

2.6K 290 146
                                    

Felix, yakından gelen müzik sesleriyle gözlerini açtı. Hala burada olduğunu görünce şaşırmıştı, "Siktir! Rüya değilmiş..." Yavaşça ayağa kalktı ve camdan baktı, etraf kar tutmuştu. Sesler ise, hemen aşağıdan geliyordu. Chan, gramofon dan en sevdiği şarkılardan birini açmıştı. Bunu her sabah yapardı, şarkılarla kahvaltı ederdi.

Felix merdivenlerde durarak onu izledi. Chan ise, hızlıca kahvaltısını bitirip şarkıyı mırıldanmaya devam etti. Koltuğun üzerindeki kravatını alıp takarken, onu izleyen Felix'i fark etmişti. "Günaydın, uyuyan güzel." Genç oğlan bu sözle kızarmıştı, "Ah, g-günaydın."

"Bugün arabanı denizden çıkaracağız ve doğruyu söyleyip söylemediğini öğreneceğiz." Chris, keskin bakışlarını ona yöneltti ve konuşmasına devam etti, "Merak etme, evde boş boş oturmayacaksın. Kasabayı gezeceksin, Minho sana rehberlik edecek. Ayrıca üstüne normal şeyler giysen iyi olur."

Felix, hala üstünde duran sweat ve zincirli pantolona baktı. O göz devirirken, Chan hafifçe güldü.

Tekrar odaya çıkıp dolabı kurcaladı, bu kıyafetler hiç onun tarzı değildi, ama kötü de değildi sanırım... Altına siyah bir pantolon ve üstünede beyaz yün bir kazak giydi. Hava soğuk olduğu için siyah kabanıda almıştı. Aşağı iner inmez, Chan kaşlarını çatarak ona baktı. "Hey! O kazak öyle giyilmez. Pantolonunun içine sokmalısın, böyle aşırı kötü duruyor."

Genç oğlan anlamsız bakışlarını ona yöneltirken, Chan iç çekti, "Her neyse... İstediğin gibi takıl, umursamayacağım. Önce kahvaltını yap, ben şimdi gidiyorum. Size iyi eğlenceler." Chan ofisie gitmek için evden çıktı. Felix ise, çoktan kahvaltısını yapmaya başlamıştı bile. Çok aç hissediyordu.

Bir süre sonra bayan Irene yanına geldi, "Bay Felix, Minho bey sizi dışarıda bekliyor." Genç oğlan hızlıca yemeğini bitirip, kabanını giydi ve evden çıktı. Minho hemen kapının önündeydi, "Günaydın!" Felix onu fark ederek yanına geldi, "Günaydın Minho. Chan kasabayı gezeceğimizi söyledi."

Minho gülümsedi, "Evet, sana eşlik edeceğim. Ve endişelenme, kasabamız çoook güzeldir! Hem birkaç arkadaş edinmiş olursun. Hadi, ne bekliyoruz!?" Minho, Felix'in elini tutup onu peşinden sürekledi.

Felix, etrafı görünce adeta büyülenmişti. Her yer çok temizdi ve herkes birbirini tanıyor gibi görünüyordu. Çocuklar karla oynuyor, yetişkinler sohbet ediyor ve kasabanın merkezindeki koca ağacın süslerini çıkarıyorlardı. Sonuçta noel bitmişti.

"Burası kasabamızın en ünlü fırınlarından biri, gerçi sadece üç tane fırın var ama...neyse. Ekmekleri gerçekten çok güzel, mutlaka tatmalısın! Ve şanslıyız ki, şu anda kalabalık değil." İkiside, tatlı dekorlara sahip geniş dükkana giriş yaptı.

Jisung arkadaşını anında fark ederek selam verdi, "Minho hyung! Hoşgeldin!" Felix şaşkınca sincaba benzeyen çocuğa baktı, oldukça enerjik görünüyordu. Changbin kaşlarını çatarak kuzeninin ensesine vurdu, "Hey, ayı gibi bağırmayı kes! İnsanlar rahatsız olacak."

"Sakin olun çocuklar. Bakın, sizi biriyle tanıştıracağım! Bu Felix, kasabamıza yeni geldi~" Felix utanarak iki gence de selam verdi. "Ben Jisung! Bu da kuzenim Changbin!"

"Kendimi tanıtabilirim sersem. Ben Changbin, kasabanın en yakışıklı erkeğiyim-" Jisung'un kahkaha atmasıyla, sözü yarım kalmıştı. Changbin ona döndü, "Dayak mı istiyorsun?!" diye sordu. Jisung gülmekten konuşamamıştı bile, onu asla ciddiye alamıyordu. "Haha! Hayır, sadece..pfft! Bu çok komik! Herkese kendini 'kasabanın en yakışıklı erkeği' diye tanıttığına inanamıyorum."

"Önce cümle kurmayı öğren, aptal. Her neyse, dediğim gibi çok yakışıklıyım. Kabul et Felix, kız olsaydın benimle çıkardın." Felix ve Minho'da dayanamayıp gülmüştü. Jisung ise alayla konuştu, "Minho hyung senden daha yakışıklı, Changbin. Hatta kasabanın en yakışıklı erkeği o olabilir!"

"Teşekkür ederim, Jisung-"

"Bence...bay Chris'te çok yakışıklı." Felix'in dediği şeyle, herkes şaşkınca ona baktı. Açıkçası Felix bunu istemsizce söylemişti, ama sonuçta doğruydu. Değil mi? Minho hızlıca konuyu değiştirdi, "Pekala, bu konuyu kapatalım. Buraya asıl gelme amacımız, ekmekleri tatmak!" 

"Felix! Lütfen benim ekmeklerimi tat! Söz veriyorum, parmaklarını yiyeceksin! Changbin'in ekmeklerini yersen zehirlenebilirsin." Jisung ışık hızında konuşurken, Changbin ona öldürücü bakışlar attı, "Ne? Ciddi olamazsın! Senden daha iyi yaptığım için beni kıskanıyorsun! Hamuru yoğramıyorsun bile!"

"Hah!? Ona bakarsan sende ekmekleri sürekli yakıyorsun, pişiremiyorsun bile!" 

"Kapa çeneni, sincap surat!"

"Sen kapa çeneni, DOMUZ SURAT!" İşte bu söz, Changbin'in kanını kaynatmıştı. 

"Uhm, çocuklar..." Minho aralarına girmeye çalıştı, ama faydasızdı. Changbin ve Jisung, küçük çocuklar gibi kavga ediyorlardı. Birbirlerinin saçlarını çekiştiriyorlar ve laf atıyorlardı. Dürüst olmak gerekirse, bu halde oldukça komiklerdi. Felix, gülmemek için kendini zor tutmuştu. 

"Hey, siz iki velet! Yine kavga mı diyorsunuz? Daha kaç kez diyeceğim? Böyle yaparak müşterileri rahatsız ediyorsunuz! İşiniz gücünüz kavga etmek. Cezalısınız." Bay Jinyoung, kızgınca yiğenlerine bağırdı. Bazen onları yanında çalıştırdığına pişman oluyordu. 

"Ama amca-"

"Sus Changbin, ikinizde hatalısınız. Şimdi gidin ve bulaşıkları yıkayın!" Changbin hayal kırıklığıyla amcasına baktı. Yine suçlu durumuna düşmüştü ve bundan cidden nefret ediyordu. Jisung'u gerçekten seviyordu, ne kadar şapşal ve şerefsiz olsa da. Ama bazen, onun yüzünden zor duruma girebiliyordu... İki gençte iç çekerek mutfağa yöneldi.

"Ah, merhaba Minho ve...?" Yaşlı adam şaşkınca daha önce görmediği yüze baktı. "Bay Jinyoung, bu Felix. Kasabamızın yeni üyesi. Onu buraya getirdim, çünkü muhteşem ekmeklerinizi tatmalı diye düşündüm!"

"İyi yapmışsın. Kasabamıza hoşgeldin Felix, ailenle mi geldin?" Felix burukça gülümsedi, "Şey...aslında hayır. Yalnızım."

"Anladım, umarım buraya çok çabuk alışırsın. Ve şu iki velet...seni rahatsız etmedi değil mi?" Felix gülümsedi, "Hayır, hayır! Endişelenmeyin."

"Pekala, o zaman artık meşhur ekmeklerimi tadabilirsin!"



~~~

Bu bölüm hiç içime sinmedi, im crying

Lütfen oy ve yorum atın :'(

Night || ChanLix ✔️Where stories live. Discover now