57. BİR BEDEN BİN RUH

40 6 4
                                    


"Şu tuzu uzatır mısın bebeğim?"

Kulağımın dibinde onun sesini duymak tüylerimi diken diken ediyordu. Gerildiğimi hissedince gülümsedi. Ateş'inde rahatça uzanabileceği halde benden intikam almak amaçlı bilerek rolünü iyi oynamaya başladığından tuzluğu ben aldım ve onun önüne doğru sürükledim. Yemek sandığımdan daha eziyet dolu geçiyordu ve bu eziyet ise Ateş'in bilerek her seferinde dibime girmesiyle alakalıydı.

Tanrı Aşkına! Yemeğe gelmeden önceki konuşmalarımızda neyin nesiydi? Kafam allak bullak olmuştu.
Ne demişti o?

'...Uçurum beni bu durumdan kurtarmalısın. Bir yol...'

Başka bir yol var mıydı? Ya da bahsettiği şey başka bir yolun olup olmaması mıydı? Aklım şaşmış durumdaydı.

Bahsettiği şey eğer bir yolun olduğuysa ben bunu kimden öğrenebilirdim? Elis'e ulaşamıyordum fakat o bilse zaten bana söylerdi.

Söylerdi değil mi?

Xander kesinlikle varsa bile söylemezdi. Oktay'ın işine gelmediği için bu sırrı gizli tutardı.

André, bu kirli dünyanın başı olan adam, öldürsen söylemezdi. Sikeyim ama!

Kimden öğrenecek...

Nadia!

Nadia Evezyan!

Ondan öğrenebilirdim. Benimle iş birliği yapar mıydı bilinmez ama Ateş'ten korktuğu için bunu yapmasını umuyordum.

Bunun dışında idrak ettiğim bir şey daha vardı. Kalbimi acıtan bir gerçek. Ateş...eski haline dönse bile beni affetmeyecekti. O, o kadınlar için bile olsa beni asla affetmeyecekti.

Onun bir kez daha masum birine zarar vermesini önlemem gerekiyordu. Bunu nasıl yapacaktım? Onu kelepçeleyecek değildim ya.

Gerçek olan bir şey daha vardı ki Ateş gördüğüm en güçlü Üst Üye'ydi. O cihaza karşı koyabileni daha önce hiç görmemiştim.

Nadia haklıydı Ateş'in gücü konusunda ve o gücün sahibi benimle olmak istiyordu. Beni yanına almak istiyordu. Tanrım. Bana karşı bir şeyler hissediyordu ama bu...bu...Meva'nın hissettiği gibi bir şey değildi. O kendine suç ortağı arıyordu.

Ve sonra idrak ettiğim şeyle mideme bir yumruk yemiş gibi oldum. Onu ayırıyordum. Onu kendi zihnimin içinde parçalara ayırıyordum. Tamam. İdrak etmemek için çok direnmiştim ama bazı şeyleri kabullenmem gerekiyordu. Belli ki Ateş'in de bazı şeylerle baş etme mekanizması kimlik yaratmaktı. Yeni bir deriye soyunmaktı ama bunu yapmasının sebebi tabi ki o cihazdı. O cihazdan kurtulduktan sonra bu kadar ayrıştırılmış bir ruh halinde olmayacaktı. Ona baktım. Dikkatlice yemeği kesiyordu. Meva gibi yemek kaşığını sola koymuyordu. Çatal bıçağı da sağa almıyordu. Onun gibi dağınıkta yemek yemiyordu. Tabağındaki hiçbir yemeğin bir diğerine karışmasına izin vermeden dikkatlice yiyordu. Onu izlediğimi fark edince başını kaldırıp bana baktı ve kulağıma eğildi. "İzlemeden duramamanın sebebi arzu mu?" dedi dilini kulağımın hemen altında gezdirdi bir kez. Tüylerim diken diken oldu. "Yoksa korku mu?" Sonra kendini geri çekti ve bir çatal tatlıyı dudaklarına götürüp yedi. Anlaşılan sabrımı sınayacaktı bu gece. Pekiiii. Başkasına sarkmasındansa benimle uğraşmadını tercih ederdim. Onun elindeki çatalı aldım ve aynı tatlıdan bir çatalda ben yedim. "İkisi de ama senle arzuları konuşturabiliriz," diye fısıldadım saçını kulağının arkasına iterken.

Gülümsedi. Başlı başına büyük ve kademesiz bir uyarıyla doluydu. Tehlikeli sularda yüzdüğümü ifade ediyordu.

"Ee, hangi rüzgar attı sizi buraya?" diye sordu Berkhan bakışlarını ikimiz arasında gezdirerek. En çok Ateş'e bakıyordu fakat bilinçli yapmıyordu. Ateş ona öyle bir bakıyordu ki geldiğimizden beri adamın başka çaresi kalmıyordu zaten. Bu yüzden benimde Berkhan'ı öldürmekten başka çarem kalmayacak gibi görünüyordu.

HYPERİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin