18. GERÇEKLER, GEREKÇELER VE ONA KARŞI DURAN AYKIRILAR

105 29 21
                                    

Sabaha kadar uyuyamamış ve en sonunda uyku hayallerimden vazgeçmiştim.

Uykuya dalabilmem için sakin bir ruh haline sahip olmam gerekiyordu fakat hiç ama hiç sakin olmamakla beraber resmen kafayı yemek üzereydim.

Yatağımda değil de koltuğumda dönüp dururken tek yaptığım şey yeni telefonumdan kamera görüntülerini başa sarıp sarıp yeniden izlemekti.

Arez'in evime izinsiz girdiği günü izlemeye başladığımda ise artık anlamıştım. Güven duygusundan yoksunduk. İşin garibi gerçekten evime sakince girip sadece cips kasesi alıp televizyonumdaki haberleri açmıştı.

İzliyor ve izlerken de gülümsüyordu. Tek baktığı benim bardan bir adamla çıkan görüntümdü. Zaten gülümsediği de bendim. Benim bu ele avuca sığmaz ve asla durulmayan cesaretim.

Bana kalırsa bu işin ucu bir kıyıda Arez'e dokunuyordu ama Arez bu kıyının ne kadar yakınındaydı emin olamıyordum. Belki de gerçekten tek yaptığı beni korumaktı.

Ya da belki de tek yaptığı beni bilerek koruyormuş gibi davranmaktı.

İşte kafamda dönen bu ucu bucağı olmayan muğlak sorular ve cevapsız kalanlar beni çileden çıkarınca telefonu öfkeyle sehpaya bırakıp pikeyi üzerimden çekip kalkmıştım.

Başımı ellerimin arasına alıp bir süre gözlerimi yummuştum. Biri size haddinden fazla yakın duruyorsa bu tamamıyla görüş açınızı kapatmak için olurdu. Arkada dönen sahneyi görmeyi engellemek için.

Arkada bir şeyler döndüğünü biliyordum, o da bunu inkar etmiyordu.

Peki o sahnede, perde açılınca kimin kanı dökülecekti? Dediği gibi omuz omuza isek, neden önümü kapatıyordu?

Neden arkasında gizlediklerimi görmemi istemiyordu? Gideceğimden dolayı mı? Belki de zamanından daha erken gideceğimi düşündüğü içindi.

Ya da sahne daha tam hazırlanmamıştı. Emin olduğum bir şey varsa o da benim kanım akarsa o sahnede ayak izi olan herkesin canının yanacağıydı.

Kalkıp üzerime bir kapşonlu giydikten sonra ormanda koşmaya başladığımda saat artık beşe geliyordu. Saat yedi de eve gelip duş aldım ve aşağı inip kendime sert bir kahve yaptım.

İşsizliğimin en çekilmez yanı çok fazla kendime maruz kalmamdı. Bu da beni sonsuz bir düşünce bataklığına itiyordu. Sırf bu yüzden olsa bile işsizliğime bir çözüm bulmam gerekiyordu.

Üç katı maaş Meva?

Gözlerimi devirdim. "Ben gitmeyeceğim. İsterse bin katı maaş olsun. Sen istiyorsan git."

Biz aynı kişiyiz aptal!

Kaşlarımı kaldırdım. "Ah, Doğru ya. O zaman hiçbir yere gitmiyoruz."

Tam bir zır deli gibi davranmayı acilen kesmeliydim.

Kahvemi bitirdiğim sırada kapı çaldı. Diyafondan baktığımda kurye olduğunu gördüm.

Tanrım. Bir kez daha çikolata kolileriyle karşılaşmak istemiyordum. Hepsini bağışlamak için bir de bir kamyonet kiralamak zorunda kalmıştım zaten. O çocukların yüzündeki gülümsemeyi görmemiş olsaydım eğer Arez'i kesinlikle gebertebilirdim. Hediye mi almıştı beni bu işsizliğimde zarara sokmak için ceza mı belli değildi.

Kendine iki koli ayırırken öyle demiyordun ama?

Canım kendim, iyi ki kendim, kendime ayırmayacaktım da sana ve o göbekli kamyonetçiye mi ayıracaktım? Oh, canım kendim. Canım çikolatalarım.

HYPERİONWhere stories live. Discover now