33. ÖLÜ BEBEĞİN FERYADI

75 22 10
                                    

Çantamda duran küçük kartla bakıştığımda gözlerimi Arez'e çevirmem biraz zaman aldı.

O ve K harflerinin iç içe geçtiği siyah kartvizitte altın harflerle Oktay Karaca yazıyor ve sahip olduğu özel üretim, pahalı aksesuar markasının ismi yazıyordu.

Hemen arkasında ise telefon numarası basit bir kalemle yazılmıştı. Önceden planlanmıştı bu kartı bana vermeye ancak benim oraya geleceğimi son ana kadar kimse bilmiyordu. Belki de o benim ayağıma yeniden gelemeden ben onun işini kolaylaştırmıştım.

"Meva...kahve?" diye sordu Arez yine. Başımı çantamdan kaldırırken içindeki telefonumu çıkardım. "Olur."

Arez dizlerimde uyuyakalıp uyandıktan sonra mutfağa inip atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştık.

Gözlerimi üzerinden ayırmadığımı fark edince bana baktı. "Bana öyle bakmayı keser misin?" dedi kısık bir sesle önüme kahve kupasını koyarken.

"Nasıl bakıyorum ki?" diye sordum arkama yaslanırken.

"Gitmeye...gitmeye hazırlanıyormuş gibi," diye fısıldadı yanımdaki sandalyeye otururken.

Kahve bardağına sardım ellerimi. "Gitmemi istemiyorsan ona göre davranman gerekiyor Arez. Hem gitmeme yol açacak şeyler yapıp hem yanında durmamı bekleyemezsin öyle değil mi?"

Gözlerini gözlerimden kaçırırken sıkıntıyla soluk alıp verdi. "Seni kaybetmek istemiyorum..." diye fısıldadı ve ardından gözlerini gözlerimde dikti kararlı bir şekilde. "Ama eğer yaşaman buna bağlıysa nefes alman için yapamayacağım şey yok."

Tek kaşımı kaldırdım ve kahveden bir yudum aldım. "Benim için beni karşına alacağını söylemiştin öyle değil mi?"

Dudaklarını birbirine bastırdığında zihninden ne geçtiğini çok merak ettim. Acaba beni karşısına alacağını bile bile yaptığı bir şeyi mi düşünüyordu ya da karşısına alacağı an geldiğinde yapacağı şeyleri mi?

"Evet."

Masadaki elini tuttum. Elimi sıktı şefkatle. "Yaptın mı?"

Kaşlarını çattı. "Neyi?" dedi şüpheyle yerinde dikleşerek.

"Beni karşına alacağın herhangi bir şey ya da bir şeyler yaptın mı?"

Dişlerini sıktı. "Sadece sus."

Kupanın kulpunu sıktım. "Bu sana verdiğim ikinci şanstı Arez. Sadece cevap ver ve bana doğruyu söyle," dediğimde gerçekten bu sefer elimi tutmasını ve bırakmasını istemediğimi yansıtıyordum.

Gözlerini yumup burnundan soludu. "Cevap veremem!"

Kahve kulpunu tutan parmaklarım kasıldı ve bir anda tüm sıcak kahveyi ellerimizin üzerine döktüm. Dişlerimi sıkarken o ellerimize afallamış bir halde bakıyordu. "Delirdin mi sen?! Elini yaktın! Kalk su dökelim."

Elini sıkıca tuttum ve yerinden kalkmasını engelledim. "Şimdi ne olacağını anladın mı? Benim için beni karşına aldığında kendi canımla seninkini yakabileceğim. Senin de elini yaktım ama senin umursadığın tek şey benim canım oldu. Benim için bile olsa beni karşına aldığında acımasızlığımla karşı karşıya kalırsın ve inan bana canımın acısı umrumda bile olmaz çünkü senin için benim canımın yanması önemliyken benim için ise o an tek önemli olan senin canının yanması olacak!"

Sertçe kupayı masaya bıraktım ve elimi elinden çekip çantamı da alarak evden çıktım.

Elimi bir ıslak mendille silerken canımı asıl yakan şeyin beni çoktan karşısına aldığını itiraf edemeyecek kadar korkak olmasıydı.

HYPERİONWhere stories live. Discover now