17. ŞEYTANİ RUHSUZLUK

96 29 16
                                    

Her şey eksiksiz hazırdı.

Üstümdeki mutfak önlüğünü çıkartırken tezgahın üzerindekilere baktım.

Ufak kap kekler Doğu'nun sevdiği gibi çilek kremalıydı. Tabi Arez bunları özel olarak Doğu'ya yaptığımı farkedince benim görmediğimi sanıp kremayı defalarca sabote etmeye çalışmıştı. İki kere tuz koymuş, bir kere acı biber, beş kez de limon ya da farklı baharatlar koymayı denemişti. En sonunda cezalı öğrenci gibi köşede beklemesini emredince oflayıp puflayıp kollarını göğsünde kavuşturarak köşeye çekilmişti.

Gerçek bir öğrenci gibiydi. On beş yaşındaki bir öğrenci gibi.

Çok yakışıklı bir öğrenci gibi?

Aman hemen de öv zaten.

Çerezleri, cipsleri, patlamış mısırları ve içecekleri salondaki sehpanın üzerine bıraktım. Alkol yoktu. Kola ve soda filandı. Tekrar mutfağa gittiğimde beni izlemeye alan Arez kollarını göğsünde kavuşturmuş tezgaha yaslanmıştı. "Bir işin ucundan tutsan ne makbule geçer paşa hazretleri," dedim iğneleyerek.

"Şimdiden alış. Ben iş yapmayacağım herhalde evlendiğimizde."

"Ben gidip, evlendiğimde, elimi soğuk sudan sıcak suya sokmayacak birini bulsam iyi olur."

Kaşları anında çatıldı. "Önce soğuk suda sonra sıcak suda boğarım onu Meva!" Düşünürmüş gibi yaptım. "Günah ama. Kocacığıma bunu yapmana izin veremem."

Gözleri öfkeyle parladı. "Kocacığın bir karşıma çıksın bak nasıl belasını sikiyorum! Kocacığım ne kızım?!" dedi sinirle.

Sırıttım. "Sakin ol Arez. Olmayan birinden bahsediyoruz." Hala kaşları çatıktı ve bana aynı ciddiyetle bakmaya devam etti. "Ben birine karıcığım desem çok sevinirsin ya sanki?"
Hayretle, otuz dört yaşında, unvanı insanı korkudan titreten adama baktım.
"İstiyorsan Arez, küs benimle bence. Az önce de cezalı çocuklar gibi köşeye çekildin zaten," dedim gözlerimi devirirken.

Bana hala aynı bakıyordu. İç çektim ve yanağına bir öpücük bıraktım. "Barıştık mı?"

Güldü keyifle. "Barıştık sayılır. Diğer yanağımı da öpersen tam barışırız."

"Areez," dedim uyarıyla. Gülmeye devam etti. "Meleğim," dedi bana karşılık.

Sonra onun evinde, mecburen yine iş aramaya çıktığımız gün giydiğim kıyafetlerime baktı.
"Neden gidip üzerini değiştirmiyorsun?"

Omuz silktim. "Böyle iyiyim." Kaşlarını çattı. "Ama ben değilim. Yukarı çık ve üzerini değiştir. Hem bunlar pis kokuyor." Gözlerimi kocaman açtım. "Tövbe yarabbim. Tanrı iftiralardan korusun. Bir kere bebek gibi, bal gibi, çiçek gibi kokuyorum."

Kahkaha attı. "Yaklaş bi' koklayayım seni." Orta parmağımı kaldırdığımda pantolonumun kemer kısmından tutup beni kendine çekti ve boynumu kokladı. Tüylerim diken diken olurken nefes alamadım. "Gerçekten de bal gibi, çiçek gibi, bebek gibi kokuyormuşsun," diye fısıldadı.

"Kıyafetlerimin pis koktuğunu sanıyordum."

Dudağının kenarıyla güldü. "İstersen kıyafetlerini de bi' koklayayayım."

Bir adım uzaklaştım. "Üstümü değiştirmeye gidiyorum." Mutfaktan çıkarken bana gülüyordu.

Kahverengi dar ama spor bir etek ve kısa bir kazak giydim. Saçlarımı da at kuyruğu yapıp aşağı indim. Koltukta oturan Arez'in bakışları bana döndü ve uzun uzun üzerimde gezindi.

"Ne? Ne var?"

"Bir şey yok. Zaten asıl mesele de bu. Abartılacak hiçbir şey yok ama mükemmel görünüyorsun. Ne yapacağım ben seninle?" diye homurdandığında güldüm.

HYPERİONWhere stories live. Discover now