51. BEDENİNİ ÖLDÜRME, RUHUNU SÜRÜNDÜR RİTMİ

41 9 6
                                    

Kolumdan dürtülünce gözlerimi açtım. İçim geçmiş olmalıydı.

"Geldik. Yanındakini de uyandır gelin," dedi Savaş.

Yanımdaki mi?

Kaşlarımı çatıp yanımdakine baktım.

Ateş benim yanımda başı omzuma düşmüş şekilde uyuyordu. Ateş. Benim omuzumda. Yanımda. Benim. Gitmemişti. Parmakları hala parmaklarımdaydı.

Tamam.

Uyku sersemliğinden sıyrılsam iyi olacaktı.

Kahretsin! Nasıl uyuyakalarak bu anı kaçırmıştım ki?!

Tüm dikkatimi ruhumu derbeder eden kadına verdim. Bilinçliyken asla başını omuzuma yaslamayacağını bilecek kadar aklım başımdaydı ama yine de bu gülümsememe engel değildi. Dudaklarımı saçlarında gezdirirken gözlerimi yumup bu anın tadını çıkardım bir kaç dakika. Onu çok, çok, özlemiştim. Daha önce bir şeye ya da birine bu kadar özlem duyduğumu dahi hatırlamıyordum.

Sonunda herkesin bizi dışarıda beklediğini bildiğimden son kez saçını öpüp elimi yanağına koydum. "Kara Melek?"

Seslenişimle başını kaldırdı ve önce yanağındaki elime sonra da bana olan yakınlığına bakıp geri çekildi hemen. Parmakları parmaklarımın arasından kayıp gitti.

Gözlerimi devirdim. "Merak etme. Kanını emmedim. Yemedim yani seni."

Bana boş boş bakıp ayağı kalktı ve helikopterin çıkışına doğru ilerledi.

"Ateş ayağın çok kötü görünüyor!" Peşinden giderken topallayışını izliyordum.

"Sana ne," demekle yetindi ve ineceği sırada sıkıca kapıya tutundu. Belli ki artık eski ritmimize dönmüştük. Bedenini öldürme, ruhunu süründür ritmi.

Bir türlü inemeyince yanına yaklaştım. "Yardım edeyim?" Elimi uzatacağım sırada kolunu çekti. "Kendim inebilirim."

Burnumdan soludum ve kollarımı göğsümde kavuşturdum. "İyi! İn o zaman. Diğer bileğini burktuğunda seni kim taşıyacak acaba?"

"Oktay! İnmeme yardım et!" Karşıda duran adama seslenince biri sanki kafamın içine bir demir sapladı. Öyle bir öfke kıskançlıkla karışıp damarlarımda alevlendi ki resmen gözlerim karardı.

Kolunu sıkıca tutup onu büyük bir güçle kendime çektim. Göğsü göğsüme çarptı. "Ben sana dokunamazken, benden kaçarken o piç kurusu mu sana dokunacak?!" dedim dişlerimin arasından.

"Ben senden kaçmıyorum Uçurum! Oktay gibi bir piç kurusunun bana dokunmasını senin dokunuşuna tercih ediyorum sadece."

Çelik kadar sert tavrına çarptığımda paramparça oldum ama onu bırakmadım. "Yapma. Beni bununla sınama," dedim dişlerimin arasından.

"Ateş? Elini uzat." Biz birbirimize ölümcül bakışlar atarken Oktay dibimize gelmişti ve elini uzatmıştı.

"Tutmayacaksın!"

"Sen bana emir veremezsin!"

"Arez bırak o-"

"Sen karışma sakın! Uzaklaş buradan Oktay! O elini kırmadan git buradan!" Gözlerimi asla siyahlarından ayırmadım.

"Herkes sizi mi bekleyecek?!"

Herkes umrumda bile değildi. Gerekirse günlerce burada duracaktık fakat o Oktay'ın elini tutmayacaktı.

"Eğer kolumu hemen bırakmazsan seni buna pişman ederim Uçurum!"

Gülümsedim. "Hadi etsen-" Saniyeler içerisinde kolundaki elimi çevirdi. Arkamı dönmek zorunda kaldığım an beni duvara yapıştırdı. Bileğimi çevirirken hala insan dışı bir kuvvete sahipti. Belimdeki silahı alıp enseme kabzasıyla öyle sert vurdu ki bir an gözlerimin önü karardı. Beni itti.

HYPERİONWhere stories live. Discover now