48. YILDIZLARI SARAN YARALAR

65 9 8
                                    

"Bir ucu sen paslı makasın bir ucu bendim. Sığ yüzüne kapattığın saçlarımı kestim."


Banyo kapısını hiç çalmadan açtım.

Tahmin ettiğim gibi kilitli filan değildi. O bedeninin masumiyetini de utancını da geride bırakmıştı. Kapıyı arkamdan sertçe kapattım. Bana dönmek yerine üstündeki gri bornozun bağını açtı. Bakışlarım sadece yüzündeydi. Gözlerini gözlerime dikti. Teniminde, gözleriminde çalındığını hissettim. İşte şimdi bakışları kötülük kokuyordu. İtiraf etmeliydim ki böyle siyah bir kusursuzluğa bürünmüş ölüm meleğini andırıyordu.

Etkilenmemek işten bile değildi.

Bornoz omuzlarından düşerken sanki ona karşı hissettiğim hayranlığı hissetmiş gibi gülümsüyordu. Bu hareketler hiç Meva'nın yapacağı şeyler değildi. Halbuki oydu da bir yandan.

"Aşağıda kaldığın süre boyunca bizi kandırdın mı? Hiç o durumda olmadın mı yani? Eğer öyleyse seni tebrik ederim. Beni bile kandırdın doğrusu."

Kollarımı göğsümde birleştirirken gülümsemesi genişledi. Benimde bir saat önce dize getirmeyi başardığım öfkem tırnaklarını biledi.

Bana doğru geldi ve soğuk elini boynumda gezdirdi. Parmakları tenimi yakarken bir anlığına dayanamayıp gözlerimi kapattım. Dokunuşundan buram buram tehdit akarken ruhum teninin soğuğuna doğru çekildi. "Bunun bir önemi var mı?" diye fısıldadı.

Lanet olsun! Elbette bir önemi vardı! Onu az daha benden alıyorlardı ve o, o anda bile kendinde miydi?

"O anları hatırlıyor musun? Hastanedekileri ve bu evin bodrumunda yanına indiğim her anı?"

"İnan bana tüm o salakça yavlarışlarınızı ve ağlayışlarınızı hatırlasaydım ya da görseydim eninde sonunda birinizi öldürebilirdim. O yüzden hayır, iyi ki bilincim yerinde değildi," dedi alayla.

"Bu sen değilsin," diyebildim sadece. Bu onun kahkaha atmasına sebep oldu. "Öyle mi? Sen hiçbir zaman gerçek benimle tanışmadın belki de. Uzaktan cehennemin ateşi gözüne hoş gözüktü ve geldin ama şimdi Ateş'in cehennemine yakından, en yakınımdan bakıyorsun ve o kadar da hoş olmadığını fark ettin değil mi?"

Başımı iki yana salladım. "Hala çok hoş olduğunu düşünüyorum. Bu değişmeyecek."

Yazık, der gibi başını iki yana salladı. "Her şey değişir. Hisler, renkler, yaşamlar, dostluklar, saflar ve...kişilikler..."
Boynumdaki zincire değen parmaklarla gözlerimi açtım. Acizliğimin hoşuna gittiği gözlerinden belli oluyordu.

Halbuki aşk ne zamandan beri acizlikti ki?

Artık onun için bana karşı kullanacağı bir zayıflık belirtisi mi olmuştu yani? Bunu yapmaması gerekiyordu. Bu olmazdı. Ona karşı koyup canını yakmam söz konusu dahi değildi.

Parmaklarına doladığı zinciri çekince yüzüm yüzüne yaklaştı. Gözlerimin en derinine ulaşmak ister gibi baktı. Biraz daha beni kendine çekti. Dudağım dudağına değince yandım.

Biliyordum. Düşündüğüm şeyi yapıp kedinin fareyle oynadığı gibi benimle oynuyordu fakat tenini, onu o kadar çok özlemiştim ki bu umrumda bile değildi. Bu kadın aklımı başımdan alıyordu. Tam onu kendime çekeceğim sırada boynumdaki zinciri koparıp benden uzaklaştı. Kaşlarımı çattım ve ona doğru bir adım attım. Kılı bile kıpırdamadı.

"Onu bana ver Meva!"

Başını iki yana salladı. "O sana ait değil!" Düz sesi beni daha fazla sinirlendirirken burnumdan soludum. "O künye bana ait! Senin de bana ait olduğun gibi."

HYPERİONWhere stories live. Discover now