25. VİCDAN SUSTURMA RESİTALİ

97 24 15
                                    

Patlamış mısır makinesinde patlayan mısırları kontrol eden Arez'e bakıyordum.

"Ne? Niye bana gay olduğumu ve seni bir erkekle aldattığımı söylemişim gibi bakıyorsun?" dedi Arez mısırları kaseye boşaltırken.

"Bir kadınla aldatan, bir erkekle de aldatırsa şaşırmam," diye laf soktum ona.

Sesli bir nefes verdi. "Konuşacağız bunları. Sadece şimdi değil."

Ona aynen dediği gibi bakıyordum çünkü Arez bana film izlemeyi teklif etmişti.

Arez. Ben. Film izlemek.

Hemde böyle patlamış mısırlı filan? Yaşadığımız onca tuhaf ve anormal zamanlardan sonra film izlemek çok nazik ve normal kalıyordu bizim için. Konuşulacak ve düşünülecek o kadar çok şey vardı ama biz film izleyecektik. Birkaç saatliğine her şeyi bırakıp film izlemek güzel olabilirdi belki de.

Arez'in evinde olmak bir yandan çok kötüydü çünkü o ve o oros- kadın aklıma geldikçe Arez'in kafasını tezgahtaki kocaman patlamış mısır kasesine sokmak istiyordum.
Patlamış mısırlara yazık olacağı bir gerç... "Dünyadan Meva'ya." Mutfakta, oturduğum sandalyenin önüne çömelmiş ve yanağımı okşayan Arez'e baktım. Endişeli bakışları üzerimdeydi. "İyi misin? Dalıp dalıp gidiyorsun. " Başımı salladım. "İyiyim."

"Bok iyisin Meva. Ruh gibisin. Hadi şu film saçmalığını yapalım da azıcık kendine gel. Bağır çağır. Hatta şu mükemmel suratı dağıtmana bile izin verebilirim çünkü sakin ve uyusal halin hiç çekilmiyor."

Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Evet, bu fırsat bir daha gelmezdi elime ama şu an bu harika suratı bile dağıtmak gelmiyordu içimden. "Beni sandalyemle baş başa bıraksan olmaz mı?" Tabi ki beni dinlemek yerine kalktı ve sandalyemin arkasından tutup sandalyeyle birlikte beni salona doğru sürükledi. Sıkıca sandalyeye tutundum düşmemek için. "Manyak mısın? Ne yapıyorsun?"

Salondaki basamaklara geldik. "İnecek misin? Yoksa seni sandalyeyle birlikte basamaklardan sürükleyerek mi indireyim? Düşürmeyeceğimin garantisi yok." Düşünceli bir şekilde üç basamağa, Arez'in bunu yapacak kadar ciddi yüzüne ve sandalyeye baktım. Sonra düşmek istemediğime karar verip sandalyeden kalktım ve oflaya oflaya merdiverlerden indim. Ona baktığımda sırıtıyordu. "Ne? Çok mu mutlu oldun beni sürüklemekten kurtuldun diye?"

Ben koltuğa oturunca gelip yanıma oturdu. "Ne yalan söyleyeyim mutlu oldum. Sen kendini hafif mi sanıyorsun?"
Gözlerimi kocaman açarak ona döndüm hızla. "Evet hafif sanıyorum tabi ki. Sanki dört yüz kiloyuz. Sen ne sinir bozucu bir şey olmuşsun görmeyeli." Küskün bir tavırla kollarımı göğsümde kavuşturdum ve başımı başka yöne çevirdim. Sırıttı ve beni kendine çekerek sırtımı göğsüne yasladı. Sonra da parasını gözümüze gözümüze sokmak için aldığı, duvar büyüklüğündeki ince ekran televizyonunu açtı.

Görgüsüzdü işte.

"Bari hiç sevmediğim halde acıklı bir şey aç da zekamıza hakaret olmasına rağmen izleyip ağlayayım sümüklü sümüklü." Kendi dramımı kendim yaratıp bir de filmdekilere ağlamak istiyorsam bana ters ters bakmak zorunda mıydı yani? "Sana birlikte film izleyebileceğimizi söyledim. Filmi senin seçebileceğini söylemedim."

Veeee...

Normal insanlar gibi film izlemek buraya kadardı işte. Bu bile kotayı doldurmuştu aslında. Ona kötü kötü bakarken bir aksiyon filmi açtı. Depresyondayken izlenilmesi gereken filmlerden hiç anlamıyordu.

Aslında en önemli şey şu an Arez'in kafamı dağıtmak için kendince uğraşmasıydı. Normalde olsa Doğu'yu kaybetmeyi bu kadar dirençli karşılayamazdım ama zaten normalde olsaydı Doğu'yu kaybetmek gibi bir şey söz konusu olmazdı.
İyi ki normalde değildik çünkü şu an yanımda sevdiğim bir adam vardı.

HYPERİONWhere stories live. Discover now