41. EV BİR MEZARLIK

71 19 14
                                    

Evime girdiğimde önce nefesimi kesen gerdanlıktan kurtuldum. Küpeleri ve bilekliği de çıkardım. Sonra ayağımı ağrıtan ayakkabıları da fırlatıp attım. Çantamı da bir kenara bıraktım. Koridorun yarısını geçtiğimde ise saçlarımı açmıştım.

Eve nasıl geldiğimi, o iğrenç yerden hangi ara çıktığımı bilmiyordum bile. Sanki beni sarıp sarmalayan, kırılmaz ve yırtılamaz iğrenç kokulu bir kozanın içinden dışarıyı bulanık görür gibiydim.

O kadının üzerinde zafer partisi verenlerin arasında, şampanya patlatıp dans edenlerin arasında nefes alamıyordum ama alıyormuş gibi davranmam ve gülümsemem gerekiyordu. Sanki bir el boğazıma yapışmıyormuş gibi davranmam gerekiyordu. Zaten bize öğretilen de buydu. Kendi hissettiklerini yok say ve bizim hissedemediğimiz hislerimizi örnek al.

Hepsini, orada olan siktiğimin hepsini o havuza atıp cayır cayır yakmak istiyordum. Buna...o bile dahildi. O bile.

Ona bir an bile bakmamış bir daha hiç konuşmamıştım. Oradan çıktığımız an beni yine Oktay'ın eve bırakmasına izin vermiştim. Oktay arabada tek kelime etmemişti bu öfkeden neredeyse patlayacak olan benimle de ilgili olabilirdi. Hiçbir fikrim yoktu ama gerçek anlamda bıçağımı birinin boğazına dayamayı hiç bu kadar istememiştim.

Karanlık salonuma girdiğimde elim elbisenin fermuarına gitti. Tam açacağım sırada koltuğumda oturan karaltıyı farkettim. Elim hemen bacağıma sarılı olan bıçağa gitti.

"Kimsin sen?"

Kendini eğmiş parkeleri izleyen kişi başını kaldırmadı. Onun kim olduğunu anlayınca bıçağı daha sıkı tuttum.

"Benden izinsiz evimde ne işin var?" Başını kaldırdı. Karanlıkta olsak dahi gözlerindeki keskinliği görebiliyordum. Ay ışığında parlayan bıçağa baktı. "Işıkları aç." Emrini yerine getirmek yerine dişlerimi biledim. Onu burada görmek istemiyordum! Bu gece onun sebep olduğu şeyi gördüğümden beri onu hayatımda görmek istemiyordum!

"Evimden git. Giderken de bir daha gelmemek üzere kapıyı kapat. Senin gibi bir pislikle birlikte aynı havayı soluyacağıma ölürüm daha iyi."

Duydukları ona çok ağır gelmiş olacak ki iç çekti sinirle. Ayağa kalktı ve ışıkları yaktı ama bana dönmedi. Yüzü duvara dönüktü ve tüm kasları gergindi.

"Sana git, dedim! Çık dışarı!" diye bağırdım. Bıçağın kabzasını sımsıkı tutuyordum.

Hışımla bana döndü. "Sikeyim kadın! Senin o adamla, onun kolunda, öyle bir pisliğin içinde ne işin vardı?! Lanet olsun Meva! Ne bok yemeye oraya geldin sen?! NİYE GELDİN?!" diye kükredi.

Ağlamakla gülmek arasında sıkışıp kalmıştım. Korkunç derecede suçluluk duygusuyla dolup taşıyordum. Kadının yalvaran sesi, bakışı zihnime yapışmıştı.

Gözlerim dolarken dişlerimi biledim. "Ben üst kata çıkıp üzerimi değiştireceğim ve indiğimde seni burada görmek istemiyorum." Sakinlik akan sesim korkutucuydu.

Bam telime basmazsa eğer, ki bunun olmasını gerçekten istemiyordum, sakin bir gece olacaktı ve fakat içimdeki savaş için aynı şeyi söyleyecek gücüm yoktu. Ben arkamı döndüğüm zaman kolumu tuttu ve beni kendine çekti. "Ben hiçbir yere gitmiyorum! Gitmeyeceğimi biliyorsun! Gidemem!"

Onu ittim. Bir kez daha ve bir kez daha. Duvara çarpana kadar durmadım. Anında bıçağımı boğazına dayadım. Sivri ucu çenesine değiyordu. "O kadın suçsuzdu! O kadının yerinde ben olmalıydım! Sen birini benim günahlarım yüzünden kurban etme hakkını kimden alıyorsun?!" diye bağırdım. Ağladığımı sonradan farketmiştim ama kendimi durduramıyordum. Nefes almakta zorlanıyordum. Bıçağı daha fazla bastırdım. O da nefes almasın istedim! Benim gibi ölsün istedim! Benim gibi yaşaya yaşaya ölsün istedim!

HYPERİONWhere stories live. Discover now