DELİ VE ASİ

By ahan5354

494K 24.3K 16.5K

Bazı aşklar ansızın çıkar Belki mutsuzken Belki ağlarken... Fakat mutlaka sizi kurtaracak gerçek aşkı tattıra... More

Açıklama.....yeniden tekrar...
Mustafa Hamza & Meryemce...
Deli doktor...
Asi Azrail ağa...
Adamım...
Acı...
Çawreşamın...
Deli rüzgar...
Ben seni gizli sevdim...
Onun kalbinde sen varken
Biri var haram bana...
Kavuşmak imkansız...
Sensin benim alınyazım...
Gül güzeli...
Asi deli...
Gönlümün ağası...
Canın olayım...
Ömrüme ömür olan adam....
Seni özledim deli kadın...
Yer yüzünde kanatsız melek...
Bir eşi olmalı insanın...
Oğlan bizim kız bizim...
Hanım ağa...
Mustafa'm albatros kuşu
Masum ağa, güçlü hanımağa
Küçük asilerim...
Ağalar ağası azrail ağa...
Kış güneşim...
Neredesin dilemin, delalamın...
Beni bırakma...
Sen bana aitsin karım...
Sana aşık, sana meftun...
Ne mükemmel şey seni sevmek...
Eşim değil kocam...
Azrail ağanın karısı...
Asi Siyah Jaguar'ım
Gönlümün ilk kıblesi...
Fırtına ağa...
Ruhum kadın...
Beni ihtiyar eyledin...
Mahşerin dört atlısı...
Özel bölüm... Dev ve mina...
Bayan ateş...
Özel bölüm... Lilyum prenses
Baba bırakma beni...
Azrail ağanın azrail karısı...
Düğün dernek...
Elimi bırakma...
Hoş geldiniz aslan parçalarım...
Gitti canımın cananı...
Sessiz gül güzelim...
Fırtına gibi esen Azrail ağa...
Özel bölüm... Kabul olan dua...
Kabul olmuş duam...
Gizli hazinem
Sizin ağanız benim kocam...
Bu can sana mecbur...
Senden daha güzel...
İyi ki kalbimde...
Sen benim kızımsın (fragman)
Sen benim kızımsın...
Kızım iyi ki...
Bir dünya insan.. (fragman)
Bir dünya insan, bir insan dünyam...
Özel bölüm ''baba ne olur'' & fragman...
Huzurlu ilk kahramanım...
Özel bölüm. ''Çünkü babam benim ilk aşkım"
Sen ateş ben azrail (fragman...)
Sen ateş ben azrail...
O hüzünlü bir kız çocuğu...
Kuyunun ışığı ( fragman)
Kuyunun ışığı....
Ağa düğünü (Fragmanı)
Güneş olmadan...
Ben onun beklediği Mustafa'sıyım...
Ağa düğünü...
Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın ...
Sensiz hep eksikmişim...
Aslanın karısı da aslandır fragman
Aslanın karısı da aslandır...
Karım bir aslan...
...Nadide çiçeğim fragman...
Benim nadide çiçeğimsin...
Tırnağın taşa değse...
En değeli hazine fragman...
En değerli hazinem...
HAYAT BİR ADIMLA BAŞLAR...
Ben sizi seviyorum....
Bir tek sen ve ben....

Kocasının, Hamza ağanın ruhu....

4.1K 225 36
By ahan5354

MERT...

Üç gündür olduğu gibi yine boş yataktan uyanmıştım. Yataktan kalktığımda ayağıma terliklerimi giyerken, aynanın önündeki Karam ile Nisa'nın resmini bir öpücük attım. Odamdan çıkarken evin sessizliği canımı sıktı. Merdivenleri inerken içimde nedensiz bir korku olmuştu. Adımlarımı mutfağa attığımda yanılmadığımı anladım. Nisa'm üzerinde siyah geceliğiyle sırtı mutfak kapısına dönük, bahçeyi izliyordu. Arkasından yaklaşıp, başını yanaklarından tutarak arkaya yatırdım. Gülerek anlına dudaklarımı bastırıp Derin bir nefes aldım. Başını serbest bıraktığımda önüne geçip diz çöktüm. Başımı kucağında olan elinin üzerine yaslayarak;

"Papatyam neyin var hasta mısın?"

"Hayır hasta değilim"

"Neyin var o zaman"

"Ben Mardin'e gitmek istiyorum"

"Bensiz mi papatyam, haftaya gideceğiz işte"

"Ben yalnızım Mert çok yalnızım. Sabah gidiyorsun gece yarısı geliyorsun. Beni yurda da göndermiyorsun."

"Ben senin kocanım, ben sana bakamıyor muyum?"

"Sorunu bu mu zannediyorsun Mert. Ufacık çocuktum, yüze yakın çocuğun içinde büyüdüm. Kalabalıkta yaşadım. Şimdi bana tek başıma bu büyük evde yaşa diyorsun. Akşama kadar beni bekle diyorsun"

"Ne yapmamı istiyorsun Nisa, hadi gel şirkete gidelim."

"Orada oturmayacak mıyım"

"Mardin'de eve gelelim diyen sendin. Sebep neydi? Mirza baba ile Mihriban anne Devrandan önce düğün yapalım size demesiydi"

" Konumuz buna mı geçti Mert. Olmazdı Mert benim kimim kimsem yok ki"

"Sana inanmıyorum Nisa, Gülcan yengemin kimi vardı ablam ona anne ve baba oldu sende oradaydın. Görmedin mi? Meryemce sultan seni kimsesiz bırakır mıydı. Mustafa abim baban olurken ablam annen olmaz mıydı"

"Gülcan yengemin geçmişi temiz, Babası asker annesi doğururken vefat etmiş"

"Nisa yine aynı mevzuya dönme ne olur"

"Niye ben alıştım, doğru ama benim annem barlarda kendini pazarlayan bir kadın baba ise belli değil. ben bildiğin pi-"

Nisa'nın sözünü bir anda ayağa kalkarak kesmiştim. Ben ellerimi belime sinirle koyduğumda, Nisada ayağa kalktı. Gözlerime bakarken, parmağımı ona sallayarak;

"Sakın Nisa sakın o kelimeyi kendine kullanma"

"Niye zoruna gidiyor dimi"

"Nisa yeter anlıyor musun yeter. Niye bu gerçeği sana söylediyseler artık"

"Anlamıyorsun Mert, Bak ben Meryemce ablamın gölgesinde huzuru sakinliği buldum. Alibeyoğlu ailesi bana güven ve mutluluk veriyor. Seni orada yengelerimle, Mihriban anneyle, Ayşe yengeyle beklemek daha huzurlu daha keyifliydi. Gençlere takılmayı Mina ve Talha'nın peşine koşturmayı özledim."

"Sen iyi değilsin Nisa,"

"İyi değilim iyi değilim, bırak gideyim. Gülcan yengemle, Avşin yengemle, Kader yengemle ve selvi yengemle çay içmeyi çok özledim. Başımı Mihriban annenin omzuna koyup gençliklerini dinlemeyi özledim."

"Tamam gülüm haftaya gideceğiz"

"Hala haftaya diyorsun ya"

"Ne diyeceğimi şaşırdım sana"

Sinirle elimi saçımdan geçirip Nisa'ya baktığımda göz yaşları yanaklarından çenesine doğru yol almıştı. Benim kimsesiz meleğimin ağlaması canımı aşırı yakmıştı. Hızla yanına gidip kollarımın arasına aldım. Elleri belimi bulduğunda daha çok içime sokmak ister gibi sıkıca sarıldım. Nisa içini çekerek;

"Mert'im, ömrüm beni senden sonra seven değer veren aileme gitmek istiyorum. Beni bu yaştan sonra kendime bulduğum ablalarımdan, yengelerimden, abilerimden, amcamdan babalarımdan mahrum bırakma. Aslında sen beni cezalandırıyorsun, niye düğün istemedim diye"

"Ama benimde hakkım değil mi seni beyazlar içinde görmek"

"Mert ben-"

Nisa cümlesini tamamlamadan kollarımda yığılmıştı. Hızla kucağıma alıp odadaki kanepeye taşıdım. Yanmış başak gibi olan uzun saçları koltuktan yere değerken, hızla ayağa kalkıp arkadaşımı aramıştım. Tekrar geriye Nisa'nın yanına yere oturarak saçlarını severken dudaklarımı anlına bastırmıştım.

Farkındaydım bir haftadır keyifsizdi. Yengemlerle konuştuğunda kapatınca hemen mutfağa veya odamıza gidiyordu ağlamak için. Kader yengeleri görüntülü aradığında Mihriban anneyi veya Ayşe yengeyi gördüğünde evdeysem beni öldürecek gibi baktığını hep farkındaydım. Dikkatimi en çok çekende konakta herkesle bir şekilde konuşurken ablamla hiç bir şekilde konuşmuyordu. Bir şekilde kaçıyordu, nedenini geçen gece sorduğumda aldığım cevapla ablamı hem kıskanmıştım hem de ablamın öyle olmasıyla gurur duymuştum.

Yatağa uzandığımda yine benimle konuşmazken, birden;

"Hepsini özlüyorsun ama karamla hiç konuşmuyorsun"

"Meryemce ablamla konuşursam dayanamam seni şikayet ederim ve beni aldırmasını isterim. Mert gizli evlendin diye değil güveni kırıldı diye sana nasıl tokatlar attığını gözlerimle gördüm beni eve hapis ettiğini duyarsa seni öldürür. Mert dediğinde inanmıyordum ama gerçekten öyleymiş. Hani bir anda yanına oturup başımı göğsüne yaslıyorum ya, işte o anda bir elini başıma koyup yavaş yavaş severken, bir taraftan yanağını başıma dayadığında işte tam onda her şey siliyor, bulutların üzerinde rahatlıyorum, huzur buluyorum. Huzurmuş Meryemce Alibeyoğlu"

O zaman cevap verememiştim. Meryemcem, annemden çok annem olan en kıymetli varlığım. Varlığına şükür ederken, Nisam uyanmaya başlamıştı. Göz göze geldiğimizde, bir anda yerinden doğrulup;

"Harun'u aradıysan ara gerek olmadığını söyle. Üzüntüden bayılmışımdır. Sende her zaman ki gibi giyin ve işine git mimar bey"

"Olur hanım efendi, bu gün yardımcı kadın gelecek iş yapma dinlen, yardım etme kadına"

"Olur etmem Mert Ateş"

"Tamam Nisa Ateş"

...................................

MERYEMCE...

Sabah ezanın sesine uyanmıştım. Koltuktan hafif doğrulduğumda yatakta gördüğüm manzaraya içim gitmişti. Mustafa ortada sağ tarafında Mina yüzünü benim gibi babasının boynuna kapamış, burnu boynuna değiyordu. Talha'mın başı asi'min göğüs kafesine dayalı, babası gibi elinin tersini anlına dayamış uyuyordu. Mustafa sanki her an çocukları ondan ayıracaklarmış gibi elleri çocukların üzerindeydi. Ayağa yavaşça kalktığımda minik asilerim ufak tekmelerle günaydın demişlerdi. Elimi karnıma koyarak severek, Mustafa'nın yanına yatağa yaklaştım. Karnımın izin verdiği kadar eğilip, Mustafa'nın saçlarını elimle geriye doğru sevdikten sonra, anlına dudaklarımı bastırdığımda derin nefes çekerek ciğerlerimi sevgilimin kokusuyla doldururken Mustafa uykulu sesiyle;

"Sabah namazı melekler tarafından şahitlidir. Ne mutlu bana ki hayatımın meleği bu namaza beni öperek kaldırıyor"

"Her zaman kocam her zaman, hadi şimdi kalk da namazımızı kılalım. Dikkat et çocuklar uyanmasınlar"

Yataktan bir adım uzaklaşmıştım ki;

"Sevgilim namazdan sonra yatarım ama"

"Tamam güneşim uyu birtanem"

Banyoya bir adım atmıştım ki karnıma giren sancıyla elim karnıma gitmişti. Kapıyı kapatıp lavaboya ellerimi dayayarak soğuk suyu açtım. Ellerimi biraz soğuk suyun altına tutmuştum. Abdest alıp banyonun kapısını açmamla bir anda hafif korkuyla bir adım geriye gittim. Asim başını kapının pervazına yaslamış uykusuna devam ediyordu. Soğuk ellerimi yanağına koyduğumda bir anda bileklerimi tuttu. Gözlerinden saniyelik geçen sinirle zor yutkunmuştum. Ne olduğunu anlamasıyla ellerimi ellerinin arasına alıp, el içlerimi öpmeye başladı. Dudaklarımı başının üzerine kısa süre bastırdıktan sonra;

"Isıtma bilerek soğuk suyla abdest aldım"

"Hasta olursun ama hamilelikte hastalık ağır geçiyormuş"

"Merak etme hasta olmam, bir sürü vitamin kullanıyorum üstüne pekmez yiyorum"

Ellerimi son kez öpüp banyoya girdiğinde bende dolabımıza yaklaştım. Dolabımı açtığımda elbisemi alırken dikkatimi dolabın içindeki ufak keseler çekti. Hemen Mustafa'nın tarafını açtığımda yüzüme aptal bir tebessüm meydana geldi. Sultan ablam benim gibi nazara inandığı için dolabımızı çörek otuyla doldurmuştu.

Seccademi yere serdiğimde, banyonun kapısı açılmıştı. Niyetlenmeden arkama baktığımda kirli sakallarından süzülen suyu elindeki havluya silerken, dolaptan onun seccadesini alıp, bir iki adım önüme sermiştim. Arkamı döndüğümde elini yanağıma koyup;

"Allah razı olsun marabam"

Gülerek seccademe geçip niyetlenmiştim. Sünneti kıldıktan sonra Mustafa imamım olmuş niyetlenmişti. Namazımız bittiğinde tesbihlerimizi çekerken, göz göze gelmiştik. Mustafa'mın gözlerinde gördüğüm şükür benim kalbimden geçmişti. Dua etmeye geçtiğimde Mustafa seccadesini katlayıp arkama gelip oturdu. Ellerini benim ellerimin altına koyarak dua etmeye başladı. Duamız bittiğinde ellerimizi kendi yüzümüze değil birbirimizin yüzüne sürerek amin demiştik. Ayağa kalktığında bana da elini uzattı. Bende ondan destek alıp ayağa kalkmıştım. Arkamı dönüp dolaba doğru bir adım atmıştım ki Mustafa kolumdan tutup kendine çevirdi beni. Yüzümü iki elinin arasına alıp önce burnumun ucuna sonra dudaklarıma ufak bir öpücük kondurduğunda;

" Ne oldu kocam"

"Karım yanakların dolmaya başladı. Kilo almaya başladıkça güzeldin iyice güzel bir hatun oldu. Bak minik Mirzama bir şey demem ama o Ömer Hamzaya söyle adam akılı olsun, kudurmasın"

"Mustafa ya"

"Şaka bir tanem şaka, biliyorum birinden yardım alarak bir şey yapmaktan nefret ediyorsun. Sabret az kaldı. Biliyor musun ? senin kokun mutluluk, varlığın huzur hayatım"

"Şey..ıımm hadi sen yatağa, çocuklarımızın yanına bende hazırlanayım"

"Nereye gül güzelim"

"Hastaneye şeker yüklemesine gidiyorum."

"Tamam bende hazırlanayım"

"Yok sevgilim, ben giderim aşkım. Sen çocuklarımızla ilgilen, ben kahvaltıya gelene kadar"

Mustafa kollarının arasına alıp, boynumu öpmüştü. Ayrılıyordum ki bir elini belime koyup diğer eliyle karnımı severek şakağımı öptü. Yatağa yanına ucuna gidip ayak ucundan emekleyerek çocukların arasına girmişti. Ben hazırlanmaya başladığımda Mustafa'm çoktan uykuya geçmişti. Üzerime lacivert göğüs altından bağcıklı elbisemi, beyaz hırkamı ve şalımı başıma bağladım. Kol çantamı ve biraz kalın olan siyah şalımı almıştım. Kapıdan çıkarken odanın loş ışığını tamamen kapamıştım.

Avluya çıktığımda bir iki adım atmıştım ki arkamdan birinin {gelinim}demesiyle omuzumdan arkama baktığımda, siyahlı yeşili boydan elbisesi beyaz şalıyla elinde tesbih, Adalet hala bana doğru gülerek geliyordu. Tamamen ona doğru dönüp yürümüştüm. Karşı karşıya geldiğimizde ağızımı açıyordum ki kendimi Adalet halanın kollarında buldum. Anne gibi, Mihriban annem gibi kokuyordu. Derin bir nefes çekip öylece dururken, halam beni kendinden ayırıp;

"Bu seher vakti hava aydınlanmadan nereye gidiyorsun güzel gelinim"

"Bebekler için bir test var halam onu yaptırıp, kahvaltıya yetişmek için erken gidiyordum"

"Aferin benim güzel gelinime, hanımağa olarak hep yerin dolu olsun. Kocanın sol tarafında hep ol güzel kızım mizginim"

Adalet halamın yanaklarından ufak kız çocuğu gibi öpüp yürüdüğümde avluda babamın gülmesi duyuldu. Kapıdan çıkmadan üst kata baktığımda elinde tesbihi korkuluklara dayanmış gülüyordu. Öpücük atıp konağın önüne çıktım. Hava daha açılmadığı için hala siyah olan havadan dolayı bazı korumalar arabada uyurken, bazıları geziyordu. Gözlerimle Boran'ı ararken Kamil ceketinin önünü ilikleyip;

"Bir şey mi oldu hanım ağam"

"Ağanızın arabasını getir bana"

"Emrin olur hanım ağam"

Kamil koşarak arka tarafa giderken, tanımadığım bir koruma dikkatimi çekmişti. Gözlerine bakarken, adam yanıma doğru gelmeye başladığında, aşağı taraftan Boran, Sait ve Meriç hızla yanıma gelmişti. Gözlerimle adamı Boran'a göstermiştim. Boran Akın'ın adamı olduğunu söyleyince hiç inanmamıştım. Adam farklı gibi gelmişti bana. Boran gülerek günaydın ağam dediğinde kaşlarımı çatmıştım ki, Kamil arabayla önümde durdu. Şoför tarafından indiğinde ben oturmuştum. Kapıyı kapamadan çantamı şalımı yan koltuğa koyarken Kamil gür bir sesle;

"Tek gitme"

Benim ile birlikte herkes Kamil'e bakmıştı. Tek kaşımı kaldırıp;

"Yavaş Kamil yavaş, sesinin ayarına dikkat et ben ayarlamadan"

"Hanım ağam kusura bakm-"

"Kusura bakarım Kamil ve gerçekten baktığımda şaşırırsın"

Adamlar benden böyle bir tepki beklemedikleri için hepsi saygıyla başlarını yere eğmişti. Boran yanıma yaklaşıp yere eğilerek eteğimi ayak ucuma koyarak kapımı kapamıştı. Kaşlarımı çatarak camı açtım. Derin bir nefes alıp;

"Boran takip istemiyorum. Gerildim zaten "

"Emredersiniz hanımım"

Camı kapatıp gaza bastığımda, araba ok gibi yerinden fırlamıştı. Dikiz aynasından arkaya baktığımda Sait ve Meriç benim arkamdan gülerek bakarken, Boran el hareketleriyle kaşları çatık Kamil'e bir şeyler söylüyordu. Mahalleden çıkıp ana yola girdiğimde telefonumun bluetooth kulaklığını kulağıma takıp Boran'ı aramıştım. Ben daha alo diyemeden;

"Abla ne oldu"

"Sakin canım bir şeyim yok arkamdan Kamil'e kızıyordun. Merak ettim. Sinirlenme boşver"

"Ya it abla vallahi ağam duyarsa öldürür onu."

"Tamam ağan duymasın ama siz dikkat edin bu adam bütün gemileri yakmış"

"Tuzak kuruyordu abla ama Ekrem baba sağ olsun gözümüzü açtı"

"Doğru sizin babanız var artık"

"Öyle ablam, bu arada abla ben sana sormadım sinirlendin diye nereye gidiyorsun"

"Kavgaya gidiyorum üzerimde elbiseyle, gelecek misin ?"

"Hemen geleyim ablam, Sait ve Meriç'te duyuyor seni bizde gelelim diyorlar"

"Siz benim kavgalarıma gelemezsiniz ölürsünüz falan, hadi dikkat edin kendinize ben gelene kadar. Bu arada hastaneye geldim yeğenlerinizin bir tahlili var onu yaptıracağım"

"Tamam hanım ağam"

"Anlaşıldı"

Telefonu kapadığımda arabayı da park etmiştim. Çantamı elime alıp arabadan indim. Hastaneye doğru yürürken, kolumdaki saate baktığımda yeni altıya geliyordu. Hastaneye girdiğimde danışmadaki kızlara tatlı bir tebessümle odama girdim. Çantamı ve hırkamı çıkararak odamdaki askıya astım. Masama oturduğumda bir taraftan bilgisayarımı açıyordum. Masamın üzerinden telefonumu alıp Medineyi aradığımda uykulu uykulu bir ton söylendi. Durumu söyleyince yeni gelen asistanını göndereceğini söyledikten sonra telefonu yüzüme kapadı. Telefonu masaya koyduktan sonra patron Meryemce olarak ateş şirketinin işlerine anlaşmalarına bakmaya başlamıştım. Şirketin işlerine dikkatimi vermişken kapım çalındı. Sert bir dille gel dediğimde sırtım kapıya dönük olduğu için kimin geldiğini görmedim. Gelen kimse hafif bir öksürükle dikkati kendi üzerine çekmeye uğraşıyordu. Sandalyemle arkama döndüğümde sarışın uzun boylu bir kız elinde iğne ve şekerli sıvıyla bana bakıyordu. Elbisemin kolunu kıvırmaya başladığımda kız dikkatimi çekmişti. Kızın elleri haddinden fazla titriyordu. Sandalyemde geriye yaslanarak;

"Korkuyorsan ben alabilirim kanımı"

"Yok korkmuyorum hanımefendi, sizin canınızı yakarım diye"

"Sen nasıl doktor oldun Allah aşkına"

"Ben işimde iyiyim ama "

"Aması ne"

"Hanımefendi ben özel olarak sizin için amerikadan gönderildim. Başkan siz doğum yapana kadar yanınızda olmamı istedi"

"Ahhh hayır ya"

"Üzgünüm hanımefendi."

"Tamam adın ne peki"

"Diana efendim"

"Dilara yani, kadın doğumcusun değil mi"

"Evet efendim"

"Yeniden asistan olmak"

"Medine hanım gibi disiplinli biriyle berbat bir şey"

"Hadi al kanımı da ama Medine duymasın o alanının en iyisi benim için"

"Farkındayım efendim"

Diana kanımı gülerek alıp şekerli sıvıyı bırakıp gitmişti. Kolumdaki saate baktığımda 7yi çeyrek geçe geleceğini tahmin etmiştim. Şekerli sıvıyı iki dakikada içmiştim. Tekrardan dikkatimi bilgisayara verdiğimde gördüğüm anlaşma ve şirket ismiyle kan beynime sıçramıştı. Hazar abim bu hatayı nasıl yapmıştı. Sakinleşmek için lojistik anlaşmalarına baktığımda bir taraftan Burhan'ı aramıştım. Her zaman erkenciydi bu adam, alo demesine fırsat vermeden yanlışları, ve bazı olayları anlatmaya başladığımda sadece tamam diyordu. Beni bildiği için şüphelendiklerimi zaten takip ettiğini söylemişti. Takipte kalmasını söyleyip telefonu kapadım. Tekrardan Hazar abimin anlaşma sözleşmesine bakarken, kapım çalınmıştı. Ben gel diyemeden Medine direk içeriye girmişti. Masamın karşısındaki koltuğa oturup ters ters asistanına bakıyordu. Diana yanıma geldiğinde kolumu açmıştım. Aklımda hala anlaşma varken kendimi kastığım için Diana damar yolu iğnesiyle yanlış damara girdiğinde canım acımıştı. Koluma baktığımda büyük kızarıklığı görünce iyice sinirlenmiştim. Bir anda;

"Çabuk çık dışarıya, damarımı patlatın di-dilara"

"Özür dilerim meryemce hanım"

Kız çıkarken Medine arkasından sinirle bakıyordu. Kolumu görünce iyice sinirlenip;

"Süreyya cadısını getirdiği kızdan ne olur"

"Tamam sakin bebeğim, sinirlenme"

"Ya bırak Süreyya adamda sinir mi bırakıyor"

"Ne oldu ki gülüm"

"Ya manyak karı geçen gün duydum, hastaneyi yurt dışında bir sağlık kuruluşuna bağlamış. Bir kuralları var görme. Başkanı hayalet gibi bir şeymiş gören yok. Birde çok ünlü ve işinin en iyisi bir beyin cerrahıymış"

"AA bilmiyordum o kadar, ama sanki Mustafa'dan duydum az buçuk"

"Aman bize ne. Meryemce sana bir şey diyeceğim"

"Söyle bacım"

"Şey meryemce... şey yaa"

"Allahım ney Medine "

"Ben var yaa"

"Allahım söyle artık yeminle erken doğuracağım"

"Aman dur doğurma, ben hamileyim"

"Aman bende bir şe- ney ney hamile misin "

"Evet iki aylık hamileyim. Ne yapayım bozkurt istiyordu biliyorsun"

"Biliyorum canım ay çok sevindim. Ozan ne yapacak çok merak ediyorum. "

"Bu akşam ikisine de söyleyeceğim"

"Ah yanınızda olmak isterdim"

"Üzgünüm canım, neyse sen çıkacaksın galiba saat 8'e geliyor bende vizite çıkayım. Sonuçları akşam sana haber veririm"

"Tamam canım"

"Hadi deliciğim görüşürüz minik asiciklerine dikkat et"

" Sende ruh ikizim, gelinime dikkat et artık hangisi alırsa kızını"

"Meryemceee!!!!"

Medine sinirle odadan çıkarken, arkasından gülmeden edemedim. Tekrar bakışlarımı bilgisayara çevirdiğimde yenide sinirlenmiştim. Bilgisayarı kapatıp ayağa kalktım. Hırkamı ve çantamı elime alıp odadan dışarıya kendimi attım. Hastaneden dışarıya çıktığımda park alanına girdiğimde arabanın yanında gördüğüm adamla şaşırmıştım. Arabanın elimdeki uzaktan kumandasıyla kapıları açıp binmesini sağladım. Hızlı olmaya çalışarak arabaya yaklaştım. Kapıyı açıp hemen direksiyona geçtim. Arabayı çalıştırdığımda yanımdaki adama bakıp gülmüştüm. Park alanından çıkıp ana yola girdiğimde;

"Reis ne işin var burada "

"Hastaneye seni görmeye geldim, bir de şey senden bir şeyler almaya "

"Ne almaya geldin"

"Biraz vaktin var mı"

"Var "

"Sakin bir yere çek arabayı. Az sonra önüne ve arkana birer araba gelecek atmaca"

Arabayı son sürat kaleye doğru sürmeye başlamıştım. Reisle normal sohbet ederken, sakin yere gelmiştik. Arabayı durdurup hafif yan oturarak, Yasin'e döndüm. Oda bana doğru dönüp;

"Senin jaguarın bir adamı var zehir gibi arabada sinyal verici var. Bizim arabalarda sinyal kesici var."

"Ulan reis, hadi anlat bakalım"

"Dün gece Davut Kara'yı Amerikaya çağırdık. Zaten gelecekti Hazal ve kızını almak için"

"Niye ki "

"Kartal ve Davut ortak işe girdiler amaç seni bitirmek. Dev bunu anlayınca Davut'tan başladı. Kartal ilk hamlesini Hazar ağaya yaptı. Son imza kocanda bu gün büyük ihtimalle karşı karşıya gelecekler. Davut'un elinde kalan en son malı ve mülkü elinden alındı. Bu arada Kartal çka sağlık kuruluşuna üye olmuş bilirsin ilk kuralları sadece doktor olanlar başka iş yapmayacaklar yaparlarsa ihraç edilirsin ve hakkında soruşturma açılır. Sen istisnasın adamların işlerini senin şirketin yapıyor. Meryemce asıl mevzu kuruluş bunu duymuş bu gün senin jaguarla bir görüşmesi olacaksa o esnada alacaklar onu. Neyse ondan sonra önce Ankara sonra Amerika yolcusu Kartal bey, duyduğum kadarıyla başkan yüz yüze görüşecek"

"Anladım reis o psikopat canını okuyacak kandırılmayı hazmedemiyor neyse boş ver iyi oldu. peki o nasıl dev yani ve ne almaya geldin"

"İyiyiz, Minayı özlüyor dev çok sinirli patlamaya hazır el bombası gibi. Bizim depoda içiyor bu ara birlikteyiz hep. Senden şey al-"

"Tamam arabada Mina'nın hırkası var onu veririm. Birde sen indikten sonra başımdaki şalı uzatırım sana omzuma aldığımı başıma takarım"

"Tamam atmaca, bu arada o Hazar beye söyle ben hanzo değilim"

"Olur söylerim, hadi inde şalı vereyim."

"Olur, Bu arada bu halini çektim haberin olsun"

Yasin arabadan indiğinde, başımdaki şalın iğnelerini çıkarıp omzumdakini başıma taktım. Arka koltuktan Mina'nın hırkasını almıştım. Camı açıp Yasin'e uzattığımda yanındaki adamları başını yere eğmişlerdi. Arabayı yola çevirdiğimde, gaza bastığımda ana yola çıkmam uzun sürmemişti. Konağa doğru sürerken kulaklığımı kulağıma tekrar takıp Leylayı aradım. İkinci çalışında alo demesine müsaade etmeden;

"Sen nasıl bu hataya düşersin Leyla"

"Ama Meryemce hanım"

"Leyla o anlaşma bu gün fes edilecek"

"Hazar bey ısrar ediyor devam edecek diye dün gece baya söyledim ama yard-"

"Kes sesini kes, konağa geliyorum belgeler hazırlansın"

"Gel gel kahvaltıdan sonra şirkete gidilecek."

"Aaaa! Leyla kapat şu telefonu kırmayayım kalbini"

Telefonumu kapadığımızda mahalleye girmiştim. Yavaşlayıp konağın önünde durdum. Gözlerimle kapıya bakarken sinirin beni yemeğe başladığını anladım. Kafamı direksiyona dayayarak müzik açtım son ses. Sakinleşmem gerekti.

...........................

MUSTAFA HAMZA...

Sabah namazından sonra tekrar uyuduğum için hafif bir baş ağrısıyla gözlerimi açtım. Saate baktığımda yediye geliyordu. Kucağımda uyuyan evlatlarımı öperken önce Talha uyanmıştı. Yanağıma ufak bir öpücük kondurup;

"Günaydın badi babam"

"Günaydın aslanım"

"Biz seninle mi uyuduk"

"Evet beğenmedin mi "

"Yok hata çok sevindim. Seninle daha rahat yattım. hii babam duymasın"

"Duymaz aslanım, biz seninle dostuz ya, öyle baba oğul gibiyiz onun için"

"Evet badim"

Talha başını göğsüme koyduğunda tek kolumla sıktığımda gülmeye başlamıştı. Parmaklarımı boşluğuna koyduğumda sadece baba dur yapma demesiyle Allahtan sadece ikizlerden sonra bir kız istedim. üç oğlum iki kız yeter bana rabbim demiştim. Ben Talha'nın gözlerine bakarken, biraz daha bana sokulup, Mina'nın yüzüne gelen saçlarını geri kulağının arkasına sıkıştırdı. İçimde büyüyen kıskançlık yüzünden ağızımı açıyordum ki Talha'nın söyledikleriyle zor yutkunmuştum.

"Melek annem yanımıza geldiğinde çok mutlu olurdum. Sabah kalktığımda çünkü masada babamda olurdu melek annemde Mina'da ama onlar gittiğinde şişman kadın gelirdi yemekleri yapıp giderdi babam geldiğinde. Babam işleriyle ilgilenir benimle çok nadir yatar oynardı. Babam beni çok seviyor biliyorum. Sonra bir gün babam dedi ki gün gelecek melek annen belki evlenecek sen ve ben kalacağız demişti. Korktum o zaman sonra dedim ki belki bir annem olsa babam benimle daha çok ilgilenir ama oda hiç olmaz dediğimde Aşkım annem geldi deniz gibi gözleriyle. Babam benimle o ilgileniyordu biraz daha ama ne oldu biliyor musun badi baba"

"Ne oldu"

"Seni bu odada gördüğümde kıskandım Mina'yı ve melek annemi. Sonra benimle konuştuğunda beni de Mina gibi sevdiğini anladım. Sen akşamları eve gelip bizi sevmeni seviyorum "

"Ben hep buradayım badim. Boş ver babanı"

Talha'yı tekrar kolumun altına alıp çenemi başına dayadığımda, Mina'm annesi gibi burnunu boynuma sürerek uyanmaya başladı. Talha başını ona doğru uzatarak;

"Fıstığım günaydınn"

"Günaydın eşkıyam"

"Bak dün gece kimle uyumuşuz"

Mina'm başını kaldırmadan biraz daha sokularak;

"Asi babişkomla, günaydın baba"

"Günaydın annesi gibi kokan kızım"

Minam ve Talhayı gıdıklamaya başladığımda ikisinde kahkahaları odamı dolduruyordu. Çocuklarla biraz daha boğuştuktan sonra yorulunca kendimi yatağa attığımda Mina ve Talhada başlarını karnıma dayamışlardı. Ellerimi ikisinin karnına koyarak tavanı izlerken odamın kapısı çaldı. Gir dediğimde kafamı da azcık kaldırmıştım. Avşin gülerek içeriye girdiğinde Talha ve Mina aynı anda;

"Aşkım anne"

"Aşkım hala"

Çocuklar yataktan atlayarak Avşin'e sarılmışlardı. Avşin'im beline gelen çocukların saçlarını severek gözleri bende;

"Çocuklarımı alabilir miyim ağam"

"Al gülüm yalnız banyo ettir, ufak bir çanta hazırla Urfa'ya onlarda gelecek."

"Mustafa ya "

"Ne Mustafası kız gelecekler benimle o kadar sende bu akşamla Gülcan'la bekar gecesi yap bence"

"Tamam yaa, bu arada Hazar kapıda meşeden çınar ağacına döndü"

"Alemsin ahu gözlüm, beni mi bekliyor"

"Evet"

"Tamam geliyorum"

Avşin ile peş peşe avluya çıktığımızda ben tam odamın kapısının önünde dururken Hazar yanıma yaklaşıp;

"Hıyar yer misin ağam"

"Ne alaka lan"

"Verdimde "

"Hazar hıyar ağaçta mı yetişiyor "

"Düşün yani o kadar verdim"

"Ne var sabah sabah Hazar"

"OOO gerginiz, tabi hanım ağamız artık sana pas vermiyor dimi ne yapalım"

"Hazar!!!!"

"Tamam kızma kızma, ağam istersen bizim hatunlardan birine götüreyim seni"

"Benim ihtiyacım yok dostum ama Leyla duymasın senin bu hatunları"

"Sus lan yerin kulağı var derler, neyse dün sana mesajla anlattığım adamla senin şirkette kahve içeriz. Sende tanırsın eğer onay verirsen ana sözleşmeyi sen imzalayacaksın. Bedo da gelecek kahveye şirkete"

"Tamam kahvaltıdan sonra çıkarız. Meryemcede gelecek "

"Onun ne işi var aramızda"

"Leyla da gelecek, hatırlatayım benim hanım en büyük ortağımız"

"Doğruya lan, neyse hadi ben gideyim de merinosu uyandırayım."

"Çüşşş rahat bırak kızı"

"İyi be tamam üstümü değiştirip geleceğim"

Hazar giderken tekrar odama girmiştim. Banyoya girerken üzerimdeki tişortu yere atmıştım. Tam banyo kapısını kapatıyordum ki odayı Meryemcenin topladığı gelmişti aklıma hemen yerden alıp kirli sepetine atmıştım. Soğuk bir duşunun ardından belimde havluyla odaya girdiğimde dolabıma takımımı almak için yanaştım. Dolabın kapısında gri dar kesim takımı görünce, odamızdaki duvarda asılı olan Meryemcenin resmine öpücük atmıştım. Üzerimi giyinerek avluya çıktım. Adalet halam elinde tesbihi Kezban ve Kevser halama söyleniyordu. Yanına oturduğumda yüzüme baktı. Başımı Hamza dedemin omuzuna dayıyormuş gibi dayayacaktım ki izin vermemişti. Elini çenemin altına koyarak kaldırmıştı. Göz göze geldiğimizde elini başımdan yanağıma doğru severek;

"Halan ölsün Hamza ağam neyin var yorgun gibisin"

"Yorgunum be halam, Hamza dedem yokken sırtım üşüyor"

"Sen yorulmazsın sen ki Hamza ağanın gençliği sen ki dayın ciwan dayının yaşayamadığı gençliğisin o civanın yeğenisin, sen yorulmazsın"

"Sağ ol be anneanne"

"Hele hergeleye bak, benimle eğleniyor musun ağam"

"Seviyorum seni Adalet sultan"

"Git karını sev"

"Gelirse severim "

"Edepsizz ağa"

Adalet halam gözleri gülerek bana bakarken, babam yanımıza gelmişti. Babam ile göz göze geldiğimizde ağızını açıyordu ki amcam yanımıza gelip oturmuştu. Sabah kahvelerini annem getirdiğinde biraz garip olmuştum. Bir eksik vardı Hamza ağam. İçim burulduğunda avluya giren Kamil başını eğdiğinde elime fincanımı alıp mutfak tarafına geçtim. Mutfağın sedirine oturduğumda Kamil ağızını açıyordu ki Sultan abla yanıma gelip omzuma bir hırka koymuştu. Ona bakınca;

"Burası ters esiyor üzerinde sadece gömlek var beyim"

"Tamam abla sağ ol"

Sultan abla gülerek mutfağa geçtiğinde Kamil eli karnının üzerinde ;

"Ağam sabah hava aydınlanmadan hanım ağamız çıktı daha gelmedi"

"Eee Kamil"

"Nereye gideceğini de bize söylemedi, Boran da bilmiyormuş ağam"

"Ne demek istiyorsun Kamil haddini aşma karımdan şüphelenmemi beklemiyorsun umarım. Ayağını denk al o ufacık beyninden geçenlere bir süzgeç koy koparmayayım kafanı"

"Şey ağam ben"

"Sen ne lan sen ne?"

"Hastanenin otoparkında bir adamla görmüşler"

"Demek ki nereye gittiğini bulmuşsun. Onu geçtim hanım ağan yanına birini almıyorsa gizli takip etmek sana mı düştü. Meryemce hanımın koruması var zaten"

"Özel mi ağam "

"Kamil sen biraz kendine çeki düzen ver yeter bende önemli bir şey var sandım. Git gözümün önünden "

Kamil konağın arka kapısından çıkarken, güllerin olduğu yerden Ekrem abi cebine telefonu koyarak çıktı. Beni görünce hemen kendine çeki düzen verip, elimdeki boş fincanı aldı. Mutfağın ufak camına koydu. Karşımda ayakta durarak;

"Beyim bir sıkıntın mı var, sormak benim haddime değil ama"

"Olur mu abi estağfurullah, Kamil Meryemceyi hastanenin otoparkında bir adamla gördüklerini söyledi"

"Ah beyim, karadenizden bahsediyorsunuz. Bir anda bir adam çıkar karşısına konuşur gider kahve içer ama seni ve namını yere düşürecek bir şey yapmaz. Kesin bir hastası gelmiştir yanına veya babasının avukat arkadaşlarından biridir. Meryemcenin o it adamdan başka erkek görmedim yanında hep işleri hep ailesi var onun için. Benim haddime değil ama Karadeniz içine fırtınasını koymuş ve o fırtınayı çok seviyor sakın düşünme zaten bu Kamil seni birilerine söylüyor anlatıyor "

"Ekrem abi sen nasıl bir adamsın"

"Bilmem beyim karıma göre bir işe yaramaz ama aslan kocası. Aileme göre yüz karası, Sultanın ailesi için şerefli damat "

"Peki Meryemce için "

"Orasını bilmem, neyse ağam Sultan masanızı hazırlamıştır."

Ekrem abi yanımdan arkasını dönüp gidiyordu ki belinde gördüğümle;

"Amirim "

Ekrem abi hızla arkasına dönüp baktığında, gözlerimle belini işaret ettim. Başını eğip ;

"Ruhsatlı silahım Karadeniz beni aklayınca, yeniden alabildim. Beyim çok ama çok şanslısın. Arkanda koskoca destek karadeniz var bir daha çakallar, itler uludu için az önce gözlerinde gördüğüm şüpheyi etme "

Ekrem abi evladını uyarır gibi odasına doğru giderken, bende avluya geçmiştim. Masaya geldiğimde Mina koşarak kucağıma çıkarken, Talha da Avşin'in yanında oturuyordu. Elimle buyurun dediğimde kahvaltıya başladığımızda kendi arasında sohbet edenleri dinliyordum. Meryemce masada olmadığı zaman iştahsız oluyordum. Minamı yedirirken Kader bana dönerek;

"Ağam sabah Emrah ve Sinan dedi ki artık bizi ne zaman masaya kabul edecek"

"Haklılar çocuklar, onları kırmamak için almıyordum masaya tamam gelsinler"

Herkes gülmeye başladığında, Minam da gülerek yüzünü göğsüme koymuştu. Saçlarını severken Kadir ve Serdar ayağa kalkmışlardı müsaade isteyerek, ceketlerini giyinirken, Gülcan da ayağa kalktı. Kadir gülerek ;

"Sevgili Binbaşımızın karısını hastaneye bırakma şerefine nail olabilir miyiz"

Gülcan gülerek başını sallayarak çantası elinde kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Hazar, leylanın karşısına oturduğunda, Leyla'nın ona ters ters bakmasına anlam verememiştim. Leyla elinde büyük tableti bir şeyler yazıyordu. Kahvaltı etmeden sadece çay içiyordu. Gözlerim Leyladayken, kulağım masadaki muhabbetteydi. Kader birden;

"Anne, sevim abla gelmiş duydun mu? Fransa'dan kesin dönüş yapmış"

"Tenzile'nin kızım mı Kaderim"

"Evet anne Selviyle gördük "

"Ah ne severdik Ayşeyle onu, Kader kızım bir gün çaya çağır özlemiştim onu, hem Meryemcemde tanısın"

"Olur annem"

Mahallemizin kızıydı sevim abla, saygısıyla güler yüzüyle. Benden bir yaş büyük olduğundan annemizden aldığımız saygıyla abla demiştik, bizimkilerle . Aklıma çocukluğum geldiğinde gülerken, beni geçmişten çıkaran dışarıdan gelen çok aşırı yüksek gelen müzik sesiydi. Ben daha ne olduğunu anlamadan Leyla bembeyaz olmuştu. Ağızımı açıyordum ki Ekrem abi koşarak avludan kapıya çıkmıştı. Kısa süre sonra konağın kapısı hızla açılıp sertçe kapandığında menteşeden gelen sesi hepimiz duymuştuk. Kucağımdaki Mina birden kulağıma yaklaşıp;

"Baba deli geldi kaç"

Şaşırarak Mina'ya baktığımda, eliyle dudaklarını kapatıp kucağımdan indi. Talha'ya baktığımda o da kaçarak mutfağa gitmişlerdi. Baran masaya yaklaşan Meryemceye bakarak;

"Azrail ağanın kıramadığı kapıyı hanım ağamız kırdı"

Baran'a ters bir şekilde bakıp, bakışlarımı karıma çevirdiğimde, bana doğru geliyordu. Kaşları çatık sol tarafıma oturduğunda, Sultan abla önüne hemen açık bir çay koydu. Bardağı dudaklarına götürüyordu ki Leyla hafif boğazını temizleyerek;

"Meryemce hanım, ben"

"Sen ne Leyla soylu sen ne, benim hataya hele de böyle bir hataya tahammülüm yok bilmiyor musun"

"Meryemce hanım gerçekten benim suç-"

"Susar mısın karnımı doyuracağım kan şekerim düştü"

Leyla gülüp, gülmemek arasında başını önüne eğmişti. Yanımda oturan karıma dikkat ettiğimde her zaman omzuna attığı şalı başında iğneliydi. Elimi dizinin üzerine koyarak bana bakmasını sağladığımda;

"Başındaki omuz şalın değil mi"

"Evet, Medine'nin yeni gelen asistanı sakardı biraz, elindeki kan tüpleri ağızı açıkmış omzuma döktü. "

"Anladım hatunum. Peki Leyla ne yaptı"

"Anlarsın yakında tek değil Hazar abimle birlikte yapmışlar"

"Tamam sevgilim. Hayatım kahvaltıdan sonra benimle Leyla ile birlikte bir iki saatlik şirkete gelir misin.? Zaten öğlen Urfaya gideceğiz düğün için çocukları da alıp"

"Tamam asim. Bir dakika ben niye şirkete geliyorum"

"Bu Hazar yeni yapı işine girmiş iş adamına destek olmak için ortak olmuş. Ben izin vermeden bir şey yapamayacak, birde amacı benimle de tanıştırmak. Senin de gözün tutarsa belki iş yapmak istersin"

"Gerçekten mi "

"Neyin var senin "

"Bir şeyim yok hem açım hem de kolum acıyor kız kanı alırken damarı patlattı"

Meryemce masanın altından kolunu açıp gösterdiğinde canım acımıştı. Kahvaltı bittiğinde herkes dağılmaya başladığında, Meryemce odaya giderken Leyla elindeki tableti ona uzattığında hafif gülerek;

"Onayla canım aktar o tarafa, Bu arada leyloş biz özür diliyoruz. Beni biliyorsun tahammüllüm yok "

"Biliyorum patron önemli değil"

Leyla'nın kolunu severek odaya girdiğinde, bende peşinden girdim. Üzerindeki elbiseyi hırsa çıkarmak için uğraşırken arkasından yaklaşıp yarım açtığı fermuarı tamamen açmıştım. Yardım edip üzerinden çıkardığımda gözlerime dik bir şekilde baktı. Yüzünü severek;

"Ne oldu gül güzelim"

"Geldiğini duymadım."

"Anladım sevgilim. Giyeceklerini seçeyim"

"Olur asim "

Siyah kumaş beli lastikli bir pantolon, uzun gri yırtmaçlı tuniği elime alıp yanına gittim. Başına çekmeceden siyah şal alıp eline verdim. Meryemce giyinmeye başladığında bende koltuğa oturdum. Aynadan bana baktığını gördüğümde gözlerimi ayırmadan bakmaya başladım. Üzerini tamamen giyinip dolaba yaklaştığında ne yapacak diye bakarken, dolabın yanındaki dilsiz uşağın üzerinden ceketimi alıp yanıma geldi. Ceketi yakalarından tutup giymeme yardımcı oldu. Önüme geçip eliyle yakalarımı düzeltmeye başladığında, gözlerime bakarak;

"Sen daha griyi giyinme Asi Azrail"

"Niye kış güneşim, sen hazırladın"

"Biliyorum ama sen çok yakışıklı oldun olmaz ama "

Gülerek yüzüne bakarak, yanından uzaklaşmıştım. Kapıya yaklaştığımda gri hırkasını alıp peşimden geliyordu. Kapıyı açtığımda adım atmadan önünden çekildim. Dışarı çıkarken bir tebessümle baktığında, hafif kolunu tutup kulağına yaklaştım.;

"Gülüşün diyorum gülüşün Yangına kömür kelebeğe ömür be hatun senden başka kimseye bakmam ben ama Allah vergisi yakışıklıyım"

"Farkındayım Kadir inanır"

Olduğum yerde kalırken, Meryemce gülerek yanımdan uzaklaştığında , kıskançlığının hesabını bana kestiğine gülüyordu.

......................

Şirkete geldiğimizde kapıda Bedirhan ile karşılaştık. Meryemce ile el ele şirkete girdiğimizde herkesin bize baktığının farkındaydım. Hepimiz asansöre bindiğimizde Leyla, Meryemcenin yanına gelmişti çünkü elini bırakmamıştım. Hazar, Bedirhan, Baran ve bana ortak olduğu adamı anlatırken yukarı çıkıyorduk. Toplantı odasına girdiğimizde Hazar'ın asistanı yanımıza gelip on dakika içinde adamın şirkete giriş yapacağını söyleyerek odadan çıktı. Leyla ve Baran yan yana otururken, Meryemce camdan dışarıyı izliyordu. Hazar, Bedirhan'a önündeki dosyadaki sözleşmenin kurallarını gösteriyordu. Masanın başında sandalyemi Meryemceye çevirip onu izliyordum. Arkasını döndüğünde göz göze gelmiştik. Sakin görünmek istiyordu fakat gözlerinden resmen ateş çıkıyordu. Bana doğru yürüdüğünde, elimi ona uzattığımda hemen yaklaşıp tuttu. Arkama doğru geçip başını omzuma doğru yaklaştırıp;

"Sana sarılmaya o kadar ihtiyacım var ki"

Yüzümü ona doğru çevirip, baktığımda kafasını evet der gibi sallamıştı. Ayağa kalktığımda hemen kollarımın arasına girmişti. Sırtım masaya doğru olduğu için bizimkileri göremiyordum. Meryemceyi kollarımın arasından çıkarıp sandalyemin yanındaki sandalyeye oturttum. Ellerimi onun omzuna koyduğumda masadaki herkes bize gülerek bakıyordu. Sekreter kapıdan Hazar'ın misafiri geldi dediğinde Leyla Baran'la yer değiştirdi. İçeriye giren adamı görünce kan beynime sıçramıştı. Elimin altındaki Meryemcenin omzunu çok sıkmış olabilirim ki elini elimin üzerine koyduğunda elimi gevşettim. Hızla Meryemcenin yanına sandalyeme oturdum. Ortamızda oturan Meryemce Baran ve bana yaklaşarak;

"Sakin olun Hazar abimi bu itin önünde küçük düşürmeyin adam gidince canını okursunuz"

Dişimi sıkarak tamam dediğimde Hazar ve Kartal bana doğru geldi. Önümde durduklarında Kartal elini uzatıp, gözlerime baktıklarında ayağa kalkmıştım. Ortamızda duran Hazar beni tanıtırken söyledikleri Kartal'ın hoşuna gitmemiş olacak ki kıpkırmızı olmuştu.

"Kartal bey, bu adam Mardin'in büyük bölümünün sahibi olan aşiretin ağası Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Bu adam izin vermezsen sen değil bina dikmek çöp bile dikemezsin. Sadece burada değil Gaziantep, Şanlıurfa ve Diyarbakır'da da oralarının da ağaların en başı ve burada gördüğünüz adamların da can dosttur."

"Öyle mi Hazar bey"

"Öyle "

Kartal'ın elini sıkmadan yerini göstermiştim. Tam yanıma oturmuştu. Baran hiç onun yüzüne bakmadan Bedirhan'a bakıyordu. Bedirhan anlamadan Kartal'ın işiyle alakalı dosyayı Baran'ın önüne koyunca Baran elinin tersiyle ona doğru itti. Bedirhan anlamaz gözlerle bakarken ağızını açıyordu ki Baran gözleriyle leylanın yanını gösterdi. Leyla Bedirhan yanına geldiğini görünce hemen yanındaki sandalyeye geçti. Baran ve Bedirhan yan yana otururken, Leyla önündeki Bilgisayara bir kaç işlem yapıyordu sanki. Hazar ve Kartal işle alakalı bir şey konuşmaya başladığında, kafamı Meryemceye çevirdiğimde gözleri bende, beni izlediğini yakalamıştım. Masanın üzerindeki elini tutup içini öpmüştüm. Telefonu kaldırıp sekreterden su isteyecektim, çok su içen karım için. Telefonun avizesi elimdeyken Hazar birden;

"Kartal bey size tanıştırmayı unuttum. Hanımlar tan-"

"Gerek yok Hazar bey Deli doktor Meryemce ve feminist avukatı Leyla"

"Siz tanışıyor musunuz"

"Evet Meryemce ile aynı hastanede çalışıyorduk. Bir sene önceye kadar benim hayatımın en büyük taşıydı."

"Evet o kadar değerliydi ki gözünü kırpmadan vurdun yada beş sene boyunca gözünün içine baka baka aldattığın bir taş"

Baran'ın dedikleriyle hepimiz ona bakarken, ben iyice sinirlenmiştim. Bedirhan olayı hemen çözdüğü için masadan kalkıp toplantı odasındaki oturma grubuna geçmişti. Hazar'ın olayı çözmek için kafasında bir şeyler kurduğu belli oluyordu. Sekreter kahveleri getirdiğinde Hazar anlına vurmuştu. Hatırladığını anlamıştım. Mardin'e yeni geldiği zaman çiftlik evinde anlatmıştım. Ne yapacağı için hemen plan yapmaya başladığını anlamıştım. Ağızımı açıyordum ki Kartal Meryemceye bakarak;

"Hamilelik yakışmış"

Meryemce ayağa kalktığında hepimiz ona bakmıştık. Ellerini masaya dayayarak;

"Sabah sabah yürek mi yedin Kartal Adıvar"

"Yok beni bilirsin her sabah portakal suyu"

"Onun için sen sadece Kartal, genel cerrahsın. Ben deli çılgın kalp cerrahıyım. Dök kucağındaki taşları"

"Ah unutmuşum sen her zaman ki gibi sonucu hemen görmek istiyorsun. Tamam o zaman Çka sağlık kuruluşuna üye oldum. Eğitmen olacağım haberin olsun"

"Bana göz dağı vermek için bu kadar para harcamasaydın. "

"İyi oldu ama Davut geldi bir duyduk ki Hazar bey yardım ediyormuş, hemen ikinci işe gireyim dedim"

Bedirhan, Meryemcenin içinden dişi Azrail'in çıktığını görünce hemen yerine gelip oturmuştu. Şuan arkamıza yaslandık memleketindeki gibi lakabı gibi atmaca gibi avını zevkle parçalamasını izleyecektik. Meryemce sandalyesine oturduğunda, Kartal zafer kazanmış gibi gülerken;

"EE eğitmen olacağın o ünlü ve girmesi zor olan sağlık kuruluşu biliyor mu yapı işine girdiğini duyduğum kadarıyla doktorluktan başka meslek yapanları hemen ihraç ediyorlarmış. Hem patronu hem de başkanı olan adam çok disiplinli ve titiz bir adammış, birde yardımcısı varmış bir ufak raporuyla meslekten men ediyormuş"

"Ah sen ancak duyarsın canım. Ben o sağlık kuruluşunun içindeyim. Beni duymaları ve bilmeleri çok zor Davut beni saklıyor ve adamı ve yardımcısını gören yok hiç"

"Ah sahi nerede senin o tövbe yarabbim sevgili ortağı"

"O mu benim sevgilimi ve kızımı almaya gitti"

"Hımm anladım inşallah gelir, sahi sevgili misin hala. Peki çocuk kimin üzerine kayıtlı, robertin üzerine mi"

Kartal sinirle geriye yaslanırken Meryemce eline telefonun avizesini alıp çay istediğinde Kartal sinirle yerinden kalkıp, lavaboya gideceğini söylemişti. Kartal çıkarken, Meryemce Leylanın arkasına geçip, mail adresine girdi. Bir şeyler yazdıktan sonra Leyla Meryemce bakıp, ciddi misin dediğinde Meryemce cevap vermeden enter tuşuna çoktan basmıştı. Hazar abimin yanına gidip;

"Bedirhan ve Baran abimin yanına geç cengaver abim"

Hazar kalkıp geçtiğinde tamda Leylanın yanına oturdu. Meryemce yanıma gelip omzuma ellerini koyup yanağımı öptü. Çenesi omzumda bizimkilere bakarak;

"Şimdi sakin olun Mahşerin dört atlısı. Siz sinirlenince benim asi ağamda sinirleniyor. Çaylar geldiğinde rahat ve keyifle çaylarınızı için. Herkes kendi çöplüğünde, herkes kendi hayatından öter değil mi"

Kartal içeriye girdiğinde Meryemce benden uzaklaşmadan sandalyesini iyice yanıma getirip başını omzuma koydu. Tek elimi karımın beline koydum. Kartal oturduğunda, sekreter elinde tepsiyle içeriye girdi. Çayları içerken Kartal bizimle muhatap olmadan Meryemceye bakarak;

"Senin doktor işinden sonra gelen şirket işin ne oldu"

"Niye bana da mı ortaklık teklif edeceksin"

Kartal kaşlarını çatıp ağızını açıyordu ki kapı çalındığında gel dediğimde sekreterim bembeyaz olmuş bir şekilde ;

"Mustafa bey, Kartal beyin asistanı beyefendi geldi. Bir şey iletecekmiş"

Meryemce geriye doğru yaslanarak;

"Gelsin canım"

Sekreter Meryemcenin dediğine iyice şaşırarak odadan çıktı. Kısa süre sonra otuz yaşların başında esmer bir çocuk içeriye girdi. Meryemce birden doğrularak dik bir şekilde baktı. Çocuk Kartal'a biraz daha yanaşıp;

"Kartal bey toplantıda rahatsız ediyorum ama, Hazal hanıma ulaşamıyoruz, birde Davut bey Amerika da özel bir hastanede acil serviste yatıyormuş"

"Nasıl yani"

"Şey abi ay Kartal bey en son Fransa da hava alanında bir adamla gayet samimi bir şekilde görünmüş sonrası yok, birde şey bağlı olduğunuz çka sağlık kuruluşundan iki adam geldi kapıda"

Kartal birden ayağa kalktığında, Meryemce gülerek;

"Metehan"

"Buyur Meryemce abla ay hanım "

"Söyle kapıdaki adamlara gelsinler"

Çocuk Kartal'a bakarken, Kartal sinirle kafasını salladı. Çocuk çıkmadan kapıdan iki adama eliyle içeriye buyur etti. Meryemce keyifle önündeki çayından bir yudum aldığında iki adam elinle dosyaları odaya girdi. Ellerindeki dosyaları masaya bıraktılar. Sarışın bir adam hepimizle konuşmadan tokalaştıktan sonra Meryemcenin önünde eğilmişti. Kartal'ın önüne geçip;

"Kartal bey, ben Sercan avcı Çka sağlık kuruluşundan geliyoruz. Kuruluşa girerken imzaladığınız sözleşmede doktorluk harici hiç bir iş yapamazsınız. Sözleşmede ihanet ve sözleşmeye aykırı davrandığınız için sözleşmede sunduğunuz tüm mal varlığınıza el konulmuştur. Çünkü sizin yaptığınız ihaneti de geçti. Şirketinizi Davut Kara'nın gösterdiğiniz için kuruluşu kandırmaya çalıştınız. Sonuç olarak Kartal bey kuruluştan ihraç edildiniz. Önce Ankara'ya gideceğiz başkan beyin hakkınızda açtığı davaya ifade vermek için sonra Amerika'ya gideceğiz buyurun."

Kartal hırsla kalktığında Meryemce biraz gür bir sesle;

"Kartal senin ihraç edildiğin kuruluşun ve senin dediğin gibi ancak duyacağım kuruluş var ya ben o kuruluşun başkan yardımcısıyım. Şimdi götürebilirsiniz çocuklar"

Adamlarla birlikte Kartal odadan çıktığında Meryemce derin bir nefes dışarıya verdi. Meryemce tekrar başını omzuma koyunca, başımı onun başına dayadığımda Bedirhan ve Baran bize gülerek bakarken, Hazar hemen yerinden kalkıp önümüzde diz çöktü. Meryemce başını kaldırdığında;

"Cengaver abim ne oldu "

"Vallahi bilmiyordum yani ben gelmeden olan olayları biliyorum ama bu itin o it olduğunu bilmedim"

"Tamam abi fes edildi sözleşme, giden paran geri hesabına aktarıldı."

"Nasıl yani dilam"

"Nasılını boş ver abi, bir daha Leyla'ya sormadan bir şey yapmayın"

Meryemce tekrar başını omzuma koyduğunda, kolumla iyice sardığımda sinmişti. Hazar ile gözlerimizle anlaştığımızda ayağa kalkıyorduk ki Leyla birden yerinden kalkıp;

"Meryemce saat iki de biletim var istanbul'a gidiyorum. Oradan da azcık dinlenmeye ihtiyacım var "

"Kaybolmak istiyorsun yani"

"Tabi yardım edersen"

"Tamam İstanbul'a git ben sana bilet keserim. "

"Sağ ol ablam"

"Hadi küçüğüm, evime gidip hazırlanacağım"

"Tamam benim biraz daha işim var. Valiz hazırlamayacağım"

"Konağa git annemle babama gideceğini söyle"

"Tamam Meryemce"

Şirketten çıktığımızda önümüzden sinirle giden Hazar'ı Meryemceye gösterdiğimde, sadece gülmüştü.

...........

Konağa geldiğimizde saat 12'yi gösteriyordu. Meryemce üzerini değiştirmek için odaya girdiğinde Hazar avluda bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Babam ve amcam Hazar'a bakıp bıyık altından gülüyordu. Avşin suratı düşük elindeki ufak çantayı Boran'a verirken yüzüme bakmamıştı. Yanımdan geçerken bileğini tutup, kulağını dudaklarıma yaklaştırdım.

"Asma suratını bu akşam benim yanımda olmaları lazım. Celal ya Mina'ya yada Talha'ya musallat olacaktı benim yokluğumda. Anlarsın sen zeki kızsın ahu gözlüm "

"Ahh ben nasıl düşünemedim bunu"

"Olsun hadi bu akşam bekarlığının tadını çıkar Devran geldiğinde koşuşturmaya başlayacaksınız"

Avşin bir şey demeden koşarak yanımdan uzaklaşmıştı. Boran yanımdan mutfak tarafına geçerken;

"Arabaya bir battaniye iki yastık koy gece dönerken çocuklar uyur büyük ihtimalle, abur cuburda alalım Mardin'den çıkmadan"

"Emredersin ağam"

Boran arkaya geçerken bende avludaki sedirlere oturup, Baran ve Bedirhan'ı aramıştım. Ne yapacaklarını nasıl davranacaklarını söylemiştim. Her zaman tetikte olmak lazımdı. Akın'ın konağa bu gece girmemesi lazımdı onun içinde Bedirhan bu gece adamlarını çoğaltıp benim konağımda kalacaklardı.

Arabaya geçtiğimizde Mina ve Talha ortalarında oturan Hazar'a ilginç ilginç sorular sordukça Hazar nasıl cevap vereceğini şaşırmıştı. Ben onlara gülerken Meryemce gelmişti. Meryemce Hazar abime gülerek, yanıma oturdu. Başını omzuma koymuştu ki çantasındaki telefon çalmaya başladı. Yere koyduğu çantasından telefonunu çıkardığında, bir anda yüzü bembeyaz oldu. Bana dönüp saati sorduğunda niye sorduğunu anlamadan sadece bir demiştim. Meryemce hadi bismillah diyerek açtı;

"Efendim..... buyurun....mail olarak attım sicilini ve bilgilerini...... şuan arabadayım... hayır kendim kullanmıyorum.... peki.......ne zaman.... çay mı sorun olacağını sanmıyorum.... Mardin de mi toplantınız..... Tamam o zaman saatini ve tarihini telefonuma kayıt ediyorum...... Mus- yani Alibeyoğlu için sorun olmaz... Tamam şey siz bu saatte nasıl boşsunuz. ..... Karışmıyorum efendim bu saat sizin uyku saatini-. ....... Özür dilerim"

Meryemce telefonu kapadığında derin nefes alıp, bunu da atlattım, dediğinde elimi yanağına koyup;

"Bembeyazsın gül güzelim."

"Başkan çok aşırı sinirliydi. O kadar ki iki ay sonraya bana çay saati ve tarihini verdi.

Hazar ile aynı anda;

"Manyak mı bu adam Dila"

"Hangi köyün delisi acaba"

................................

DAĞHAN SELİM...

Hakkari dağlıca'nın sınıra yakınında bir dağın tepesinde karakol gibi bir yerdeydik. Akşam üzeri olduğu için akşam ayazı yakmaya başlamıştı. Devran ile ellerimizde sigara ufak karakolun arkasına çıktık. Devran sırtını duvara dayayarak, bitmek üzere olan sigarasıyla ikincisini yakarken;

"Dağhan be mavişi çok özledim"

"Sorma bende Bahar gözlümü, kaç gün oldu burnum da tütüyor."

"Devrem bu operasyon çok önemli ya ondan böyle olduk bence"

"Bana da öyle geliyor, baksana dört tane uzman, gerisi biz büyükler. Doğan komutan, Gaffar komutan, Ömer komutan ve Bingo İbrahim komutan deli çılgın bordo bereli. Biliyor musun bunların içinde bir tek Kadir binbaşı yok. Bunlar 5 asker arkadaşıydı."

"Rabbim şehadetini kabul etsin. Ben sadece Ömer komutanı biliyordum"

"Onunla çok samimiydiler, ama en babacanı Kadir binbaşımdı. Gerisi manyaklar ordusu"

"Allahım duymasınlar devrem. Neyse merkeze Meryemcenin adını, adresini ve numarasını verdim, sen ne yaptın"

"Bende Meryemce Alibeyoğlu olarak değiştirdim. Ne kadarda değiştirdim, gördün mü? Mektupları yazdım tekrardan, Meryemce'nin adresini ve adını yaptım işte. Olurda şehadet gelirse Meryemceye gidecek yine haber bahar gözlüm ondan duysun"

"Bende öyle düşünüyordum. O değil de o zaman Meryemceyi kırdık, kızdık ama yine her şeyi güvenerek sevdiklerimizi ona bırakıyoruz."

"Öyle vallahi, şimdi adım gibi eminim. Ömer komutanda güzelimin adını vermiştir. Üçümüz de şehit olursak ona haber gidecek"

Devran ağızını açıyordu ki, birden yaslandığı duvardan doğrularak, selam verdiğinde arkama baktım. Ömer komutan yanımdan geçip, Devranın cebinden sigara paketini aldı. İçinden aldığı sigarayı yaktığında ikimizde önünde durup ona bakıyorduk. Yaktığı sigaradan bir nefes alarak;

"Üçümüzün haberi gittiğinde olacaklar karılarınıza destek olacak, benim anama da müjde haberi verecek. Sizin naaşınız ailelerinize giderken, benimkine Meryemce gelecek buradan direk şehitliğe gömecek"

Devran ile dikkatinizi Ömer komutana verdiğimizde o bize gülerek;

"Siz benim kızımı hafife almayın. Çok güçlüdür, onun neler yaptığını bir bilseniz. Siz bacınızı tanımıyorsunuz hiç. Onu tamamen Allahtan başka sadece bir kişi tanıyormuş, öyle diyordu. Düşünün ben bile bilmiyorum. Hadi yemeğe geçelim"

.............

Yemekten sonra kaş gözle yeni asker gibi dışarı çıkalım demiştim Devran'a. Yavaşça ayağa kalkıp dışarı çıkarken, uzmanlardan biri elimize bir bardak çay vermişti. Karakolun biraz uzağındaki park masasına oturmuştuk. Devran sırtını karakolun kapısına dönük oturmuştu. Cebinden çıkardığı sigarasını tam yakıyordu ki, elini tutup;

"Yakma komutanlar geliyorlar"

"Ulan bir bırakın efkarlanalım"

Devran'a gülerek bakarken, Ömer komutan Devran'ın omzunu sıkıp tam karşımıza oturmuştu. Karşımızda Ömer komutan, Gaffar komutan ve İbrahim komutan, benim bir tarafımda Devran, diğer tarafımda Doğan komutan oturdu. Uzmanlar önümüze taze çaylar getirdiğinde konu konuyu açıyordu. Doğan komutan konuyu Kadir binbaşımın şehit olduğu sene şırnaktaki operasyona getirdi. O operasyonda Devran ile milim farkıyla aynı yerden vurulmuştuk. Kalbe yakın vurulmuştuk. Doğan komutan birden;

" Ömer senin o apar topar getirdiğin doktor ile hala birlikte misin? O dişli bir doktordu. 48 saatlik nöbetten gelip, beş saatlik ameliyatlara girmişti yarım saat arayla. Deli gibiydi senin gibi"

"Deli değildi o cesur bir doktor. O kadar cesur ki hiç canı acımadan abilerinin ameliyatına girdi."

Ömer komutanın dediğine Doğan komutanla birlikte aynı anda ''Nasıl '' dediğimizde, Ömer komutan bize gülerek baktı. Önündeki çayından bir yudum alıp;

"Evet Doğan, Binbaşı Dağhan babadan bir abisi, Başkomiser Devran da süt kardeşi olarak abisi"

"Hadi canım sende, ulan Ömer benimde kızım de tam olsun"

"Evet benim kızım, Hani bacımın kızı vardı ya benim üzerime olan"

"Helal olsun ne diyeyim herkese nasip olmaz öyle bir kız ve bacı"

Ömer komutanla Devran ile birlikte başımızı eğmiştik. Ömer komutan gözlerime bakarak;

"Doğan, binbaşı Dağhan evlendi biliyor musun"

"Duyduk Ömer, Hayırlı olsun asker"

"Sağ olun komutanım"

Ömer komutan hin bir gülüşle;

"Hanımı kim biliyor musun"

"Nereden bileyim"

"Binbaşı Kadir'in tek kızı"

"Çüşşşşş doğru mu asker"

"Doğrudur komutanım"

Başımı eğdiğimde Devran hafif bir öksürükle;

"Ömer komutanım, gerçekten bizim ameliyatları Meryemce mi yaptı"

"Evet komutan, baş komiser Devran ve siz bu durumu bilmiyorsunuz"

Devran ile birlikte;

"Emredersiniz komutanım"

Konu değişmeye başladığında kafamı dağıtmak için Devran'a göz kırpıp, İbrahim komutana dönerek;

"İbrahim komutanım, size eski bir askeri sorabilir miyim"

"Sor Dağhan"

"Mustafa Hamza Al-"

İbrahim komutan önündeki çayını bir yudumda içip askerlere boş bardağı gösterip kaşları çatık vaziyette bana dönerek;

"Cesur, zehir gibi zekaya sahip bir askerdi. Onun sayesinde kaç operasyon sağlam çıktık. Zamanında bir iki ay Ömer'e de askerlik yaptı ama gel gör ki o kadar hayırsız çıktı. Nasip olmadı bir gün gideceğim Mardin'e ağızını burnunu kıracağım"

Devran ile neredeyse kahkaha atacaktık. Doğan komutan birden;

"İbrahim o adamı dövmek kolay değil, o adam dediğin bizim ailenin bağlı olduğu aşiretin ağası, genç olmasına rağmen geçenlerde ağalar ağası oldu. Azrail ağa diye anılıyor"

"Belliydi zaten, nasıl deli bir çocuktu. Bir seferinde benimle askerlik yapıyor. İki grup yani Ömer ile karşılaşacağız. Mustafa Ömer'in elinden yeni kurtulmuş, yanında bir badisi var önden yürüyor. Bir ara arazide dinleniyorduk, beni fark etmedi üstüne yanımda Ömer var. Yanındaki badisine ah o çocukta o çatışmada şehit olmuştu. Neyse rahmetli Ayhan'a diyor ki 'oğlum yok lan bekar, yoksa var ya hiç üşenmeyeceğim çocuğu falan varsa tövbe yarrabim. Yok lan kıymetlisi yok ki elinden alayım"

Hepimiz Ömer komutana bakarken, boğazını temizleyerek;

"İbrahim, it herif aldı ki şansa, Meryemce ile evli bir senedir"

"Hadi lan, vallahi mi? Gaffar duydun mu"

Gaffar ve İbrahim komutan Ömer komutana bakarken, Devran ile birbirimize baktık. Ne yani Gaffar ve İbrahim komutan Meryemceyi tanıyor muydular. Kaşlarımı çatarak dinlemeye başladım. İbrahim komutan gülerek;

"Aslan parçası, hala öyle kanı deli mi? gözü karadır kesin"

"Oğlum senin ve Gaffar'ın en zor sınavlarından eğitiminden geçti nasıl sence. Ölene kadar öyle kalır o"

Ağızımı açıyordum ki Doğan komutan ayağa kalkıp, telefonla görüşeceğini söyleyip karakola geçmişti. Devran'ın sinirlendiği belliydi. Daha fazla dayanamadan derin nefes alıp;

"Ömer komutanım nasıl yani"

"Dağhan size dedim, tanımıyorsun siz Meryemceyi hiç hem de. Siz vurulunca Kadir'in dediği geldi aklıma. Meryemceyi yetiştir. Kendini çok ama çok iyi savunsun dedi. Zaten deliydi Meryemce. Hemen İbrahim, Gaffar ile iki aylık senelik izine ayrıldık. Gaffar'ın istanbuldaki çiftlik gibi olan evine gittik. Meryemceye zorla 2 aylık senelik izini aldırdım. İki ay boyunca Gaffar, ben ve İbrahim suyunu çıkarmıştık. Orada öğrendim ki Meryemce bütün dövüş sporlarına zaten adapteymiş. Gaffar, özel harekat gibi ezdi, çiğnedi. İbrahim bütün bordo bereli manyaklıklarını öğreti. Ben dayısı gibi değil Azrail'i gibi dövdüm hırpaladım. Dağhan sen kelepçe çıkarmayı öğretmişsin seni taktir ettik ama çok pis bir kız oldu Meryemce. Sağlam bir asker yetiştirdik. İki ayın sonunda bir sabah odama girip, acil yurtdışına çıkması gerektiğini söyleyip çiftlikten gitti. Şimdi siz bu olayı bilmiyorsunuz duydunuz mu beni"

Devran burnundan soluyordu. Onun sallanan dizine masanın altından elimi koyup sıkarak;

"Ömer komutanım, niye yaptınız ki biz onu öldürmekten beter ettik. Her şeyi kendi başına halletmeye çalışıyor diye, kocasına yaslanmıyor diye. Öncesi ve sizin verdiğiniz eğitim yüzünden taş olmuş Meryemce taş"

"Haddini aşma asker selim, Meryemcenin öyle olması lazım. Sen, ben, Devran, Gaffar ve İbrahim öldüğünde ona gidecek haber biliyor musun ama yok nereden bileceksiniz. Siz biliyor musunuz Meryemce kaç şehit ailesine bakıyor, kaç gazi ailesine destek oluyor. Şimdi bu operasyonda İbrahim'in, Gaffar'ın ailesine haber gitmeden Meryemceyi arayacaklar. O ailenin yanına gittiğinde askerlerde öyle gidecekler."

"Komutanım, o bir kız, bayan o naif olması lazım. Kırılgan olması lazım. Bizim, Alibeyoğlu aşireti yetmedi, şimdi bütün aşiretler geldi. Meryemce yoruluyor farkında değil misiniz. Benim küçük bacım güzelim yoruluyor"

"O istedi, o kabul etti. Karışmayın siz. şimdi size anlattıklarımı her şeyi kafanızdan silin. Meryemce bunları bildiğinizi duyarsa konuşmaz benimle "

Devran ile içimize sinmese de kabul etmiştik. Ben bile bile bacımı bir kere daha öldürmüştüm kendi açımdan. Ben tek nefesimi bitirmiştim. Ah kara kızım ne yükler altındasın sen. Devran ile yan yana otururken Komutanlar yavaşça karakola girmeye başlamışlardı. Ömer komutan tekrar yanımıza gelerek, karşımıza oturdu. İkimizde sinirle Ömer komutana bakarken;

"Bana öyle bakmayı kesin, ikinizi de vururum kaza kurşunu derler. Şimdi son kez söyleyeceğim son kez bu konu hakkında konuşacağım. Meryemceye ne oldu ne yaptılar bilmiyorum ama bir anda ufacık çocukken büyüdü. Sonra annemin onu çok dövdüğünü duydum. Selma ve bana olan hırsını hep kızımdan çıkardığını duydum. Sonra Selma ile eniştemin sözde kaza olan ölümüyle Meryemce size iyice düştü. Meryemce tek başına neler yaptığını hepimiz yarısını biliyoruz bunu bilin. Şimdi size diyorum karışmayın kızıma, kırmayın kızımı. Yormayın onu o omzundaki yükleriyle çok mutlu ve huzurlu. Bu yaşına kadar tırnaklarıyla, canını damla damla akıta akıta gelmiş kızıma dokunmayın. Kırmayın Atmacamın kanatlarını. Siz ondan istiyorsunuz ki Meryemce evinde otursun hanım olsun, yapamaz ölür benim kızım, Siz Mustafa ağaya dikkat edin. Siz abisi olarak görmediniz ve görmüyorsunuz. Bir kere onları yan yana gördüm. Meryemce kocasını sakin liman olarak görüyor, eğer o adama bir şey olursa işte benim bile görmediğim canavar çıkacak gibi. Ağaya bir şey olursa Meryemce ölür diri diri toprağa girer ve O Mardin'i yakar. Son kez söylüyorum nasıl mutluysa öyle bırakın onu. Mina'ya bağımlı olan kızım şimdi kocasına bağımlı ve benim atmacam kocasız nefessiz kalır."

Ömer komutan ayağa kalktığında yüzüne baktığımızda, arkamıza geçip bir elini benim omzuma, bir elini Devran'ın omzuna koyarak;

"Şimdi size anlattıklarımı unutun ve kızımı atmacamı tutsak etmeyin, bırakın rahatlıkla üzerinizde uçsun kırmayın kanadını."

Ömer komutan karakola girmişti. Devran ile birbirimize boş gözlerle bakmıştık. Şuan adım gibi eminim benim aklımda olduğu gibi onu aklında da Meryemce vardı. Benim güçlü bacım.

......................................

YAZARDAN...

Atabek ve asistan aslında ajan olan Rose evin salonunda Savaş'ın odadan çıkmasını bekliyorlardı. Salonun kapısında ayakta duran Savaş'ın en güvendiği adamı eşref gözleri yerde öylece duruyordu. Kısa süre sonra Savaş ve peşinden kısa siyah eteğiyle, beyaz gömleğinin önü açık bir şekilde genç bir bayan çıkmıştı odadan. Savaş, Atabek'in yanına oturduğunda, arkasından gelen kız Savaş'ın kucağına oturmuştu. Savaş burnunu kızın göğsüne dayadığında kız gülerek, saçlarını sevmişti. Tekrar kendi desteğiyle gelen kıza dönerek;

"Söyle bakalım rose"

"Karaca hanım, Atabek beyin şirketini batıran şirket, yurtdışına bağlı bir şirketin küçük bir kolu ama kime ait olduğunu bulmamıza az kaldı."

"Tamam Rose, peki uyuşturucu ve silah işi ne oldu. Araplar ne diyor"

"Arapların bir kaç büyüğü yok desede, geri kalanı gelecek parayı duyunca tamam dedi. Sınırdan geçerken dağdaki adamlar biz destek oluruz dediler. tabi ki paylarını istiyorlar."

"Anladım Rose"

"Yalnız Karaca hanım başta babanız olmak üzere bu işe karşı çıkıp size yani bu işe savaş açmış durumda bütün ağalar"

"Onları boş ver, destek olanlar kim"

"Şuanlık Mazhar ağa ve bir kaç küçük büyüğüme uğraşan ağa"

"Anladım güzel, peki araplardan işimize taş koyacak biri var mı"

"Var Karaca hanım, o iş sıkıntılı. Bu işlerin en büyük düşmanı bir prenses ve yanındaki devil(şeytan) lakaplı bir adam var. Bunların yok dediği işi yapanlar kısa süre içinde ya ölü bulunuyor ya da yok oluyor"

"Duyma olasılığı"

"Ben varım karaca hanım tabi ki duymayacaklar"

"aferin sana şimdi Atabek ile çıkabilirsiniz"

"Emredersiniz karaca hanım"

Asistan ve Atabek odadan çıktığında hiç konuşmayan Savaş, Karacanın boynunu öperken;

"İşte benim deli kadınım, nasıl bir zekaya sahipsin"

"Savaş rahat dur eve gitmem lazım"

"Tadına doyamıyorum Karaca, gel odada biraz daha doyayım sana"

"Yolum uzun gidiyorum savaş"

Karaca savaşın kucağından inip gömleğinin düğmelerini ilikledikten sonra savaş'ın dudaklarına derin ve uzun öpücük kondurduktan sonra salondan çıktı. Savaş önü açık gömleğiyle salonun yere kadar olan camın önüne geçti. Boğazı temizleyerek;

"Eşref duydun konuşulanları, depoları hazırla, Atabek'i elinin altında tutmayı unutma. Tırları unutma"

"Noktasına kadar duydum efendim"

Eşref de salondan çıktığında Savaş elini yumruk yapıp cama dayadı. Tam karşısında duran Alibeyoğlu çiftliğine bakarken, arkasından omzuna dokunan elle arkasını döndü. Babası omzununu sıkarak;

"Ne o varlıoğlu karacaya sevdalandın mı"

"Güldürme beni adar ağa, karaca ve o çok sevilen Hanım ağanız benim yatağımın zevk meyveleri olur"

"Karaca ile ne halt yersen ye ama o hanım ağaya dokunma uzak dur o kadından Savaş"

"Ne o koskoca Adar ağa korktu mu"

"Evet ben Adar ağa milletin korktuğu ağa o kadından korktum. Mustafa azrail lakamını nasıl aldığını bilmiyorsun, sen yurt dışında para yerken o burada azrailliğini yapıyordu. Azrail ağa hem sertliğiyle hem merhametiyle ağa oldu. Ama o hanım ağa kapalı kutu. Ben o düğünde gördüm o kadında ne Mizgin ruhu nede Seyhan'ın ruhu var ondan direk kocasının, hamza ağanın ruhu var. Onlar kocasıyla bir olursa senin bir parçanı bulamazlar. Karı koca yakarlar Mardin'i"

" Bu sefer senin dediğin olmayacak Adar ağa yavaş yavaş yiyeceğim onları. Önce Bedirhan ağanın ve Baran'ın evlatlarıyla başlayacağım. Sonra Hazar ağanın sevgilisi aldığım gibi yine ve bu sefer gerçekten sevdiği dokunmaya kıyamadığı avukatını benim yapacağım, ama en zevklisi hangisi olacak biliyor musun"

"Hangisi"

"Bu dördünü bir yatağın karşısına bağlayacağım ve çok değer verdikleri hanım ağalarının, Bedirhan ve Hazar'ın ölen bacılarının yerine koydukları dişi azraille tecavüz ederken yaşarken ölü yapacağım. Azrail ağanızı söylemiyorum bile. O karısını benim altımda gördüğünde zate-"

"O zaman seni lime lime der o dördü. İşte o zaman sakin duran o dörtlü senin kanını içer"

"Hayır işte Adar ağa o zaman bütün ağalar ve şehirler bana bu oğluna boyun eğecekler"

Adar ağa bastonunu yere vura vura salondan çıkmıştı. 

.......................................

Harf ve kelime hatam varsa aff ola...

Allaha emanetsiniz...

Sizi seven çatlak yazar...

Continue Reading

You'll Also Like

599K 35.7K 96
[21.08.2021 - 03.05.2022] Sevdiğimiz kişiye olan aşkın büyüklüğünü ondan ayrılınca anlamak... #helalaşk 1. sırada (23.09.2021) #wattsy2021 1. sırada...
614 93 9
Bur Bir Askeri Kurgudur. Hayat ve hayaller... İnsanı farklı yönlere savuran hayat şartları, zorunluluk, mecburiyet ve dile getiremedikleri... Arkadaş...
28.1K 1.8K 30
~Tamamlandı~ "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün...
114K 4.3K 11
Kitaptakı bölümler kaldırıldı❗