Gitti canımın cananı...

4.6K 218 105
                                    

MERYEMCE...

Çocuklarım, aslan parçalarım dünyaya geleli kırk gün olmuştu. Mina'dan alışkın olduğum rutinim yerine gelmişti. Mustafa'mla kırk gündür sadece geceleri görüşüyorduk. Her zaman olduğu gibi geceleri çok yardımcı oluyordu. Annem ve yengem bu kırk günde sütüm olsun diye yedirmedikleri, içirmedikleri kalmamıştı. Başak ve Zümrüt bebeklerime sağdıkları sütleri içirirken seyretmelere doyamıyordum. Bebekler doğduktan sonra çocuklar için Mustafa, ağalar ağası olduğu için bütün şehirlerde ihtiyaç sahiplerine erzak, giyecek yardımı yaptırmıştı. Her halde Mardin'de bir günde yüze yakın hayvan kestirmişlerdi, Mahşerin diğer atlıları Baran, Bedirhan ve Hazar abimler babamlarla birlikte. Mert İstanbul'da yaparken, Dağhan ve Devran şehit yakınları için bir şeyler yapmışlardı.

Mina'm, canım kızım ben kıskanır diye beklerken, belki de en büyük destekçim olmuştu. Sabah gözlerimi açtığımda Mina'm mutlaka beşiğin yanında oluyordu. Doğumdan sonra Mustafa Mina ve Talha'ya kapıyı çalmadan girebilirsiniz dediği için Mina ve Talha her gözümüzü açtığımızda odamızda oluyorlardı. Mina yere oturuyor diye Mustafa gece beşiğin yanına yere büyük yer yastıkları koyuyordu. Talha'm doğumdan sonra eve geldiğim ilk gece ağlayarak benimle yatmak istediğinde nedenini anlamasam da tamam demiştim. Kırk gün boyunca da yanımdan kucağımdan hiç eksik olmuyordu. Gün içinde oyunda oynasa da neredeyse on dakikada bir öpüyor, seviyordu. Çok büyük değişim sağlıyordu. Avşin'e fazla yaklaşmıyor, Devran ile de kısa kısa konuşuyordu. Elinden gelse bütün zamanını Mustafa ve benimle geçirecek gibiydi. Mustafa ile bana aşırı derece düşmesini herkes kıskanmak derken, biz çözemiyorduk. Mustafa gece bana sarılıp yattığında aramıza girip ikimize birden sarılıyordu. Geceleri uykusunda sıçrar olmuştu. Gündüz sessizce Mina ile benim odamdan başka yerde oynamıyorlardı. Bir seferinde ise gecenin bir yarısı Mustafa avluda ağlama sesine uyanmış ve avluya çıktığında Talha'yı odamızın kapısının önünde bulmuş. Yanımıza alıp geldiğinde hızla gelip sarılmıştı. Mustafa yanımıza geldiğinde onunda elini tutup gözlerini kapamıştı. Ne zaman ne olduğunu sormak için konuşmak istesek susuyordu. Benim en büyük sırdaşım olan kızıma sorduğumda; uykusun da ağlıyor anne demişti. Talha'yı sıkıştırmamak için fazla bir şey sormuyordum.

Bir gün Avşin hem Talha'yı hem de içindeki durumu konuşmak için yanıma gelmişti. Talha'ya ne olduysa benim doğum yaptığım gün olduğunu söylediğinde, çözeceğimi söyledim Bir iki dakika sonra da içindeki diğer kurdu söylemişti. Devran balayındayken Melek benim pişmanlığım, ben gerçekten sana aşık oldum, seni sevdiğim dediği için, ya bende onun bir gün pişmanlığı olursam dediğinde, ona da kendi durumunu uygun dille anlattım. Biraz düşündükten sonra Devran'a hak vermişti.

Konak eski rutinine dönmeye başladığında, Sultan ablanın yeğenleri konağa bomba gibi düşmüşlerdi. Onlar konağa geldikleri gün Mustafa'm ve Hazar abim bir iş için iki günlüğüne Diyarbakır'a gitmişlerdi. Kızlar onları hiç görmedikleri için tanımıyorlardı. İki gün sonra Mustafa'm ve Hazar abim bize sürpriz yapmak için mutfak tarafından spor kıyafetlerle konağa girdiklerinde kızlar bunları yabancı sanmışlardı. Sebzeleri yıkadıkları suyu Mustafaların üzerine döktüklerinde avluda kocamın bağırması duyuldu. Mutfak tarafına koşarak geçtiğimizde bizimkiler gülerken, kocam ve ölüm Hazar'ın karşısında yaprak gibi titreyen kızların yanına geçerek onları mutfaktan uzaklaştırmıştım . Durum anlaşılınca kızlar Mustafa ve Hazar abimden özür dilerken Mustafa'nın gülerek '' benim ordu gibi korumaya ihtiyacım yok böyle dört tane adamım olsun, kimse bana bir şey yapamaz ''dediğinde herkes gülmüştü. Kızları konakta herkes severken, bir tek halalar ve helin hiç sevmemişti. Kızlara bir şey diyecek olduklarında kızlar alta kalmayıp Helin ve Halalara laf sokmasına herkes bıyık altından gülüyordu.

DELİ VE ASİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin