Free • (Harry Styles)

By holystylesx

86.8K 4.7K 1.7K

She had demons with her. He became hell to find a place for her demons. More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
knock knock

14.Bölüm

2.2K 118 37
By holystylesx

Kapıyı var güümle çarparak ufak evimizden içeri girdiğimde, Shelby ve Julia elbette beni bu kadar erken beklemiyordu. Sonuçta evden çıkmadan önce ümitlerimiz benim Harry'yle konuşmam ve aramızdaki sorunların hallolması yönündeydi.

"S?" Ben hışımla koridoru geçip merdivenlere yürürken Julia arkamda belirdi. Onlara ne cevap vereceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Olan biteni anlatmak kolaydı. Söyleyeceklerini tahmin etmek de öyle. Harry'ye küfredecekler, benim haklı olduğumu vurgulayacak ve Harry'ye tekrar söveceklerdi ama içimdeki küçük aptal parça bunun olmasını istemiyordu.

Harry muhtemelen hala o kızı yiyordu ama ben ona toz konduramıyordum.

"Sarah, onun yanına gittin değil mi?" Harika. O kadar çabuk dönmüştüm ki gidip gitmediğim sorgulanıyordu.

"Hıhı." Yüzümü onlara çevirmeden ve kafamı yerden kaldırmadan cevap verdim. Ağlamazdım değil mi? Ortada ağlayacak ne vardı? Harry benim hiçbir şeyim değildi ki.

"Yüzüme bak. Bu sefer odana kapanmıyorsun Sarah. Bizi salak yerine koyup mağarana dönmene izin vermiyorum." Shelby'nin sesi gerçekten çok sert ve kararlıydı. O anki savunmasızlığımla sözünü dinledim ve ikisiyle birlikte salona döndüm.

Aynen onların istediği gibi karşılarına oturup olan biteni anlattım. Julia ağladÃı. Shelby öfkesinden etrafa birkaç süs yastığı fırlattı. Jayden ve onunla olan ilişkimin bulunduğu nokta hakkında konuşuldu. Kafam dağıtıldı. Eski neşeli anılardan bahsedildi. Shelby'nin eski erkek arkadaşlarıyla dalga geçildi. Gecenin sonunda keyfim azıcık olsun yerine gelmişti.

Her şey iyiydi hoştu ama üzerimdekileri çıkarıp kendimi yatağıma attığımda gözümün önüne gelen son şey, yine o tanıdık bir çift yeşil gözdü.

*

"Juliaaaaaaa!" Uykum ne zamandan beri kapı ziline uyanacak kadar hafifleşmişti bilmiyordum.

"Sheeeeeelb!" Çatallaşmış sesimle asla uyanmayacaklarını bile bile ciyaklamayı kesip kalksam daha mı iyi olurdu?

"Lanet olsun!" Homurdanarak yerimden kalktım ve üstüme ince bir sabahlık geçirip kuş yuvasına dönmüş saçlarımı ellerimle yatıştırmaya çalıştım. Sarsak adımlarla merdivenleri inip kapının kilitlerini açmaya başladığımda saat 5.35'i gösteriyordu. Kim birinin evine bu saatte ziyarete gelirdi?

Kilitlerle uğraşmayı bitirip kapıyı araladığımda sorumun cevabı şişmiş gözler, karmakarışık saçlar ve bembeyaz bir suratla karşımda dikiliyordu işte.

"Günaydın." Kelimeler kendine has aksanıyla, sanki mümkünmüş gibi eskisinden de yavaş bir şekilde mükemmel dudaklarından döküldü.

"Günaydın?" Berbat görüntüsü beni hiç etkilememiş gibi nötr bir sesle cevap verdim. Her ne kadar onu kollarımla sarmak istesem de dün gece gördüklerimi unutamıyordum.

"Ben, dün gece... O kız... Niall dedi ki..." Kelimeleri feci şekilde yutarak konuşuyor ve başladığı tüm cümleleri eksik bırakıyordu. Elimi havaya kaldırarak susmasını işaret ettim.

"Ne geveliyorsun Harry? Sabahın köründe neden buradasın?" Acıyla yüzünü buruşturdu. En ufak bir sesin bile başının çatlarcasına ağrımasına neden olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Niall dün gece bize geldiğini söyledi, ben, ben hiçbir şey hatırlamıyorum, üzgünüm." Aramızda bir sessizlik oldu.

"Girebilir miyim?" Derin bir nefes vererek tekrar konuituğunda sabahın soğuğunda hala kapıda durduğumuzu fark ettim. Gönülsüz davranmaya çalışarak gözlerimi devirdim ve geçmesi için kapıyı daha da araladım.

Pek de dengeli olmayan adımlarla içeri girdiğinde ona yardım etmeme gerek olup olmadığını düşündüm. Sarhoş gibi durmuyordu ama tamamen ayık da sayılmazdı. Muhtemelen kızla işi bitip biraz kendine geldiğinde Niall ona minik ziyaretimden bahsetmiş olmalıydı. Beni etkileyense kalkıp kapıma kadar gelmeye zahmet etmesiydi.

"Kahve ister misin? Ya da ağrı kesici?" Dayanamayıp koluna girdim. Ağırlığını paylaşabilmem mümkün gözükmüyordu ama en azından düz bir çizgide yürümesine yardımcı olabilirdim.

"Advil?" Salondaki ikili koltuğa pat diye kendini atıp belli belirsiz mırıldandı. Kafa sallayarak karanlık mutfağa yürüdüm. El yordamıyla bir bardak su doldurup masanın üstündeki ilaç kutusundan bir tane Advil aldım. Geri döndügümde Harry boylu boyunca uzanıyordu. Uzun bacakları koltuğun ucundan sarkıyordu ve gözleri kapalıydı. Bir an sızmış olabileceğini düşündüm ama ayak seslerimi duyunca gözlerini kırpıştırıp kafasını bana çevirdi.

Konuşmadan ona doğru yürüdüm ve kahve sehpasına, tam karşısına oturdum. 

"Teşekkür ederim." Sessizce, ağrı kesiciyi ve bardağı dudaklarına götürüşünü, suyu yutarken adem elmasının oynayışını, ıslak dudaklarının parlayışını, yüzüne düşen birkaç dağınık perçemi izledim. Büyülenmiş gibiydim.

"Beni o şekilde gördüğün için üzgünüm." Ben onun yüz hatlarını incelemeye devam ederken konuştu. Tanrı biliyordu ki ben daha çok üzgündüm.

"Ben, şey, son birkaç gündür beni bayağı bir havaya soktun ve benim... Sevgilim yok ve bazen... Bazı fiziki ihtiyaçlar... Bilirsin işte." Omuz silkti ve bitkince gülümsedi. Bahsettiği şey bana nedense hiç de komik gelmiyordu.

"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Bana bir bağlılık sözü vermedin. Birilerini düzmek için benden izin alman gerekmiyor." Sözünü keserek elinden bardağı aldım ve ayağa kalkarak tekrardan mutfağa yöneldim. O kadar çok uykum vardı ki nasıl olup da düzgün cümle kurabildiğime şaşırıyordum.

"Bir şey bilmek ister misin?" Aniden sesini tam arkamda duymamla irkildim. Sinsi şey nasıl da ses çıkarmadan peşimden gelmişti? Daha demin sendelemiyor muydu o?

"Pek sanmı-" İtirazıma aldırış etmeden vücudunu hafifçe bana dayadı. Kollarını arkadan omzuma dolayıp kulağıma fısıldadı.

"Her saniyesinde seni hayal ettim." Nefesi ve kıyafetleri alkol kokuyordu. "Onun yerinde senin olmanı istedim." Gözlerimi sımsıkı kapatıp tepki vermemeye çalıştım.

"Harry. Leş gibi kokuyorsun." Burnundan gürültüyle nefes vererek güldü.

"Biliyorum." Yüzünü omzuma bastırarak bir süre öylece durdu. Ondan çekinmiyordum. O kadar bitkin gözüküyordu ki büyük ihtimalle itelesem kıç üstü yere yapışırdı.

"Özür dilerim." Omzumun, üzerimdeki sabahlıktan açıkta kalan kısmına küçük bir öpücük kondurdu. "Sana öyle dediğim için." Bir öpücük daha. "Senin hakkında öyle düşünmüyorum." Bir tane daha. Ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum.

"Ağzını benden uzak tut Harold, nerelerde dolaştığını dün gece gördüm." Tekrar güldü ama geri çekilmedi. Vücudumun üst kısmını geriye doğru atarak onu iteledim. Aynı tahmin ettiğim gibi fazla güçlük çıkarmadan benden uzaklaştı. O geriye doğru çekilirken kollarının arasıdan sıyrılıp tekrar salona döndüm.

"Beraber uyuyabilir miyiz?" Ani sorusu karşısında donup kaldım. Sabahın beşinde yarı sarhoş kapıma gelip benden özür dileyip beraber uyumak istediğini mi soruyordu? Bunlar gerçekten oluyor muydu yoksa rüya mı görüyordum?

"Harry saçmaladığının farkında mısın?" Ciddiyetimi muhafaza etmeye çalışıyordum ama o bana yemyeşil gözleriyle yavru kedi bakışları atarken bu kolay olmuyordu.

"Lütfen? Başım çatlıyor, çok yorgunum ve tüm paramı az önce taksiye harcadım." Durumunu dramatize etmek için parmak uçlarını şakaklarına bastırdı. Kollarımı göğsümde kavuşturup düşündüm. Ona neden kızgın kalamıyordum?

"Duş aldın mı?" Göğsümde birleştirdiğim kollarımı yenilgiyle çözdüm.

"Ne?" Anlamamazlıktan mı geliyordu yoksa bu saatte kafası mı yavaş çalışyordu?

"Üstüde kadının birinin vücut sıvılarını hala taşıyor musun yoksa duş aldın mı?" Son derece sinir olmuş bir ses tonuyla sorumu tekrarladım. Harry bir süre boş boş suratıma baktı, sonrasında küçük bir kahkaha attı. Son on dakikada belki yüzüncü kez gözlerimi devirdim.

"Almadığımı söylersem beni kovacak mısın?" Utangaç bir şekilde sırıttı. İğrenmem gerektiğini biliyordum ama gamzeleri gözükünce ona tavır yapmak mümkün olmuyordu. Gözlerimi onunkilerden kaçırıp omzunun üstünde bir yerlere sabitledim. Bu haliyle yatağımda uyuyabileceğini sanıyorsa fena halde yanılıyordu.

"Hayır, banyoyu göstereceğim."

*

Harry sıcak suyun altında ne olduğunu çıkaramadığım bir şarkıyı mırıldanırken çekmecelerimi alt üst edip ona boxer görevi görebilecek lastikli bir şort ve bedenine uyabileceğini düşündüğüm bosbol beyaz bir tişört çıkardım. Yatağın üstüne, sırtım banyo kapısına dönükk bir şekilde oturdum. Harry çıplaklık konusunda fazlasıyla rahat ve özgüven sahibi olabilirdi ama kendime de bir saygım vardı.

Birkaç dakika dakika sonra su sesi kesildi ve bir süre saç kurutma makinesinin uğultusunu dinledim. Ardından kapı açıldı ve Harry'nin yumuşak kahkahasını duydum.

"Yatağın üstündekileri giyinebilirsin." Ona dçnmeden düz bir sesle konuştum.

"Sen de yüzünü bana dönebilirsin."

"Aksini tercih ediyorum?" Giyinmesine yetecek bir süre bekledikten sonra ona döndüm. Suyun sıcaklığı yüzünden yanakları pembeleşmiş, yeni kurutulmuş saçları hafifçe kabarmıştı. Vücudundan odaya nefis bir vanilya kokusu yayılıyordu. Belli ki duş jelimi kullanmıştı. 

"Bu gerçekten iyi geldi." Derin bir nefes alarak yatağıma uzandı. Debelenerek örtülerin altına girdikten sonra tek kolunu kaldırıp elini sırtımda, kürek kemiklerimin üstünde, dağınık saçlarımın arasında gezdirdi. Bundan zevk almadığımı söylemek kocaman bir yalan olurdu. Son olarak, bileğimi kavrayıp beni yumuşakça yanına yatırdı.

"Seni özledim." Alayla güldüm.

"Hayır özlemedin." Sırtımın ona dönük olmasını bir avantaja çevirerek göğsünü bana bastırdı. Kıpırdanarak ondan uzaklaşmaya çalıştığımda güçlü kolunu belime sıkıca doladı.

"Aklım neredeydi bilmiyorum." Dudaklarını enseme bastırdı ve vücudumdaki tüm tüylerin diken diken olduğunu hissettim.

"Kendimi sana nasıl affettirebilirim?" Bacağını bacaklarımın arasına ittirdi. Elimde olmadan kendimi ona doğru sürterek iç geçirdim.

"Bana cevaplar verebilirsin." Ensemde oyalanan dudaklarını bu sefer boynuma doğru kaydırdı. Hiç adil oynamıyordu.

"Uyuşturucu satıyorum." Eliyle boynumdaki saçları iteledi. "Öyle düşündüğün kadar tehlikeli biri değilim." Güldü. "Esas adamdan alıp üniversitedekilere ulaştıtrıyorum. Partilerdeki ayyaş bağımlılara falan satıyorum." Tekrar güldü.

"Tanrı aşkına neden gülüyorsun?" Huysuz huysuz konuştum. Bana karşılık olarak karnımın üstünde hareketsiz duran elini hafifçe göğsüme doğru hareket ettirdi. Tepki vermemek için alt dudağımı sertçe ısırdım.

"Çünkü abartıyorsun."

"Ben mi abartıyorum?" Hayretle karşılık verdim. "Zulanı bulduğumdaki tepkin, işte abartı oydu." İşe yaramayacağını bile bile onu ittim.

"Öfkeliydim."

"Ben de şimdi öfkeliyim." Cevap vermedi. Tanrı aşkına cidden öfkeliydim.

"Ya yakalanırsan Harry? Hapiste çürümeye çok mu meraklısın?" Kafamı biraz olsun ona döndürüp sordum. "Peki bağımlı mısın? Kendini kontrol edebiliyor musun?"

Tanrı aşkına neden annesi gibi hesap soruyordum?

"Sarah, bunları konuşmanın sırası değil, uyumak istiyorum." Bitkin bir sesle mırıldandı.

Saat altıya geliyordu, birkaç saat sonra okulda olmam gerekiyordu, gözkapaklarımın üstüne adeta dünyanın yükü binmişti ve bu gÃüzel bir fikir olabilirdi.


Continue Reading

You'll Also Like

156K 14.1K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
19.9K 2.1K 11
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
641K 69.9K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
36.2K 1.9K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...