22.Bölüm

2K 98 42
                                    

"I find it hard to say bye bye.. Even in the state of you and I. And how can I refuse? Yeah you rid me of the blues even since you came into my life." The 1975 - Medicine

***

"Beni geriyorsun." Harry çatık kaşlarının iyice şirinleştirdiği suratını bana doğru çevirip konuştuğunda kendime engel olamayarak, şişik yanaklarının hareketlerini yarım saattir izleyen ben değilmişim gibi kıkırdadım.

"Ama çok tatlısın, yani dilini öyle yapınca-" Cümlemi tamamlayamadan bir kahkaha daha patlattım. Harry huysuz huysuz homurdanarak mısır gevreğiyle dolu kaşığı tekrar ağzına götürürken tabağımı alıp bulaşık makinesine koydum. Harry bir tabakla doymayıp ikicisini yemekle meşgulken oyalana oyalana tezgahı toplamaya başladım. Pankek yapmak bir defaya mahsus bir şeydi ve Harry'nin de üşengeçliği tutunca mısır gevreğiyle yetiniyorduk.

"Günaydın çocuklar." Buzdolabının fazlaca dolu kapağına süt kutusunu sıkıştırmaya çalışmayı bırakıp kapıdan tarafa döndüğümde üzerinde sadece bir tişörtle yataktan yeni kalkmış bir Shelby'yle karşılaştım ve gözümün ucuyla Harry'yi süzdüm. Tepkisini merak ediyordum.

"Günaydın." Harry dişlerini göstermeden gülümsedi. Shelby, Harry'nin burada olması son derece normal bir şeymiş gibi rahat tavırlarla masanın etrafından dolaşıp yanıma gelirken derin bir nefes aldım.

"Günaydın Shelb." Shelby kalçasını kalçama hafifçe vurarak beni kenara itti ve loymayı zar zor başardığım süt kutusunu pat diye geri çıkardı. Yanağının içini ısırıyor olmasına rağmen dudaklarındaki sırıtışı saklayamıyordu ama tek laf da etmiyordu. Kutuyu çıkarıp tezgaha koydu, bileğindeki lastikle saçlarını tepesinde topladı.

"Terapi nasıldı?" Tabak almak için dolaba uzandığında üzerindeki tişört yukarı sıyrıldı ve saçma bir panikle arkasına geçip misafirimizin uygunsuz bir görüntüyle karşılaşmasına engel oldum. Shelby ne yapıyordu ve bana ne oluyordu?

"Her zamanki gibi?" Tiz bir sesle cevap verdim ve Harry'ye baktım. O hala yüzündeki kurbağa gülümsemesiyle tabağındakileri dürterken, kucağına atlayıp tüm suratını öpücüklere boğma isteğime karşı koyarak masaya geri oturdum.

"Hm, naber Harry? Hoş geldin bu arada." Shelby yemeğini hazırlayıp benim sağıma, Harry'nin de karşısına gelecek şekilde oturup tabağına yumuldu.

"İyi, hoşbulduk." Harry kafasını birkaç saniyeliğine kaldırıp sonra tekrar önüne odaklandı ve önündeki birkaç dakika boyunca ikisinin ağzından gelen kıtırtılardan başka bir ses çıkmadı. Ortada rahatsız edici bir durum yoktu ama yine de bir şeyler konuşulması gerekiyormuş gibi hissediyordum.

"Ee, bugün ne yapıyorsun?" Dirseklerimi masaya dayayıp çenemi birbirine kenetlediğim ellerimin üstüne yerleştirdim ve gözlerimi Shelby'ye diktim.

"Hiç, gezerim biraz. Geçen gün gördüğüm şu montu da alırım belki. Siz ne yapıyorsunuz?" Bakışlarımı Harry'ye çevirip cevabı onun vermesini bekledim. Onun yerine konuşmak istemiyordum.

"Biz? Evet, biz. Biz evdeyiz?" Bir süre şapşal şapşal kekeledikten sonra temkinli bir sesle konuştu. Ne söylediği ya da ne yapacağımız hakkında hiçbir fikri yoktu ve bu kafası karışık hali onu inanılmaz derecede tatlı gösteriyordu. Shelby gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp başını önüne eğdi. Aklından geçenleri anlamak için konuşmasına ihtiyacım yoktu. Harry'yi utandırmamak için bir şey demiyordu ama içinden bu salak halimizle fena halde alay ettiğin anlamam zor değildi.

"Evet evdeyiz." Sıcak bir şekilde gülümsediğimde Harry gözle görülür bir şekilde rahatlarken masanın altından elimi dizine koyup hafifçe sıktım. Günü evde, onunla birlikte geçirmekten daha güzel bir fikir düşünemiyordum.

Free • (Harry Styles)Where stories live. Discover now