DEVRİM KADINI

By Asli_Han1453

2.7M 142K 27.8K

Sevmekten yorulur mu insan? devrim kadını. |bir eylül gecesi yazılmaya başlandı.| "Sevmek, bir adama ancak b... More

giriş |sevmekten yorulur mu insan|
devrim kadını | Demir Eksikliği
devrim kadını | Göz Bebeğim
devrim kadını | Bir Tanem
devrim kadını | Kalbimin Merkezindesin
devrim kadını | Özleyeceğim
devrim kadını | Gidişine Bitişler
devrim kadını | Seni Seviyorum
devrim kadını | Kavuşmalarımıza Yârim
devrim kadını | Demir'in Yürek Yangını
devrim kadını | Benim Hatun
devrim kadını | En Güzel Gecem
devrim kadını | Aşkın Zehrolmuş Bana
devrim kadını | İlk Kıvılcım
devrim kadını | Sarıl Bana
devrim kadını | Kızıl Güvercin
devrim kadını | Sen Bilmezsin
devrim kadını | Veda Busesi
devrim Kadını | Canımın İçi
devrim Kadını | Kıymetlim Bana Geri Dön
devrim Kadını | Kıskanç Kadınım Benim
devrim kadını | Ah Yalan Dünya
devrim kadını | Siyah Gül, Mâtem
devrim kadını | Kalbim Kırıldı
devrim kadını | Ölüm Soluğu
devrim kadını | Acıtan Hisler
devrim kadını | Ansızın Aşk
devrim kadını | Canım
devrim kadını | Seninle Bir Ömür
devrim kadını | Rüyam
devrim kadını | Sana Tutuldum
devrim kadını | Hep Bana Gel
devrim kadını | Kalbim İspatım Olsun
devrim kadını |Vuslat Ateşi
devrim kadını | Öfke Harbi
devrim kadını | Demir'in İmtihanı
devrim kadını | Hatalarına Bir Nilüfer
devrim kadını | Kalbine Sürgün
devrim kadını | Yeni Bir Müjde
devrim kadını | Final Part I
devrim kadını | Final Part II
devrim kadını | Final Part III
devrim kadını | Finale Son 1
Özel Bölüm | Devrim Kadını
Özel Bölüm II | Devrim Kadını

FİNAL

65.9K 2.6K 1K
By Asli_Han1453

DEVRİM KADINI

|Çok Sevmek Yasaklanmalı|

Onun göğsü bana bu dünyada güven veren tek sığınaktı.

🖤

Güneş kızıl ışıklarını, grimsi bulutların ardından çekip alırken, gece tüm heybetiyle gökyüzünü kuşatmıştı. Pencereden buğulu camın arkasından izlediğim alacakaranlık hava kasvetli bir örtüye büründüğünde göğsümde birleştirmiş olduğum kollarımı yavaşça serbest bıraktım.

Dakikalardır aynı noktaya bakmaktan kamaşan gözlerimi birkaç kez kapayıp açtığımda, odağımı kaplayan o bulanık görüntü yavaşça kayboldu. Bileğimde iç tarafa dönmüş olan ince, taba renkli deri kordonu olan saate baktığımda Demir'in gelmesine beş dakikadan daha az kaldığını gördüm.

Bakışlarım kolumdaki saatin akrep ve yelkovanı arasında mekik dokurken, bahçe kapısının otomatik olarak açıldığını işittiğimde ışık hızında oraya yönelttim gözlerimi.

Siyah spor araba bahçeye girerken heyecanlı bekleyişim sona ermişti. Henüz birkaç saattir göremediğim ancak burnumda tüten kocamı kapıda karşılamak üzere adımlarımı oraya yönlendirdim. Koridora ulaştığımda Halime hanım'ın çoktan kapıyı açarak Demir'i içeriye buyur ettiğini gördüm. Dudaklarım hüzünle büküldü.

İki kez düşük tehlikesi atlatmıştım ve bu yüzden ev işlerinde bana yardımcı olması için yardımcı almıştık. Yaklaşık dört aydır bizimleydi.

Demir üzerindeki lâcivert kaşe kabanını çıkarırken bakışları beni buldu. Yüzündeki durgun ifade beni görür görmez silindi. Ondaki etkim gururumu okşuyordu. Takımının kumaş ceketini de çıkardığında beyaz gömleğiyle göz kamaştırıcı bir şekilde bana doğru ağır adımlarla yürüdü. Halime hanım bizi yalnız bıraktığında Demir'in güven veren kaslı kollarının arasına girdim. "Hoş geldin, Demir," dedim özlem kokan sesimle.

Dışarıdan geldiğinden buz gibi olan elini kazağımın altına sokunca kıkırdayarak daha çok göğsüne sindim. "Çok hoş buldum," Kalın dudaklarını başımın her yerine değdirerek özlem gidermeye başlamıştı. İnce bileklerimi geniş gövdesine dolayarak çenemi göğsüne bastırdım. Kirpiklerimin altından onun yakışıklı yüzünü izlemeye başladım. Başını eğerek çenemi gövdesinden ayırdı.

Belimden destekleyerek beni kucağına aldı. Bacaklarımı belinin iki yanından çarprazlama olarak bağlamıştım. Merdivenlerden üst kata ağır ağır çıkarken, "Neler yaptın bugün?" diye sordu.

Boynundaki ellerimi sıklaştırarak yüzlerimizi yaklaştırdım. "Seni özledim," dedim iç çekerek. Burnunu burnuma sürttü. "Ne kadar?" diye sordu oyunbaz bir sesle. Dudağımı büktüm. Bakışları oraya düştü. "Çok," dedim dişlerimi göstererek gülümserken. Yanağıma dudaklarını değdirdi. "Bende seni güzelim,"

Odamıza girdiğimizde beni kucağından indirmeden yatağa oturdu. "Yolunu gözlüyordum," dedikten sonra kravatını yavaşça boynundan sıyırdım. "Seni kapıda karşılamak istemiştim ancak Halime hanım benden önce davrandı,"

Yanağımı hafifçe okşarken, "Yarın sen karşılarsın," deyip göz kırptı.

Gömleğinin düğmelerini iliklerinden ayırırken o yalnızca beni seyrediyordu. "Yorgun görünüyorsun," diye mırıldandım.

Gömleğinin düğmelerinin tamamını açtığımda yavaşça omuzlarından sıyırmama yardım etti. "Biraz yoruldum," ellerimi başının iki yanına koyarak dudaklarından öptüm. "O zaman yürüyüşe çıkmayalım,"

Düzenli olarak her gün akşam üzeri yürüyüş yapmaya başlamıştık. Hareket etmediğimde ayaklarım şişiyordu. Doktor bu yürüyüşlerin bebeğe iyi geleceğini söylemişti. Demir bu yüzden işten erken gelerek benimle yürüyüş yapıyordu.

Salık bıraktığım saçlarımı omuzlarımın gerisine ittirdi. Yüzüm açıklığa kavuştuğunda büyük ellerini yanaklarıma koydu. "Yürüyelim, o kadar yorgun değilim. Hem sıkılmışsındır akşama kadar evde,"

Omuzlarımı silkeledim. "Seni görünce geçiyor,"

Alnımdan öptü. "Benim yorgunluğumda sen gülümseyince silinip gidiyor,"

Başımı omzuma yatırdım. "Hazırlanayım mı o zaman?" diye sordum. Ellerimi çıplak göğsüne koymuştum. Eğilip dudaklarımı kavradı. Uzunca öptü. Öpüşüne midemden oluk oluk akan kelebek sürüleriyle karşılık verdim. Her dokunuşunda sanki ilkmiş gibi heyecanlanıyordum. Bu harika bir hissiyattı. Geri çekildiğinde kızaran dudaklarını yaladı. "Hadi hazırlan," sersemce başımı salladığımda tek kaşını kaldırarak bu hâlime güldü. "Hâlâ heyecanlanıyorsun?" dedi tasdiklemek istercesine. Nemlenen dudaklarımı ısırdım. "Oluyor işte öyle arada," derken ensemi kaşımıştım. Burnumun ucuna ufak bir öpücük kondurdu. "Güzel karım benim," kucağından isteksizce kalktım.

Demir üzerini değiştirdi. Bende bacaklarıma kalın bir tayt geçirdim. Kalın yün kazağın eteklerini düzelttim. Montlarımızı giydikten sonra dışarı çıktık. Kar durmuştu. Dünden bu yana şiddetle yağmış ve her yeri beyaz örtü kaplamıştı. Şapkam gözümü kapatınca eldivenli ellerimle geriye itekledim.

"Bebeğimiz doğunca üçümüz birlikte yürürüz burada," dedim bakışlarımı yanımdaki kocama tutarak. Sözlerimin akabinde yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. Kehribar irisleri yüzümü buldu. "Hele bir doğsunda,"

Demir elimi avcuna alarak yavaş bir tempoda yürümemizi sağlıyordu. Arada ellerimi avcuna hapsedip nefesiyle ısıtıyordu. Başımı göğsüne koydum. "Demir," dedim kısık çıkan sesimle. Belimi saran kollarıyla beni sıkıca bedenine yasladı. "Göz bebeğim?" dedi beni bekletmeden. "Sence kız mıdır yoksa oğlan mı?"

Burnuyla şapkanın alnıma değen kısmını eşeledi ve oluşan boşluğa dudaklarını bastırdı. "Bilmem, senden gelecek olan her şeye razıyım ben,"

Kocaman bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Çenemi geniş ve kaslı göğsüne bastırarak yüzüne baktım. Yakışıklı suratında memnun bir ifade yer edinmişti. Yanağıma çıkan eliyle tenimi okşadı. "Ama illa bir cevap bekliyorsan, oğlumuz olacağını hissediyorum."

Heyecanla atıldım. "Bende," deyip atkıyı dudaklarımdan çektim. "Dün gece rüyamda gördüm. Senin gibi yakışıklı bir oğlan çocuğu kucağımda mışıl mışıl uyuyordu,"

Yanağımdaki eli yavaşça çenemi buldu. Eğilip dudaklarımı öptü. "Sağlıklı olsun, gerisi mühim değil,"

Yarım saat kadar yürümüş ve evimize dönmüştük. Hava soğuktu ve kar yağmaya başlamıştı.

İkimizde sıcak bir duş alarak yemek için aşağıya indik. Halime hanım mükellef bir sofra kurmuştu. El lezzeti çok iyiydi. Dört aylık olan bebeğimiz kendini belli eder olmuştu. Karnım şimdiden şişmişti. Boyumun dezavantajı da vardı tabii.

Yeme düzenim düzelmişti. Kendimi tutamaz olmuştum. Canım sürekli bir şeyler çekiyordu. Demir bundan oldukça memnundu. Kilo almak canımı sıksada bebeğin sağlığı her şeyden daha önemliydi. Arada hormonlar yüzünden kendimi kaybettiğim oluyordu.

Masaya geçtiğimizde Halime hanım çorbaları servis etmişti. Yemek kokularını aldıkça midemin kazındığını hissettim. İştahla çorbayı içtim. Dakikalar içinde kasenin dibini görmüştüm. Doymanın verdiği rahatlıkla arkama yaslandığımda yüzündeki güzel bir gülümseme ile beni izleyen kocama alt dudağımı ısırarak baktım.

"Çok hızlı yedim yine," dedim suçlu gibi. Çenesini yasladığı elinden ayırdı. "Afiyet olsun, göz bebeğim," elimi tutup avcumdan öptü. "Senin böyle iştahla yemen beni mutlu ediyor," tebessüm ettim.

Halime hanım ana yemeği de servis ettiğinde menümüzün zenginliğiyle midem bayram etmişti. Afiyetle tabağın dibini sıyırdım. Bebeğim beni yürüyen bir fıçıya çevirmeseydi bari.

"Yarın misafirimiz var," Demir'in geriye yaslanırken söylediği şeyle merakla ona çevirdim bakışlarımı.

"Kim?"

"Yağız Mir gelecek,"

"Kesin dönüş mü?"

Cıkladı. "Küçük bir kaçamak,"

"Misafir odasını hazırlatırım,"

"Olur güzelim,"

Suya uzanarak içtim. Demir yoğurt kasesini önüme bıraktığında somurttum. "Doydum desem,"

"Beni bağlamaz desem,"

"Çok kötüsün,"

Burnumu sıktı. "Öyleyim, bu kötü adam seni yemeden yoğurdunu bitir,"

Süt ve süt ürünlerina karşı fazlasıyla hassaslaşmıştım. Midemi bulandırıyordu. Doktor ısrarla süt içmemi ve yoğurt yememi tembihleyince Demir her gün gözetim altında zorla yediriyordu.

Kendimi sıkarak yedim. Midem bulanmaya başladığında son kaşığı ağzıma almıştım. Dikkatli bakışları bende olan kocama yüzümü buruşturarak baktım. "Oldu mu?" dedim kızgınca.

Gözlerindeki muzip pırıltılarla sandalyeme uzandı. Beni sandalyeyle birlikte kendine çekerken şaşkınca ona bakıyordum. Bu yetmemiş olacak ki belimden tuttuğu gibi bacağına oturttu.

"Oldu," derken alınlarımızı birbirine yaslamıştı. Dudaklarıma küçük öpücükler kondurmaya başladı. Tavır yapmam gerekiyordu ama benim. Derinleşen öpüşüne karşılık verirken salona giren Halime hanım'la utançla Demir'den uzaklaştım.

Benim gibi kadıncağız da kıpkırmızı kesilmişti. Başı eğik bir şekilde duruyordu. Demir'in kucağından hızlıca kalktım.

Elimi nereye koyacağımı bilemez bir şekilde ayakta dikili kalmıştım. Demir rahat bir tavırla sandalyesinden kalkarak elimden tuttu.

"Masayı toplayabilirsiniz, elinize sağlık," dedi beni oturma grubuna doğru çekiştirirken.

"Afiyet olsun Demir bey, Beren hanım," demişti arkamızdan.

Kadının görüş açısından çıktığımızda koltuğa yayılarak oturmuş ve elindeki kumandayla kanalları gezen kocama kızgınca baktım.

"Ne kadar rahatsın sen ya!?"

Ağırca yüzünü bana döndü. Dizlerimin üzerinde doğrulmuş ona kötü bakışlar atıyordum. Gözleri arkamızdaki noktayı buldu. Ardından belimin arkasına kolunu sararak sırtımı koltuğun yumuşak yüzeyiyle buluşturdu. Kendisi de bedeniyle bana kapan oluşturmuştu.

"Şu anki gibi mi?" dedi eğlenen sesiyle.

Yutkundum. "Evet. Evde sadece ikimiz yokuz artık, biraz daha dikkatli olmalıyız,"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Konuşurum bir daha biz çağırmadan yanımıza gelmez. Burası bizim evimiz Beren. Özelimizi burada da yaşamayacaksak, nerede yaşayacağız."

Haklı olduğu için üstelemedim.

Burnumun ucunu öptü. "Akşama kadar şu kokun," deyip burnunu tenime sürttü. Dudaklarını yanağıma temas ettirip geri çekti. "Tenin burnumda tütüyor, çok özlüyorum," ince bileklerimi boynuna doladım. Dudaklarımı sakallarının üzerinden yanağına bastırdım. "O yüzden evimizdeyken hiç kimse seni sevmeme engel olamaz,"

Yavaşça doğrulduğunda beni de kolunun altına çekti. Birlikte televizyon izlemeye başladık.

🖤

Yanağımdaki yumuşak ve ıslak baskıyla gözlerim aralandı. Demir baş ucuma diz çökmüş yanağımı öpüyordu. Dudaklarını tenimden çekerek öptüğü yeri okşadı. "Yağız Mir'i havaalanından almaya gidiyorum,"

Yatakta doğruldum. "Ben de kahvaltı için Halime hanıma yardım edeyim,"

Yanımdaki boşluğa oturdu. "Yorma kendini, bebeğimizi. Halime hanım her şeyi halledecektir,"

Başımı salladığımda karnıma eğildi ve usulca öptü. "Anneyi üzme olur mu canımın canı?"

Elimi yavaşça kaldırıp saçlarının arasına kaydırdım. Yumuşak saçlarını okşadım. "Hiç üzmüyor ki beni," dedim gülümseyerek. "Çok akıllı bir bebeğimiz var Demir,"

Kucağımdaki başını kaldırdı. Belimin arkasında doladığı koluyla mesafemizi azalttı. "Hep iyi olun,"

Alnımdan öptükten sonra gitti. Bende banyoya geçip ihtiyaçlarımı giderdim. Beyaz bir badi giyerek kot tulumumu giydim. Karnım bu şekilde biraz belirginleşse de bu görüntü beni rahatsız etmek yerine hoşnut etmişti. Saçlarımı iki yanımdan ördüm. Halka küpelerimi takarak alyansımı ve tektaşımı parmağıma geçirdim.

Aşağıya indiğimde ilk durağım mutfak oldu. Halime hanım beni görünce elindeki işi bıraktı. "Günaydın Beren hanım, bir şey mi istemiştiniz?"

"Günaydın, kolay gelsin. Sadece bakmaya geldim. Lütfen devam edin,"

Başını sallayarak işine devam ederken bende onu yalnız bırakarak salona geçtim. Şöminenin önündeki berjere oturarak beklemeye başladım.

Zil çalınca ayağa kalktım. Halime hanım da mutfaktan çıkmıştı bu sırada. "Ben bakarım, sen masayı hazırla lütfen," dedim Halime hanıma tebessüm ederek.

"Peki Beren hanım,"

Dış kapıyı açtığımda karşımda elinde küçük tekerlekli bir bavul ve bir sürü alışveriş torbasıyla Yağız Mir vardı.

"Hoş geldin," dedim gülümseyerek.

Torbaları Demir'in kucağına bırakarak bana sarıldı. "Hoş buldum," deyip geri çekildi. Bakışları karnıma düştüğünde şefkatle gülümsemişti. "Tebrik ederim,"

"Teşekkür ederim," deyip içeriye geçmesi için kapıdan çekildim. Demir kucağındaki torbaları portmantonun önüne bırakırken söylendi. "Üç gün kalacaksan ne bu torbalar,"

"Yeğenime ve annesine hediye aldım,"

"Ya," dedim hevesle. Benim bu hareketimle Demir kaşlarını çatarak konuştu. "Hiç sevinme, bana çocuğum için alışveriş yapmak yasak ama başkası alınca ya demek ha!"

Yağız Mir, "Kavganızı kahvaltıdan sonra etseniz, açım!" dedi.

Hemen Demir'den uzaklaştım. "Kusura bakma," dedim mahcubiyetle. "Kahvaltı hazır, ellerini yıkamak istersen banyo soldan ilk kapı," diyerek işaret ettim. Kulağıma eğildi. "Hamile olan sen misin yoksa Demir mi?"

Demir arkamızdan iğneleyici bir sesle konuştu. "Duyuyorum sevgili kardeşim!"

Yağız sevimsiz bir sırıtışla banyoya ilerledi. Demir belimden tuttuğu gibi beni yamacına çekti. "Demek Yağız'la bir olup beni çekiştireceksin," burnumun ucuna hafifçe parmağıyla vurdu. Başımı göğsüne bastırdım. "Bir tanecik kocamı kimseyle çekiştirmem,"

Göz kırptı. "Aferin, güzel karıma,"

Yağız Mir de gelince masaya geçmiştik. Halime hanımın yaptığı kıymalı ve patatesli börek çok lezzetli olmuştu. Yağız ve Demir iş konuşurken ben sessizce karnımı doyuruyordum. Bir şeyler yemek hobim haline gelecek diye korkmaya başlamıştım.

Demir yamuk bir gülümseme ile "Ee yok mu birileri hayatında?" diye sorunca merakla Yağız'a döndüm.

Bakışları beni bulunca, "Meraka bak," dedi. "Yemeğini bile bıraktı,"

Burnumun üstünü kırıştırdım. "Sende meraktan çatlatma da söyle!"

"Sizce olması mümkün mü?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"Niye olmasın ki?" dedim sakince.

Derince soluyup arkasına yaslandı. "Hayatımı intikama adamışken, hayatıma alacağım kıza haksızlık değil mi?"

Demir iç çekti. "Vazgeçsen bunları düşünmene gerek kalmayacak,"

Yağız keyifsizce konuştu. "Ben vazgeçsem o vazgeçmez. Birimizin soluğu kesilmek zorunda,"

Umarım bir kadın gelir ve seni tüm bu kötü düşüncelerden uzaklaştırır. O iyi bir adamdı, yalnızca fazlaca canı yanmıştı.

Konunun tatsızlığını fark ederek, "Uludağ'a gidiyoruz," dedi.

Şaşkınca, "Ne zaman?" dedim.

Demir elimi tutup üzerini okşadı. "Önceden plan yapmışlar güzelim. Annemler falan da gelecek, biz de gidelim mi?"

"Olur," dedim dört aydır annemlere ve hastaneye gitmek haricinde bir yere gitmediğimden iyice sıkılmıştım. "Ben o zaman bize giyecek bir şeyler hazırlayayım," deyip yukarıya yatak odasına çıktım. İkimize bir tane ortak kullanacağımız bir bavul hazırladım.

Yarım saate işlerimi halletmiştim. Benim aşağıya inmemle Demir giyinmeye çıkmıştı. O gelinceye kadar Yağız'la biraz sohbet ettik.

Demir gelince birlikte evden çıktık. Halime hanıma da biz yokken izin vermiştik. Arabanın içinde uyuşan ayaklarımdan kar botlarımı çıkardım.

Demir ilgisini bana verdi. "Ağrıyor mu?" diye sordu.

"Uyuştu,"

"Kucağıma uzat,"

Reddettim. "Yok birazdan geçer,"

Başını tasvip etmeyerek iki yana salladı. "Beren hadi güzelim dediğimi yap,"

Canıma minnetti. Kot pantolon giydiğim için rahatça bacaklarımı kucağına uzattım. Sırtımı da koltukta, pencereye doğru çarpraz konumlandırmıştım. Demir direksiyonu tek eliyle kavrarken ayak bileklerime sıcak parmaklarıyla masaj yapmaya başladı. Dokunuşları beni mayıştırıyordu. Gözlerimi yavaşça kapatırken başım geriye yaslanmıştı.

Tenime çarpan soğukla gözlerimi araladım. Demir'in kucağındaydım. Uyku mahmurluğuyla nerede olduğumuza baktığımda otele girdiğimizi fark ettim. "Uyuyakalmışım," dediğimde yoğun bakışları bana çevrildi. "Gece benimle ilgilenirsin artık, uykunu aldın," dediğinde başımı göğsüne saklamıştım. "Olur," demeyi ihmal etmeden yaptım bunu. Sakallarını yanağıma sürttü. "Bekliyorum," diye mırıldandı.

Otele girdiğimizde bizimkilerin lobide oturduklarını görmüştüm. Bizi görünce hemen ayağa kalktılar.

"Demir indirsene beni,"

Dikkatlice ayaklarımı yere bastırdı. Ona tutunarak uyuşan bedenimi açtım.

Annem ve babamla kucaklaşmıştım. Hazan kollarını iki yana açtı ve kocaman sırıtışıyla, "Yeğenimin annesi," deyip bana sarıldı. "Ne zaman geldiniz?" diye sordum.

"Şimdi geldik. Sizin arabayı görünce beklemek istedik."

Resepsiyondan önceden ayırtılmış olan odalarımızın giriş kartlarını aldık. Odaya girdiğimizde yorgunca kendini yatağa atan kocama sevgiyle baktım.

Yanındaki boşluğa oturup montumu çıkardım. "Masaj yapmamı ister misin?"

O da montunun fermuarını açıyordu. Sorumla bakışları beni buldu. "Yorulma, uyursam dinlenirim,"

Montunu çıkarmak için doğrulunca dizlerimin üzerinde yatağa çıktım. Onu omuzlarından iterek yatağa yatırdım. "Biraz söz dinle," deyip göz kırptım.

Ellerini belimin iki yanına koyduğunda amacının çoktan masajdan saptığını anlamıştım.

"Sadece masaj," dedim başımı omzuma yatırıp.

Tek kaşını kaldırdı ve serseri bir gülümseme ile dudakları aralandı. "Sadece masaj," derken beni tekrarlamış ancak masaj kelimesinin içindeki binbir manayı sezmiştim.

🖤

Akşam yemeğinden evvel odamızdan çıkabilmiştik. Demir kolunu omzuma sararak beni iyice kendine yapıştırdı. "Küs müyüz?" diye sordu güldüğü ses tonundan belli olurken.

Ona bakmadan konuştum. "Kandırdın beni,"

Asansöre bindiğimizde bizden başka kimsenin olmayışının verdiği rahatlıkla ellerini arkamdaki aynanın üzerine yerleştirdi ve üzerime bilindik kapanını kurdu. "Sadece bana masaj yapacaktın ve mutlu olan ben olacaktım. Ama biliyorsun ki ben yüce gönüllü bir adamım. İkimizi de mutlu ettim,"

"Ya ya," dedim alayla. "Güya buraya ailemizde vakit geçirmeye geldik. Saatlerdir odadayız,"

Yanağımı okşadı. "Biz yeni evliyiz,"

"Yaklaşık beş aylık,"

Burnumu sıktı. "Çok biliyorsun,"

Asansör durduğunda elimi tuttu. Yemek salonundaki bizi bekleyen ailemize doğru ilerledik. Hazan'ın imalı bakışlarını hemen fark etmiştim. Yanına oturduğumda dudaklarında sinsi gülümseme de belirmişti. Bizim gelişimizle garsona siparişler verildi.

Annem,"Nasılsın kuzum, bebek nasıl?" dedi.

"İkimizde iyiyiz anne," dedim gülümseyerek.

Babam, "Çok şükür," dedi. "Mide bulantıların azaldı mı?"

"İlk aylardaki kadar olmasada arada yokluyor,"

"Doğsada sevsek," diyen Deniz'e tebessüm ettim.

"Beş ay sonra inşallah,"

Demir yüzündeki gülümseme ile bana bakıyordu.

Bir adam gözleriyle bile nasıl sevebilirdi ki...

"Baban yine duramadı ve yürüteç aldı," diyen anneme döndüm.

"Ne yapayım, çok güzeldi. Hem torunuma da almayacaksam dede olmamın ne anlamı var ki karıcım," dedi Ömer babam.

"Demir'in kime benzediğini anladım," dedim keyifle.

Demir tabağındaki böldüğü etleri benimkine koyarken sırıtarak konuştu. "Babamın oğluyum,"

Hazan çenesini eline yaslamış bir şekilde konuşmaya başladı. "Bizde dün annemle alışverişte bebek mağazasına girdik kendimizi zor tuttuk. Öyle sevimli ki mini mini kıyafetler,"

"Cinsiyeti belli olmadığından almak istemiyorum ben," deyip yanımdaki adama baktım. "Demir'i tutamıyorum o ayrı,"

Demir çatalıma taktığı eti ağzıma uzatınca gözlerimi kocaman açıp çatalı elinden aldım. "Cinsiyetin rengi yoktur göz bebeğim," deyip göz kırptı.

Omuz silktim. "Olsun, boşuna almayalım. Belli olunca istediğimiz şekilde alırız, öteki türlü müsriflik olur,"

🖤

Yemekten sonra herkes odasına çekilmişti. Bende üzerime gecelik pijamalarımı giydim. Polar pijama sıcacık tutuyordu.

Demir biraz önce işi olduğunu söyleyip gitmişti. Onun gelmesini bekliyordum. Odanın kapısı açıldığında oraya yönelttim bakışlarımı. Elinde kocaman bir bardakta sütle odağıma girdiğinde yüzümü buruşturdum. Surat ifademi gördüğünde keyifli bir kahkaha attı.

"Bari burada yapmasaydın," dedim keyifsizce. "Hem bu saatte nereden buldun onu?"

"Otelin mutfağında bizzat ben hazırladım," deyip yanıma ulaştı.

"Demir bugün içmesem, hem çok iyi beslendim bugün. Sabah yumurta, zeytin, peynir üstüne bir kâse yoğurt yedim. Sütü yarın içerim,"

Cıkladı. "Olmaz,"

"Ama tadını sevmiyorum,"

"Bebeğimizin gelişimi için gerekli,"

Omuzlarım düşüverdi. Zayıf noktamdan vurmuştu.

"Yarın iki bardak içsem," deyip ellerimi önümde birleştirdim.

Dudakları kıvrıldı ve gülümsedi. "Bir bardağı zor içerken mi?"

Ofladım. "Lütfen kocacım,"

Yüzü yumuşar gibi oldu ancak ısrarla   bardağı elime vermişti. "Hadi bir tanem içiyorsun,"

Burnumu tıkayıp nefes almadan tek dikişte içtim. Öteki türlü kusardım. Ballı yapmıştı bir de. Bardağı ona geri verdim. Bardağı konsolun üstüne bıraktı. Gömleğinin düğmelerini açmaya başlarken ben de yatağa uzanmıştım. "Uykun mu geldi?"

Esnerken ağzımı örttüm. "Hemde nasıl,"

Gömleği kaslı bedeninden ayırırken hayranca onu seyrediyordum. "Spora gitme diyorsun bir de," deyince gözlerimi hemen çektim üzerinden. "Ağzını kapat," deyince hızlıca aralık duran dudaklarımı yumdum ve sinirle ona döndüm. Ukala bir sırıtışla altına bir eşofman giydi. Burnumun üzerini kırıştırdım.

Yatağın üzerindeki ince yorganı açtığında, "Bakarım kocam değil misin?" dedim kollarımı göğsümde kavuşturarak.

Alaylı bakışlarının yoğunlaşmasıyla yutkundum. "Bakma demedim,"

Bana dönük bir şekilde yatağa yarı uzanır pozisyonda oturdu. Dirseğini kırarak yastığa bastırmış ve yüzünü avcuna yaslamıştı. Baş ucumdaki abajuru kapattım. Başımı yastığa koyarak sırt üstü uzandım. Hala bakışları yüzümdeydi.

Elini karnıma koyunca kirpiklerimi geriye kıvırdım. "Annen, sinirlenmesine bile aşık olduğum çok güzel bir kadın bebeğim," dolan gözlerimi kapattım. Böyle konuşunca duygusallaşıyordum. "Konuşma böyle," dedim ağlak sesimle. Yanağıma sıcacık bir öpücük bıraktı. "Duygusal karım benim,"

"Seni ve bebeğimizi çok seviyorum," dedim kısık sesimle. Yanaklarımı sildi. " Eğilip yeniden yanağımdan öptü. "İyikimsin Beren..."

Sen de benim her şeyimsin.

🖤

Sabah kahvaltıdan sonra kayak yapılacak olan alana geçmiştik. Ben sadece izleyecektim. Demir bininci kez atkımı ve şapkamı düzeltti.

Burnumdan soluyarak ağzımdaki atkıyı çekiştirdim. "Açma, hasta olacaksın," deyince gözlerimi devirdim.

"Boğulacağım biraz daha sıkarsan,"

Göğsünü aldığı nefesle kabarttı. "Hasta olursan ilaç alamazsın,"

Başımı göğsüne vurdum. "Bir kez de haklı olma,"

Başımın iki yanından tutup yüzüme eğildi. "Öpecek yerin de yok," dedi gülerek ve şapkanın üzerinden alnımı öptü. Gözlerim dışında açık bir yerim kalmamıştı. "Lahana gibi sararsan," diye homurdandım. "Söylenme," dedi dişlerini göstererek gülümserken. Uyuz adam!

Deniz kolunun altında sıkıca sarmaladığı sevgilisine kızgınca homurdandı. "O lavuklara gerek yok ben sana öğretirim,"

Hazan ondan uzaklaştı ve ellerini göğsünde bağladı. "Buradan sakatlanmadan gitmek istiyorum Deniz. Hem lavuk dediğin adam bu işin hocası, senden kat kat daha iyi biliyor,"

Demir kollarını arkamdan belime sardı. "Bir dahaki gelişimize sana ben öğreteceğim göz bebeğim," başımı omzumun gerisindeki suratına doğru çevirdim. "Emin misin? Sonuçta senede bir kez geliyoruz,"

Yağız Mir kayak takımlarıyla yanımıza geldi. "Senin ki üniversitede hocalık yapmıştı,"

Şaşkınca Demir'e baktım. "Bundan haberim yoktu,"

"Genellikle de kızlara hocalık yapıyordu," diyen Yağız Mir ıslık çalarak kaymaya başladı.

Arkasından "Ulan şerefsiz!" diye bağıran bir Demir bırakmıştı.

Kıskançlık damarlarıma yayılırken, "Sen bana bak bakayım bir," dedim.

Gözlerini bana tuttu. "Doğru mu?"

"Yaptım ama sadece gerçekten derse ihtiyacı olanlara,"

Omuzlarım düştü. "Hormonlarım çok pis kızışıyor Demir. Seni ısırmadan git kay,"

Eğilip yanağımdan öptü. "Sen yeter ki o hormonlara sahip çık yavrum,"

🖤

Ocakta kaynayan çorbanın kokusu burnuma dolduğunda midemden yükselen acı tatla yüzüm buruştu. Boğazıma tırmanan acı safrayla koşar adım lavaboya girdim. Klozetin önüne kendimi atarak içine eğildim.

Gözlerimden boşalan yaşlarla öğürmekten bayılacak hale gelmiştim. Ellerimle yerden destek alarak çuval misali yere yığılan bedenimi ayağa kaldırdım.

Bünyem iyice hassaslaşmıştı. Lavabo tezgahına bedenimi yasladım ve musluğu açtım. Avcuma dolan soğuk suyla ağzımı çalkaladım. Damağıma yayılan iğrenç tattan kurtulana kadar bunu sürdürdüm. Yüzümü ve ellerimi yıkadıktan sonra mutfağa girdim. Kokudan etkilenmemek için burnumu parmaklarımla sıkıştırdım. Çorbanın altını kapatarak salona geçtim.

Halime hanım kızı doğum yapınca işten ayrılmıştı. Bende düşük tehlikesini atlattığım için bir daha yardımcı istememiştim.

Ayakta tutmakta zorlandığım bedenimi koltuğa bırakır bırakmaz uykum gelmişti. Yastığı yatay konuma getirerek elbisemin eteklerini toplayarak ayaklarımı uzattım ve koltuğa uzandım. Yarım saat dinlensem kendime gelirdim.

Alnımda ve yüzümde gezinen parmaklarla gözlerim aralandı. Baş ucumda duran kocamı görünce gülümsedim. "Hoş geldin," derken esnemiş ve ağzımı kapatmıştım.

"Rahatsızlandın mı?"

"Midem," dedim yalnızca.

Yattığım yerden kalkınca beni kollarının arasına aldı. "Bebeğimiz çok yoruyor seni," deyip burnunu şakağıma yasladı. Elini karnıma koyunca huzurla gözlerimi yumdum. "Yorsun," dedim sakince. "Kucağımıza alacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum.

Dudaklarını ufak ufak tenime bastırıp geri çekiyordu. Ilık nefesi saçlarıma akarken kısık sesiyle konuştu. "Yüzünü solgun görmek istemiyorum,"

"Aç mısın?" dedim konuyu değiştirmek için.

"Hmm," dedi boğuk sesiyle. "Sende acıkmışsındır, hadi yiyelim," demiş ve koltuktan kalkmıştık.

Demir üst kata banyoya giderken bende mutfağa geçtim. Yemeklerin altını açarak tabakları masaya taşıdım. Salata malzemeleri çıkararak yıkadım ve doğradım.

Yemeklerin ısınmasıyla ocağı kapattım. Yemeği tabağa aldıktan sonra arkama döndüğümde Demir nemli saçlarıyla mutfağa girmişti.

"Şehriye çorbası kokusu alıyorum,"

"Evet, bugün canım istedi," sonrasında midemi bulandırdığını göz ardı etmiştim. Karşısına oturduğumda yemeğe başladık.

"Yarın kontrolün var değil mi?"

"Evet,"

"İşe gitmeyeceğim, kontrolden sonra biraz alışveriş yapalım,"

"İyi olur, kıyafetlerim dar geliyor,"

Çorbadan iki kaşık yediğimde midem kötülendi. Hızla kaseyi ittim.

"Ne oldu?"

"Midem,"

Ofladı. "Sen aç kalacaksın bu gidişle, tiksindiğin kaçıncı yemek,"

Somurttum. "Ne yapayım midem almıyor,"

Ayağa kalkarak çorbaları masadan kaldırdı. O da yiyemeyecekti çünkü kokudan midem kalkıyordu. Neyseki pirinç pilavı ve kadın budu köfteyi afiyetle yemiştim.

İlerleyen saatlerde televizyonun karşısında uyuklarken aniden canım çilek çekti. Demir başını kucağıma koymuş, uyukluyordu. Onu uyandırmaya kıyamadım ve yavaşça kalktım. Mutfağa girip direkt çilek reçelinin kavanozunu ve bir tatlı kaşığı alarak sandalyeye oturdum.

Birkaç kaşık yedim ama içimdeki o hissi bir türlü geçirmiyordu. Dudaklarımı hüzünle büzdüm.

Elimin tekini karnıma yasladım. "Bununla idare edemez misin bebeğim? Baba uyuyor, hmm?"

Karanlık mutfak bir anda aydınlandı. Bar sandalyesinde arkama döndüm. Demir dağılmış saçları ve uykulu gözlerle bana bakıyordu. "Karanlıkta ne yapıyorsun tek başına?"

Bakışları elimdeki kaşık ve kavanozu bulunca yüzü gevşedi ve gülümsedi. Adımları yanımı bulurken belimi sararak etkileyici sesiyle konuştu. "Reçele aş mı eriyorsun?"

Yutkundum. "Aslında reçele değil çileğe,"

"Niye söylemedin göz bebeğim? Hemen almaya giderim," deyince elinden tuttum. "Ama yorgunsun,"

Eğilip dudaklarımdan öptü. "Eminim ki çileğin kendisi reçelinden daha lezzetlidir,"

Elimdekileri masaya bırakarak boynuna atladım. Düşmemem için belimi sıkıca sardı. "Teşekkür ederim, canım kocam,"

Dişlerini göstererek gülümsedi. "Önce çileği bulayım, sonra ödülümü alırım," deyip alnımdan öptü.

Hemen hazırlanmış ve evden çıkmıştı. Saat çoktan 12'yi geçmişti. Umarım açık manav bulabilirdi. Bir saat sonra elinde iki şeffaf kutuda çilekle dönmüştü.

Çilekleri temizlemiş ve yıkamıştı. Demir gelmeden önce erittiğim çikolatayı da alarak koltukta rahat bir pozisyon aldım.

"Al bakalım," diyerek kocaman bir kase dolusu çileği bana verdi. Gözlerimin hazla parladığına emindim. Dudaklarımı yalayınca Demir sesli bir şekilde güldü. Arkama oturarak bedenimi sert ve güven veren gövdesine çekti.

Çileği çikolataya bandırıp ışıldayan gözlerimle elimdeki şaheseri ağzıma aldım. "Imm," dedim gözlerimi kapatarak. "Demir bu çok güzel bir şey,"

Omzumdaki çenesini hafifçe kaydırdı. Boynumda dudaklarının baskısını hissettim. "Dilediğince ye,"

Sırtımı göğsüne yaslayarak rahat bir konum aldım. "Sen yemek ister misin?"

"Yok güzelim. Ben kokunla huzur bulayım azıcık,"

Doyduğumu hissedince yarısı dolu olan kaseyi ayaklarımı uzattığım cam sehpaya koydum.

Bedenimi yarım bir şekilde kocama çevirdim. Gülümseyen gözlerle beni seyrediyordu. "Doydum," dedim gülümseyerek.

Karnımdaki elini kaldırıp yüzüme koydu ve dudağımın kenarını okşadı. "Afiyet olsun, teşekkürümü alayım," demiş ve yanağını çevirmişti. Omuzlarından tutunarak yüzüne eğildim ve yanaklarına sevgi dolu öpücüklerimi bıraktım.

Ertesi gün kontrolden sonra alışveriş yapmaya gelmiştik. Önce bana hamilelik elbiseleri almış ve ardından bebek mağazasına girmiştik.

"Cinsiyeti bile belli değil ki," dedim rengarenk minik kıyafetlerin arasında gezinirken.

Demir elimi kavradı. "Olsun, alalım birkaç parça,"

O da en az benim kadar hevesliydi bu konuda. Bebeğimiz için de alışveriş yaptıktan sonra eve döndük.

Aradan geçen aylarda ilk olarak miniğimizin kalp atışlarını duymuştuk. O an paha biçilemezdi. Demir ile adeta büyülenmiştik.

"Çok güzel," dedim dolan gözlerimi kırpıştırarak. Demir yanaklarımı sildi hemen. "Evet, göz bebeğim. Yine ağlamaya başladın," dedi kızarak.

Yutkundum. "Ama çok güzel,"

Gülümsedi. "Güzel şeylere de ağlarsan işimiz iş,"

Dudaklarımı büzdüm. "Ağlamamdan hoşlanmıyor musun?"

"Senin üzülmeni istemiyorum,"

Burnumu çektim. Bu arada karnımdaki soğuk jeli peçeteyle temizlemişti Demir. Doğrulmama yardım ederken öfkeyle dudaklarım aralandı.

"Sen yakında beni de sevmezsin,"

"Ne?" dedi şaşkınca.

Doktor hala yanımızdaydı. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmış ve yüzünü diğer tarafa çevirmişti.

"Ah şu benimle ne alıp veremediği olduğunu bilmediğim hormonların,"

Sevimlice gülümsedim. Şapkamı başıma geçirerek saçlarımı düzeltti. Doktor odadan çıkınca aşağıya sarkıttığım bacaklarımı sallamaya başladım.

"Bazen çekilmez biri oluyorum değil mi?"

Kabanımın son düğmesini de ilikleyerek bacaklarımın arasına girdi. "Şu an beni deniyorsun değil mi?"

Başımı olumsuzca salladım. "Hayır, gerçekten soruyorum,"

Alnımdan öptü. "Sen benim her şeyimsin, sadece iyi günler için evet demedik ya. Kahrında hoş, lütfunda hatun,"

"Eğilsene," dedim omuzlarından tutup çekerken. Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

🖤

"Bugün de kendini saklarsan bozuşuruz bebeğim,"

Demir yoldan aldığı bakışlarını bana tuttu. "Biraz inatçı, kime çektiyse,"

"Sana tabi ki, kime olacak,"

Başını geriye atarak kahkaha attı. Omzuna vurdum. "Niye gülüyorsun ya?"

Parmaklarıyla burnumu kavradı ve sıktı. "Senin sevimliliğine gülüyorum,"

Kaşlarım çatıldı. "Sensin sevimli,"

Dudaklarına fermuar çekiyormuş gibi yapınca kızgınca konuştum. "Katlanamıyor musun artık bana?"

"Onu nereden çıkardın?"

"Yanımda çok az konuşuyorsun,"

"Seni kırmayayım diye. Ne desem alınıyorsun,"

"Evet ama ne yapayım, hormonlarım durmuyor. Sürekli seni kıskanıyorum,"

Elimi tuttu. "Kendini üzmeden yap bunu. Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

"Hı-hım,"

"Kıskanınca seni sevdiğimi hatırla ki o güzel canın sıkılmasın,"

Hastanenin otoparkında durunca yavaş hareketlerle arabadan indim. Ben kapıyı kapatıncaya kadar Demir yanıma gelmişti. Belimin arkasından sardığı koluyla beni koruma kalkanına almıştı. Randevu saatimiz gelince doktor bizi çağırdı.

Sedyeye uzandığımda kalbim hızlanmıştı. "Çok heyecanlıyız," dedi doktor.

"Çok," dedim. "Umarım bugün gizlenmez,"

Doktor güldü. "Biraz inatçı bir bebek,"

Heyecanla ekrana bakıyordum.

Doktor gülümseyerek konuştu. "Bugün saklanmadı bebeğiniz. Tebrik ederim minik bir oğlan katılacak aranıza,"

Demir'le aynı anda birbirimize baktık. Gözlerinin içi parlıyordu. Dilimizde şükür vardı.

Eğilip dudaklarını şakağıma bastırdı. "Sen bana yuvasın Beren. Her şeyim..."

🖤

Dokuzuncu ay...

Odaya girdiğimde Demir sadece eşofman altıyla yatağa uzanmış uyuyordu. Üşümüyor muydu bu adam?

Yatağa yaklaşıp üzerine eğildim. "Demir," dedim omzuna dokunarak. Gözlerini yavaşça araladı. "Yemek hazır," dedim yanağını okşarken. Kısa sakalları tenime batınca gülümsedim. "Karnını doyur, sonra yatarsın,"

Yutkunup "Önce gönlümü doyursam nasıl olur?" dedi boğuk sesiyle. Alt dudağımı ısırdım. Dokuzuncu ayıma girmiş ve adeta yürüyen bir fil yavrusuna dönmüştüm. Boyum kısa olduğundan kilom aşırı derecede belliydi.

Kolumdaki elleri omzuma doğru ilerledi. Hafif eğildiğim için yüzüne dökülen saçlarım ikimize perde görevi görüyordu. Yanağıma yasladığı avuç içleriyle başımı kendine yaklaştırdı. Parmakları saçlarımın arasına yerleşti.

Dudaklarımız kavuştuğunda diğer eli belimden tutup beni üzerine çekti. Acelesizce birbirimizi tüketiyorduk. Nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımız kısa bir an koptu. Kehribar gözlerindeki yoğunluk artmıştı. Kızaran dudaklarını yaladı. Ellerimi yanaklarına koyup gülümsedim. "Doymadım henüz," dedi erkeksi gülüşüyle. Burunlarımız birbirine sürtünürken nefesimi yavaşca verdim. Saçlarımın arasından kayan parmakları çene kemiğimi kavradı.

Bacaklarımın yerde olan kısmını da bacaklarının arasına yerleştirdi. Islak öpücükleri çene kemiğimden boynuma hararetli bir biçimde kaymıştı. Kazağımın altına sızan parmakları beni huylandırdı. Kıkırdayıp ellerimi yatağa bastırdım ve üzerinde doğruldum. Belimin iki yanından tutup kalkmamı engelledi.

"Hadi kalk artık, aç değil misin?" dedim yüzüne dikkatle bakarken. Dudaklarını ıslattı. "Doyuyoruz işte," dedi muzip gülümsemesi suratına yapışırken. Yüzüne eğilerek çene kemiğini ısırdım. Kollarını sıkıca belime sardı. Kocaman olan göbeğim izin verdiğince ısırdığım yeri öptüm. Burunlarımız birbirine değecek şekilde başımı geriye çektim. Alt dudağımı kavrayıp öptü. "Kalk hadi," dedim saçlarını dağıtarak.

Gür saçları yumuşaktı. Parmaklarımın arasından kaydırarak iyice dağıttım. Sırtım yatağa değdiğinde yer değiştirmiştik. "Ne var yemekte?" saçlarımı kenara çekip yanaklarımı okşamaya başladı. Dirseğinin üzerinde doğrulmuş yüzümü seyrediyordu. "Kuru patlıcan dolması ve marul cacığı yaptım. Ama tatlımız da var. Doyarsın değil mi?"

Yanağımı öptü. "Doyarım," deyip boynuma sokuldu. "Çok yorgunum," diye mırıl mırıl konuştu. "Demir ya yorgunsan kalk hadi. Yemeğini ye sonra da yat işte,"

Başını huysuzca iki yana salladı. "Seninle ilgilenmek istiyorum," gözlerimi kapattım. "Yarın ilgilenirsin benimle. Tatil hem," boynuma uzunca bir öpücük kondurdu. "Özledim kızım anlasana," diyerek serteldi. "Bende özledim, ne kızıyorsun?"

"Kızmıyorum göz bebeğim," deyip kafasını geriye çekti. Göz göze gelince gülümsedi. "Seni koynumda taşıyasım var. Hep yüreğimin dibinde," tebessüm ettim. "Özlemek iyidir," dedim gözümü kırparak. "Bak sen," deyip parmaklarını bel oyuntuma yerleştirdi. "Hayır," dedim yapacağı şeyi sezerek. Ancak iş bilir parmakları beni etkisiz hale getirmişti. Karnıma ufak öpücükler bıraktı.

"Oğlum," dedi boğuk sesiyle. Bebeğimiz anında tepki vererek tekme atmıştı. Demir gülerek, "Anneyi çok rahatsız etmek yok babacım," dedi.

"Akşama kadar döne döne dönme dolaba çeviriyor beni,"

Güldü. "Anne yine mızmızlanmaya başladı aslanım,"

"Hadi acıktım," dedim mızmızlanarak. Ellerinden kurtulmuştum. Yataktan çıkması için elini tutup çektim. Ayaklarını sarkıtıp bedenini doğrulttu. Dolaptan ince bir kazak alıp üzerine giydi.

Yemekten sonra televizyon izlerken bacaklarımın arasından akan sıvıyı hissettim. Gözlerim korkuyla açılırken Demir'e baktım. "Demir suyum geldi,"

"Ne?" dedi uykulu gözlerle.

"Doğuruyorum!"

Hızlıca ayağa kalktı. "Tamam güzelim sakin ol olur mu? Her şeyimiz hazır," derken beni dikkatlice kucağına almıştı.

Evden çıkarak hızla arabaya ilerledik. Beni arka koltuğa rahat bir pozisyonda oturttu. Hızla soluk alıp veriyordum. Kalbim çok hızlanmıştı.

"Göz bebeğim," diyen adama arabanın dikiz aynasından baktım. Endişeyle parlayan irislerini görünce rahatlaması için sakince yanıtladım. "İyiyim merak etme."

Hastaneye varıncaya kadar annemleri aramıştık. Biz arabayı park ederken Yağız Mir ve Deniz çoktan yanımıza ulaşmışlardı.

Acil girişinden sedyeyle içeriye alındım. Acayip derecede sancım vardı. Annem ve babam bana iyi dileklerinde bulunurken gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum.

Hemşireler üzerimi değiştirmiş ve doğumhaneye almışlardı beni. Demir yanımdaydı. Elimi büyük avcuna hapsetmiş üzerine minik öpücükler bırakıyordu.

Alnımdan, sırtımdan akan terin haddi hesabı yoktu. Doktor ıkın dedikçe ölecek gibi oluyordum. Bedenim keskin bir acıyla kavrulurken duyduğum minik ancak güçlü ağlama sesiyle başım sedyeye düştü.

Demir derin bir nefes aldı. "Çok şükür Allah'ım."

Doktor kucağındaki minicik pembe bedeni yeşil hastane bezine sararken gözlerimden akan yaşlarla oğluma bakıyordum.

"Hoş geldin Devrim bebek," diyen doktor ağlamasını sürdüren bebeğimi göğsümün üstüne bıraktı. Ağırlığı küçük ancak kalbimdeki hacmi büyük olan yavrumun kaşık kadar olan suratını sevgiyle seyrettim. Demir önce benim ardından bebeğimizin alnına öpücük kondurdu. "Annenle iki kişilik dünyamıza hoş geldin oğlum," dediğinde alnımı çenesine sürttüm. Sevgi dolu kalbine bir kişilik daha yer açmıştı.

"Çok minik değil mi?"

Demir kibrit çöpü misali incecik olan parmaklara dokundu. "Senin gibi narin," dedi fısıltıyla. Saçlarımdan öptü. "Teşekkür ederim göz bebeğim, bana bu mucizeyi bahşettiğin için."

Burnumu bebek tenine değdirdim. Ağlamaları azalmıştı. Gözleri hala kapalıydı. Küçük bir ağzı ve hokka bir burnu vardı.

Demir'in elini tutup ondan destek aldım. Bebeğimizin kulağına doğru kısık çıkan sesimle fısıldadım.

"Egehan Devrim, yuvamıza hoş geldin."

🖤

SON

İlk bölümden son bölüme kadar beni yalnız bırakmadığınız için hepinize teşekkür ederim.

Sürç-i lisan ettiysek affola.

Beren, Demir, Deniz, Hazan, ve ailenin yeni üyesi Egehan kütüphanelerinizde misafir oldular.

Her güzel şey gibi Devrim Kadını'nın da sonuna geldik. Demir'i yazmaya karar vermem hiç kolay olmadı, açıkçası insanlar daha çok sert mizaçlı erkekleri seviyorlar. Okunmaz diye düşünmüştüm.

Naif ve gönle dokunan bir adam yazmak benim için çok onure edici bir duyguydu.

Biz yalnızca seven erkekler ya da kadınlar değil,
Güzel seven erkekler ve kadınlar istiyoruz.

Hiçbir kadın kendisine şiddet uygulayan bir adamı sevmez/sevemez.

Kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

En güzel şekilde sevmeniz ve sevilmeniz dileğiyle...

05. 06. 2020 🌸

Continue Reading

You'll Also Like

815 113 29
Asin yazgı, bir büroda ajanlık eğitimlerini tamamladıktan sonra yeni bir göreve başlar. Her şey seğrinde ilerliyordu fakat hesaba katmadığı bir şey v...
1.6M 86.7K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
SİYAH MEZAR By sinemselay

Mystery / Thriller

12.2K 9.9K 50
Hayat sınavdı ve sınavlar zorluydu. Benim sınavımsa hayatımdı. Sevdiklerimin bedenimde ve ruhumda açtığı yaralarla onların söz hakkı olduğu hayatımdı...
785K 51.8K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...