Mahkumiyet (+18)

By siredtohopeless

4.3M 97.1K 59.7K

❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekte... More

1. Bölüm : TUTSAK
2. Bölüm : KURTARICI
3. Bölüm : KAÇIŞ
4. Bölüm : MEKAN
5. Bölüm : KIRIK
6. Bölüm : BANA AİTSİN
7. Bölüm : KORKU
8. Bölüm : KARIŞIKLIK
9. Bölüm : SİYAH ŞEHVET
11. Bölüm : DURDURULMAZ
12. Bölüm : YANLIŞ
13. Bölüm : HİSLER
14. Bölüm : ADALET
15. Bölüm : İTİRAF
16. Bölüm : GEÇMİŞTE KALAN
17. Bölüm : KISKANÇLIK
18. Bölüm : KATİL
19. Bölüm : HATA
20. Bölüm : ÇARESİZ
21. Bölüm : KAYIP
22. Bölüm : KÖRDÜĞÜM
23. Bölüm : ONSUZ
24. Bölüm : YENİDEN
25. Bölüm : YARALAR
26. Bölüm : TAKAS
27. Bölüm : ÖZÜR
28. Bölüm : ALEV
29. Bölüm : BEKLENİLMEYEN
30. Bölüm : İHANET
31. Bölüm : DELİK
32. Bölüm : ÇÖKÜŞ
33. Bölüm : ACI
34. Bölüm : GEÇ
35. Bölüm : ZAMANIN SORUSU
36. Bölüm : ÖZGÜRLÜK
37. Bölüm : EKSİK
38. Bölüm : TESLİM
39. Bölüm : KÜVET
40. Bölüm : DEĞİŞİM
41. Bölüm : İKİ BEDEN BİR RUH
42. Bölüm : LANET
43. Bölüm : MAZİNİN BIRAKTIĞI YARA İZİ
44. Bölüm : ALKAN
45. Bölüm : YENİ
46. Bölüm : OYUN
47. Bölüm : ÇOCUK
48. Bölüm : BİTİK
49. Bölüm : RÜVEYDA
50. Bölüm : YÜK
51. Bölüm : KÜÇÜK
52. Bölüm : ANLAYIŞ
53. Bölüm : MASKELİ BALO
54. Bölüm : ÖLÜM TANRISI
55. Bölüm : KİR
56. Bölüm : ŞİKAYET
57. Bölüm : HİSSETMEK
58. Bölüm : BURUK SEVİNÇLER
59. Bölüm : DİŞİ ASLAN
60. Bölüm : GÜCÜN DÖNÜŞÜ
61. Bölüm : SEVDALI RUHLARIN TENLERLE DANSI
62. Bölüm : KARŞI KARŞIYA
63. Bölüm : UNUTULAN GERÇEK
64. Bölüm : DUYGULAR
65. Bölüm : KOYU FANTAZİLER
66. Bölüm : CİVAN
67. Bölüm : İTALYA
68. Bölüm : ANNE
69. Bölüm : DEĞER
70. Bölüm : KARDEŞ
71. Bölüm : EV
29. OCAK 1994
72. Bölüm : YENİ HİSLER
73. Bölüm : SANAT ESERİ
74. Bölüm : YAKIŞ
75. Bölüm : BİLİNMEMEZLİK
76. Bölüm : DÖNÜM NOKTASI
77. Bölüm : DÜŞMAN
78. Bölüm : TEHLİKE
79. Bölüm : KÖTÜ İNSANLAR
80. Bölüm : UZAK
81. Bölüm : ZARAR
82. Bölüm : İKİ YÜZLÜ
21. TEMMUZ 1999
83. Bölüm : SARSILMA
84. Bölüm : YAKLAŞAN SON
85. Bölüm : KAZANIŞ VE MAĞLUBIYET
86. Bölüm : YAŞAM
87. Bölüm : ODAK
88. Bölüm : DÜZEN
89. Bölüm : İMKANSIZ
90. Bölüm : GELİŞME
91. Bölüm : KAYBOLAN BENLIK
92. Bölüm : BARIŞ
93. Bölüm : UMUT
94. Bölüm : HAZIRLIK
95. Bölüm : YARDIM
96. Bölüm : MİNİK
97. Bölüm : DENİZ
98. Bölüm : İHBAR
99. Bölüm : 16. EKİM
100. Bölüm : FINAL
Yeni Kurgu: SESSİZ

10. Bölüm : TEHDİT

70.9K 1.5K 692
By siredtohopeless

Tehdit

Mekanda yaşanılanların üzerinden bir saat geçmiş, Alihan ile arabaydık. Eve gidiyorduk büyük ihtimalle. Kendisi sinirli gözüküyordu hala. Belki pişmandı? Olması gerekirdi zaten. O onun yakın dostu ve iş ortağıydı. Hemen silip atması Koray'ı yaralamıştı.

Peki Alihan'ı yaralamış mıydı? İşte bunu ne belli ediyordu ne de bunun hakkında konuşuyordu.

Kısa süre sonra eve vardık ve o önden arabadan inmişti. Bende aynı şekilde indim ve arkasından ilerledim. Ne konuşuyordum ne de ona bakıyordum. Bu sinir ile bana bile zarar verirdi ve bunu istemiyordum.

Dün gece neler yaptığı ortadaydı...

En iyisi manyağa uymamak.

Üzerimde ki montu çıkardım aynı şekilde ayakkablarımı da. Bir şey demeyip odaya çıktım. Kapıyı kapattım ve bavulumdan rahat bir şeyler giydim. Günlük kiyafetimi kenara koydum ve saçlarımı yukarıdan toplayıp bağladım. Yatağa oturdum ve boş boş gözümü bi noktaya diktim.

Ne zaman kurtulacaktım buradan allahım? Bu adamdan, bu evden... Ne zaman kurtulacaktım?

Bi şeyler yapmam gerekiyordu ama bu adamdan kaçmak için ne yapsam nafileydi. Elini koyduğu gibi bulurdu beni. Her yerde adamları vardı. Beni her yerde bulurdu. Bana kafayı takmış durumdaydı...

Ve bu iyiye işaret değildi.

İlgisini çekmiştim ve bunu nasıl yapmıştım hiç bilmiyordum.

Kendime bir sözüm vardı, ne olursa olsun ondan ve bu evden gidecektim. Ne yapmam gerekiyorsa yapacaktım. Umrumda değildi.

İntikam yeminimi de asla unutmadım. Ne yapacağımı düşünüyordum.

Bunları düşünürken acıktığımı hissettim. Bu eve geldiğimden beri doğru düzgün bir şey yememiştim resmen. Oflayarak kalktım ve odadan çıkıp merdivenlerden indim. Odağıma giren ilk şey Alihan'ın koltukta oturan bedeniydi. Dirseklerini dizlerine yaslamış, bacaklarını aralamış içkisini yudumluyordu. Bardağa gerek duymadan içiyordu içkisini.

Beni gördüğünde uzun süre suratıma baktı ve gözlerimin içine baka baka şişeyi kafasına dikti. Ona boş boş bakıp mutfağa ilerledim. Bakındıktan sonra nutella ekmeği yemeye karar verdim. Ekmek ve nutella çıkardım. Bıçak çıkarıp bol bol nutella sürdüm ekmeğime ve yemeye başladım.

Bir beş dakika da bitirdim ekmeğimi ve nutellayı geri yerine koydum. Mutfaktan çıkacakken tam o sıra Alihan girmişti. Ona kısa bi bakış atıp yanından geçecekken önüme durdu. Kınayan gözlerimi ona çevirdim ve hafifçe yutkundum. O ise büyülenmiş gibi gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Boğazımı temizledim ve geçmek için hamle yaptığımda Alihan kolumu tuttu.

„Çekilir misin?" dedim sabırsız bi şekilde. O elindeki içki şişesini sertçe masaya koydu ve bana döndü.

„Çekilmem." dedi kısık bir ses ile.

Sarhoş değildi ama içkiyi gömdüğü belliydi. Üstüme doğru gelmeye başladığında hep geriledim. Ta ki belim tezgahla buluşana kadar.
„Ben acıktım yalnız." dedi ve bana baktı.

Hatalarından hiç ders almıyordu...

İma ettiği şeyi anlamak zor değildi. Baş parmağını ağzının içine alıp yaladı. Ona şaşkınca bakarken ıslak parmağını dudağımın kenarında götürdü ve sürttü. Kaşlarımı çattım ve kafamı geri çektim. Parmağına baktığım da nutella vardı.

Ağzıma bulamış olmalı ki temizlemişti. Nutellalı olan baş parmağını tekrar ağzına aldı ve emdi.

Salak salak onu izledim.

Bunu yaparken etkileyici gözükmüştü.

Ne?

Kendime gelip bakışlarımı dudaklarından çektim ve omzunun üzerinden başka yere baktım.

„Mhmm... Senin ağzındayken daha da lezzetliymiş." dedi ve tehlikeli bakışları hala üzerimdeydi.

Dolaptan nutellayı çıkardı ve kapağını açıp parmağını içine soktu. Parmağı nutellaya iyice battığında ucunu ağzına aldı ve emdi. Mal mal onu izliyordum.

Yerimde kıpırdanarak aklımı başıma getirmeyi sağlayabildim ve ona ters ters baktım.

„Kendini ve fantezilerini başkalarına sakla. Azdıysan bul kendine birisini ama bana bulaşma anladın?" dedim.

Alihan güldü ve alay ederek yüzüme baktı.
„Belki ben seni istiyorum?" dedi gözü kara bir şekilde.

„Kübra denilen o arsız kıza git. Onunla yaşa böyle salak salak fantezilerini ama bana sakın bulaşma, ciddiyim."

Çemkirerek mutfaktan çıktım ve hırçın adımlarla odama çıktım.

Beni ne bu kadar sinirlendirmişti? Kübra ve o mu yoksa bana salak salak imalar etmesi mi?

Kübra ve onu kıskanacak kadar düşmedim. Düşmeyecektim. Saçma salak fantezileri ve beni rahatsız etmesi sinirime gidiyordu. Ben bu iğrenç adamı kıskanmıyordum? Tabii ki kıskanmıyordum. Yani böyle bir şey söz konusu bile değildi!

-

Arabanın tekerlekleri ve uçuşan yaprakların sesi vardı sadece kulağımda. Öğle saatleriydi ve Alihan'ın peşinden sürükleniyordum tekrar. Sabahtan beri bir şey konuşmadık. Sessiz sedasız ilerlerken aniden önümüze siyah bir arabanın durması ve Alihan'ın son anda frenlemesi ile sıçradım.

Birden bire olmuştu ve boş anıma geldiği için oldukça tırsmıştım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

Arabadan çıkan kişi kızgın bakışlarını Alihan'a çevirmiş sadece ona odaklıydı. Her an onu öldürecek gibiydi bakışları. Arabaya doğru geldi ve Alihan'ın kapısını sinirle açtı.

„İn aşağı!" diye emir verdi sinir ile. Alihan emniyet kemerini çözdü ve Koray'ı kapının önünden iterek indi.

„Ne oluyor lan? Yolumu ne diye kesiyorsun?"

Koray alay eder gibi güldü ve anında tekrar ciddileşti. Gözleri büyük bir öfke ile doluydu ve çene kasları gerilmişti.

„Uzay'ı yakalaşmışsın! Dağtepeye depoya götürmüşler!"

Alihan şeytani bi şekilde güldü.

„Ha evet yaptım öyle bir krallık. Ne olmuş?" Koray yumruklarını sıktı.

„Sana bitane geçirmemem için bi sebep söyle bana Ali." dedi Koray sinir ile.

Alihan dudaklarını büzüp omuz silkti.

„Bulamadım." dediği saniye yüzüne bi yumruk yemesi ile geriye savruldu. Yutkundum.

Yanağını tuttu ve güldü. Daha sonra Koray'a döndü öfke ile. „Durma bitane daha çak yüzüme." dedi Alihan ciddiyet ile. Koray aynı yere tekrar yumruk attığında Alihan araba'nın kaputuna doğru savruldu.

Karşımda dövüşecekler miydi cidden?

„Kendine geldin mi?" diye tısladı Koray. Alihan orta parmağını dudağının kenarına bastırarak doğruldu ve ona döndü alaycı bakışları yüzünde yer bulduğunda.

„Gelmedim." Sesi sertti.

Koray sabır diler gibi başını arkaya attı ve Alihan'ın etrafında dolanmaya başladı.

„Acınacak haldesin." dedi Koray ve tam karşısına durdu onun. „Bu sen değilsin. Depoya adam madam götürmeler, ne oluyor lan?"

Alihan bir şey demiyor sadece Koray'a bakıyordu. Koray'ın öfkesi dinmek bilmiyordu ve tüm hıncını ondan çıkarıyordu.

Çıkarsındı.

„Uzay'ı bırakacaksın." dedi Koray emreder gibi.

Alihan gözlerini kısıp Koray'ın yüzünde bir şey arıyormuş gibi baktı. Ağzı kapalı bir şekilde dilini üst dişlerinden geçirdi.

„Duydun mu?" Bağırmıştı. Alihan'ın verdiği nefesten anlaşılıyordu ki gülmüştü.

„Bırakmayacağım. Önce ona aklın alamayacağın kadar beter işkence edip sonra babasının önünde öldüreceğim." dedi duygusuz bir şekilde. Koray saçlarını kaşıdı ve sabır eder gibi kafasını arkaya attı.

„Bunu yapmana izin vermeyeceğim."

Koray kendinden emin konuşuyordu ve açıkcası geri vites yapmayacak kadar ciddiydi. Alihan kafasını olumlu anlamda salladı ve sırıttı.

„Şimdi yola çıkacağım. Babası kendi ayakları ile teslim olucak bana. Sonra asıl hayatım başlıyor." dedi Alihan ve Koray'ın omzuna 'Görüşürüz.' dercesine vurduğunda arkasını dönüp yürüyecekken Koray parmaklarını Alihan'ın koluna dolayıp kendisine çevirdiğinde sert bir kafa attı Alihan'a. Attığı kafasının etkisiniyle geriye doğru yani arabanın kaputuna doğru savruldu tekrar.

Ne olursa olsun yığılmıyor, ayakta duruyordu. Dirseğini arabanın önüne yaslamış sırtı arabanın kaputuna yaslıydı ve bakışları öfke ile Koray'a odaklıydı.

Arabanın içinde gerçekten tedirgin olmaya başlamıştım, korkuyordum.

„Şakam yok Ali. Zorlama beni." dedi Koray yakalarından tutmuş tehdit ederken. Alihan kafasını sağa tarafa çevirdi ve ağzının içinde ki birikmiş kanı tükürdü yere. Daha sonra Koray'ın bileklerinden tutup onu tüm gücü ile itmişti.

„Kimi tehdit ettiğine dikkat et. Sende beni zorlama, gözümü kırpmadan seni şuracıkta öldürürüm. Bu işe karışmayacaksın. Bu yolda karşıma duran herkesi gözümü kırpmadan gebertirim."

Koray küçümseyerek güldü ve bu gülmesi hafif bi kahkahaya dönüştü. „Bilirim yaparsın. Durma hadi." dedi ve Alihan'ın omzunu ittirdi. Alihan sabır çekti ve öfkeli bakışlarını Koray'a çevirdi.

„Kaşınma." dedi dişlerinin arasından. Koray kafasını salladı ve Alihan'ın yakalarını tekrar tuttu. Alihan karşılıksız kalıp Koray'a düşmanıymış gibi baktı.

„Dostluğun birinci kuralı; Dostun ne yaparsa yapsın arkasında dur. Söylesene, hangimiz dostun ne olduğunu daha iyi biliyor?"

Koray dişlerini sıkarak konuştu. „Dostu insan öldürürken bile mi arkasında durur?"

Ali hırsla Koray'ın ellerine yakasından çekti. „İnsan mı? O adamların ne bok olduğunu biliyorsun ağzımı açtırma! Onlar benden herşeyi aldı bende onlardan alacağım. Bunun için herşeyi, herkesi harcarım!"

„Bende Koraysam, tüm o gereksiz planlarını bozacağım. Hepsini sileceğim ortadan ve seni köşeye kıstıracağım. Sana söz veriyorum. Hadi bakalım, hodri meydan Alihan Karalı."

Koray yakasını sertçe bıraktı ve ondan bi kaç adım uzaklaştı. O sıra Koray'ın arabasından inen Leyla'ya takıldı gözüm. İnmiş uzaktan onlara öylece bakıyordu. Onun da korktuğu yüzünden oldukça anlaşılıyordu.

Alihan orta parmağı ile dudağının kenarında ki yaradan akan kanı sertçe sildi ve öfke ile Koray'a baktı.

„Göreceğiz kimimiz daha güçlü." dedi Alihan iddialı iddialı. Koray gözlerini kıstı ve güldü.

„Bitireceğim tüm planlarını Ali. Bu da son sözüm olsun."

Koray bunu deyip sonra sinirli bi şekilde arkasını dönüp arabasına yürüdü. Alihan tekrar ağzının içinde biriken kanı yere tükürdü ve dişlerini sıktı. Ortalıkta ölüm sessizliği hakimdi.

Ya da ben öyle sandım...

Aniden duyulan silah sesi ile olduğum yerden sıçradım hafif bir çığlık ile ve kafamı avuçlarımın arasına aldım korunmak ister gibi. Ellerim titriyordu ve gözlerim hafiften faltaşı gibi açıldı.

Ne olmuştu birden bire?

Ben iyi olduğuma göre üçünden biri yaralanmıştı ve içimi dehşet verici bir korku kaplamıştı.

Ellerim hala başımda başımı kaldırdım ve dişarıya baktım. Leyla açtığı kapının arkasına saklanmış korku ile onlara bakıyordu aynı benim gibi.

Şükür o da iyiydi.

Bakışlarım Alihan'a döndüğünde o şaşkınlık içerisinde etrafına bakıyordu. Hızlıca bakışı beni buldu. Uzaktan da olsa görüyordum ki ela gözlerinde endişe vardı.

Ona yakışmıyordu bu duygu...

Başımı salladım 'İyiyim.' şeklinde.

Leyla saklandığı yerden kafasını çıkardı. Dudakları titriyordu ve ta buradan görebiliyordum gözlerinin dolduğunu. Kaşlarımı çattım ve olanları anlamaya çalıştım.

Alihan'ın bakışları Koray'ı bulduğunda Koray yürüdüğü yolda silahın sesi ile durmuştu. Alihan yerinden kıpırdayıp etrafına baktı.

„Koray!"

Leyla'nın korkulu çığlığı boş ve büyük sokakta yankılandı. Gözlerim Koray'ı bulduğunda anladım ki vurulan kişi oydu. Elimi ağzıma götürdüm şokun etkisiyle.

Alihan hiç beklemeden hız ile Koray'ın üstüne koşmaya başladı. Koray daha fazla ayakta kalamayıp kendisini yere bıraktığında o son anda tuttu ama ikisi de birden yeri buldu.

„Kahretsin!" diye bağırdı Alihan ve kollarında yatan Koray'a baktı.

Koray'ın karnı kan ile doluydu, demek oluyordu ki oradan vurulmuştu. Öksürüyor ve gözlerini kırpıştırıyordu. Alihan ne yapacağını şaşırmış gibi bir Koray'a bir de etrafına bakıyordu.

„Allah kahretsin!" diye bağırdı ve yere yumruğu ile çok kez geçirdi. „Kimsen karşıma çık lan!" diye kükredi.

Vuran kişi hala burada olmalıydı. İyi bi yere saklanmış olmalıydı.

Kalbim ağzımda atıyor, arabada öne doğru eğilmiştim çünkü vuran kişi hala buralarda bi yerlerde olmalıydı. Korkmak istemiyordum ama korkuyordum işte.

Alihan'ın telefonunun zil sesi boş sokakta yankılanırken aldı ve açtı. Telefonunu yere koyup hoparlöre aldı sebebi de çeketini çıkarmakla meşgul olmasıydı.

„Şovumu beğendin mi?" dedi katı bir erkek sesi telefonda. Daha doğrusu adam sesi. Sese sahip olan kişi otuz veya kırk yaşlarında bir adam olmalıydı. Öyle duyuluyordu.

Ali duyduğu ses ile donup kalmış, çıkarmaya çalıştığı çeketine verdiği çabayı durdurdu. Hiç bir tepki vermiyordu. Onun kucağında yatan Koray ise gülerek öksürdü.

„Ulan." dedi Alihan'ın sinirden titreyen sesi. Sinirden ne yapacağını şaşırdığı her yanından belliydi. „Bittin sen amına koyduğumun orospu çocuğusu!" diye bağırdı.

Çeketini çıkardı ve Koray'ın karnında ki yarasına bastırdı. Üstündeki kapüşonlu hırkayı da çıkardı ve bunu da üstüne örttü. Altında tek bir beyaz tişörtü kalmıştı.

„Şuan ne durumda olduğunu unutma bence. Ben yine öndeyim." dedi ve iğrenç bi şekilde güldü.

Alihan yüzünü buruşturdu ve yumruğunu bi kez daha vurdu yere. „Seni bulacağım." dedi Alihan ve sinirle güldü. „Oğlun elimde ve inan onu bugün geberteceğim! Eğer Koray'a bir şey olsun bu sefer seni öldürmekten beter yapacağım!"

Adamın gülmesi Alihan'ı çok kışkırtıyordu. Herşeyi duyabiliyordum çünkü Alihan'ın kapısı hala açıktı.

„Biri daha zarar görmesin istiyorsan oğlumu hemen bırakacaksın." diye sesini yükseltti telefonda.

„Kendi ayaklarınla bana geleceksin. Oğlunu hiç bir güç alamayacak elimden."

„Peki ya bu sefer arabandaki afeti gebertsem?"
dedi acımasız bir ses tonu ile.

Yutkundum ve olduğum yerde kollarımı birbirine sararak büzüştüm. Alihan'ın kafası hızlıca bana döndü. Köşeye iyice sıkışmıştı ve bunun bedelini ben ödüyordum. Daha doğrusu Koray ve sonrasında biz.

Korku ile kollarımı birbirine sardım ve biraz öne eğildim.

„Adam gibi çık lan karşıma!" dedi Alihan ve yerde duran telefonu aldı. Koray'ın kafasını tuttu ve ayağa kalktı. Kafasını nazikce yere bıraktı ve etrafına bakarak dolaşmaya başladı.

„Çık karşıma! Zarar vereceksen bana ver götü tutuşuk herif!"

„Yoo? Sevdiklerin varken sana neden dokunayım? İşin eğlenceli tarafı kalmaz ki Aliş."

„İki saatin var Karalı. Oğlumu bıraktın, bıraktın. Öldürmeye sevgilinden başlarım yoksa." dedi ekleyerek ve telefonu kapattı.

Telefonunu kulağından çekti ve elinde sıktı. Eli titriyordu. Telefonu yere attı bağırarak ve etrafına baktı. Koray'ın yanına gitti ve kafasını kaldırıp dizine yasladı.

Onun belalı hayatına gün geçtikce dahil oluyordum ve bunu hiç ama hiç istemiyordum.

Yerde ki telefonuna bakarak lanet okudu. Koray'ın cebine uzanıp Koray'ın telefonunu aldı eline ve kısa süre sonra telefonu kulağına götürdü.

„Burak, çabuk Karatepe sokağına ambulans yolla çabuk!" dedi hızlı bir şekilde.

Karşı tarafı dinledikten sonra yüksek ses ile bağırmaya başladı.

„Lan sorgulama it herif dediğimi yap!"

Karşı taraf kısa bir şey dedikten sonra telefonu kapadı ve yere koydu.

„Bak gördün mü?" dedi Koray kısık çıkan sesi ile. „İntikam intikam diye ortalarda gezindin..." Derince öksürdükten sonra yutkundu ve sözüne devam etti. „Zararlısı ben çıktım." dedi Koray ve burnunu çekti.

Alihan Koray'a değil hala etrafına bakıyordu.

„Sana vazgeç demiştim... Hepimiz sırası ile öleceğiz ve sen yine dağılacaksın!" dedi Koray dişlerinin arasından. „İyi oldu. Umarım bana bir şey olur da vicdan azabından geberirsin orospu çocuğu." Tekrar öksürdü şiddetlice.

Alihan öfkeden nefes alamıyormuş gibi derin derin nefesler içine çekti ve Koray'a yönlendirdi bakışları.

„Şu Burak bir gelsin depoya gideceğim ve oğlunun işini bitireceğim." dedi Alihan keskin bir şekilde.

Koray kafasını olumsuz anlamda salladı.

Bakışlarım Leyla'ya kaydığında elini ağzına koymuş ağlıyordu. En iyi arkadaşı ölüm kalım savaşı veriyordu.

Leyla ürkek bi şekilde saklandığı yerden çıktı ve hızla onların yanına koştu.

„Delirdin mi?" diye bağırdı Alihan ve Leyla'yı bileğinden tutup geriye doğru savurdu. „Çabuk geri saklan!"

Leyla kafasını olumsuz anlamda salladı ve ağlayarak Alihan'ın yanına oturdu yere. Koray'ın elini tuttu iki eliyle.

„Dayan tamam mı?" dedi Leyla pürüzlü çıkan sesi ile. Alihan bakışlarını Koray'dan çekmiyor, dalmış gitmiş gibiydi. „Sakın gitme Koray tamam mı? Bu acıyı tekrar yaşatma bana."

Leyla kaybetme korkusundan tükenmiş gibiydi. Onun bu hallerine alt dudağımı ısırdım ve sessizce gözyaşı akıttım.

„Korkma kızım ya..." dedi kısık bir ses ile.

„Lan gerizekalı! Geri saklan, ölümün çemberindesin!" Alihan yüksek ses ile Leyla'ya kızdı ama Leyla hiç oralı olmadı ve ona bakmadan konuştu.

„Kurtulmuş olursun benden işte. Saklanmayacağım tamam mı? Karışma."

„İyi geber." dedi Alihan sertçe. „Seninle mi uğraşayım şu durumda?"

Uzun süre sessizlik hakimdi. Rüzgar sert bir şekilde esiyor, kulaklarım çınlıyordu bu ses ile. Koray'ın öksürerek gülmesi ile hepimiz ayrıldık düşüncelerimizden.

„Kollarında yatıp, ölümü beklemek ne rahat Ali biliyor musun?" dedi Koray buruk bir gülümseme ile. „Kollarında öleceğimi bile bile kendimi huzurlu hissediyorum." dedi yorgunca ama sesinde alaycı bir tını saklıydı.

„Saçmalama Koray! Ölmeyeceksin sen tamam mı?" dedi Leyla ve Koray'ın elini öptü.
Alihan tepkisiz kalmış aradığı gençlerin gelmesini bekliyordu.

„Eminim Emre de kollarında çok huzurlu bir şekilde terk etti bu siktiğimin dünyasını."

Alihan sertçe yutkundu ve Koray'a baktı. Ama konuşmuyordu. Çok sinirliydi. Aynı zamanda acı çekiyordu ama bunu belli etmemek için sinirli hallerini ortaya sergiliyordu.

Onun huylarını ve hareketlerini yavaş yavaş çözüyordum galiba. Onu çözmek zordu. Ne zaman çözdüm deyince yine kördüğüm yaratacak şekilde bir tavır sergiliyordu.

Sağ tarafımdan tekerlek sesleri geldiğinde yanıma bir araç durdu. Siyah bir arabaydı. İçinden iki Alihan'ın yaşında çocuklar çıktı ve yanlarına koştu.

„Ambulans yolda." dedi mavi gözlü çocuk.

Alihan öfke ile Koray'ı kendisinden çekip nazik bir şekilde yere bıraktı sırtını.

„Siz burada durun. Benim gitmem gerekiyor."

Çocuklar başını sallamakla yetindi. Alihan yere bakarak arabaya doğru ilerledi ve sert bi hamle ile açık olan kapıya gelip sürücü koltuğuna oturdu. Bakışlarımız kesişti.

„İyi misin?" diye sordu yavaşca. Benden ses gelmeyince ellerini yanaklarıma koyup bana atabileceği en şefkatli bakışları attı. "Çok korktun mu küçük?"

"İyiyim." dedim yavaşça.

"Ben yanında olduğum sürece korkmana gerek yok. Sana zarar vermelerine izin vermem. Her şeye izin veririm ama senin bu masum varlığına zarar gelmesine asla izin vermem!"

Başımı sallamaktan başka bir şey yapmadım.

Alihan gözlerini son kez yerde yatan Koray'a çevirdiğinde gözleri öfke ile karardı. Ellerini yüzümden çekti ve gazı kökledi buradan uzaklara sürdü.

Gönlüm hiç rahat değildi. Leyla orada acı ile kahroluyordu ve ben bu adamla gidiyordum.
Gözümün ucu ile onun yan profiline baktım.

Sağ gözünün yanında ki yarık izi oldukça dikkatimi çekiyordu. Yüzüne çok yakışıyordu. Ayrıca sağ kaşının kenarı patlamış kanıyordu. Elmacık kemiği hafifçe kızarmış, dudağının kenarında da kanlar görünüyordu.

Direksiyonu tutan elleri belli ki sıkı tutuyordu çünkü parmak boğumları beyazlaşmıştı. Sağ elinin kemikli sırtı parçalanmıştı. Derisi yırtılmış ve bazı yerleri kanıyordu.

Defalarca yere vurduğu için olmuştu galiba.

Yutkundum ve tekrar camdan dişarı baktım. Nereye gidiyorduk bilmiyorum ama bu işin hayırlı sonlanmayacağını da çok iyi biliyordum.

Ormanlık bi alana vardığımız da arabayı durdurdu. Burası bir depoydu.

Nasıl yani? Gerçekten de o ismini hatırlamadığım adamı öldürecek miydi? Çünkü burası bir depoydu ve Alihan birisini öldüreceğinden bahsediyordu.

Alihan bana bi bakış attı ve kaşları ile kapıya işaret etti.

„Ne bakıyorsun? İnsene." diye emretti. Neden birden bire böyle kötü davranmıştı?

Alay eder gibi gülümsedim. „Bir insanı nasıl öldürdüğüne şahit olmak istemiyorum."

Sesim vurgulayıcı ve titrek çıktı. Alihan'ın çene kemikleri seğirmeye başladığında anlaşılıyordu ki sinirliydi ve dişlerini sıkıyordu. Sabrı tükenmişti belli.

„Bu arabanın içinde gebermek istemiyorsan çıkacaksın. Her yer düşmanlarım ile dolu seni yalnız gördükleri an öldürürler. Yanımdan ayrılmayacaksın." dedi ciddiyet ile.

Yutkundum ve yanaklarımın içini kemirmeye başladım. Arabadan indi ve kısa süre içinde benim kapım açıldı. Bileğimden tutarak beni arabadan çıkardı ve peşinden sürüklemeye başladı. Deponun demir kapısını sert bi şekilde açtı ve hızlı adımlar ile içeri girdi.

Büyük ve boş bir depoydu. Deponun kenarlarında tahtalar ve zincirler bulunuyordu. Orta yerinde ise sandalye de bağlı bir adam vardı. Alihan yanına ilerledi ve beni de peşinden sürüklediği için bende onunla birlikte ilerliyordum.

„Hoşgelmişsiniz." dedi kısık çıkan sesi ile.

Yüzü kandan neredeyse gözükmüyordu desem yeridir. Adamın etrafında dört tane adam öylece dikilmiş korumalık yapıyorlardı. „Aferin beyler. Beğendim." dedi Ali adamlara doğru. Ben ise kedi gibi yanlarında duruyor sesimi bile çıkarmıyordum. Adamlardan birisi Alihan'a doğru gitti.

Kahverengi saçları ve açık kahverengi gözleri ile Alihan'dan biraz genç, yakışıklı bir çocuktu.
„Seni bekledik, daha eğlenceli oluyor." dedi ve çocuk gülmeye başladı.

Alihan memnunca baktı ve ardından odağı işkence edilen adama çevirdi.

„Babacığın seni bile isteye ölüme terk etti be Uzay." dedi Alihan duygusuz bir şekilde.

„Ne zırvalıyosun yine sen?"

Ali bileğimi bıraktı kafasını sağa sola yatırarak boynunu şıklattırdı ve Uzay'ın yüzüne kuvvetli bir yumruk geçirdi.

„Diyorum ki..." Yakasını tuttu ve tükürür gibi konuştu. „Babacığın senin ölüm fermanını imzaladı."

Alihan keyif ile güldü ve şeytani bir şekilde alt dudağını ısırdı. Uzay hiç oralı olmayarak nefretle Alihan'a baktı.

„Yalan söylüyorsun." dedi Uzay ve ardından bağırmaya başladı. „Herkes senin adamların gibi hain değil! Senin babanı da gördük, zavallı Aliş."

Alihan gözlerini devirdi ve homurdandı.
„Hadi ama! Ben onun ne bok olduğunu biliyorum ama sen babanın ne bok olduğunu bile bile onu bana karşı savunuyorsun. Sen daha çok kendin için endişelen. Çünkü seni bu çöplükte yaşatmayacağım. Baban da bıraktı seni. Yazık açıkcası."

Uzay denen çocuk her an sinirden çıldıracak gibi duruyordu. Sinirli yüz ifadesi şeytani bir gülüş aldı.

„Bu sefer babam sevgilini öldürmesin. Dikkatli ol. Ateşle oynuyorsun."

Alihan'ın keyifli yüz ifadesi yavaş yavaş soldu. Karşısındaki iğrenç bir şekilde gülüyordu.

„Sana da yazık. Kardeş acısı, ağır geliyor değil mi? Tüh, keşke tetiği ben çekebilseydim. Çorbada bir tuzum olsaydı!"

Ali ani bir hareket ile Uzay'ın yüzüne bir yumruk geçirdi. Aynı yere defalarca yumruğunu indiriyordu. Hırsla eline uzandı ve işaret parmağını tutarak büktüğünde Uzay'ın bağırıltısı depoda yankılandı. Yüzümü buruşturdum ve korku ile yutkundum.

„Duyamadım? Bir daha söylesene."

Uzay acıdan hızlı hızlı soluklar çekiyor kafası titreyerek Alihan'a bakıyordu.

Ali hiç acımayarak orta parmağını da büktü ve kemik kırılma sesi depoda yankılandıktan sonra Uzay'ın acı feryadı beklemeden arkasından geldi.

„Alihan..." dedim fısıldar şekilde ama beni duymadı.

Elini sertçe bıraktıktan sonra Uzay'ın duyduğu acıdan eli titriyor hırlayarak nefes almaya çalışıyordu.

„Senin ölümün benim elimden olucak. Hatta biliyor musun? Babanın önünde geberteceğim seni. Kıvrana kıvrana can vereceksin orospu çocuğu!"

Uzay öksürmeye başladı. Ağzından dolu dolu kan tükürüyordu. Başını güçsüzlükle kaldırıp bana baktı ve yüzüne arsız bir gülümseme bulundu.

„Manita da baya taramalı tüfek. Babam onun varlığını öğrendiğinde çok sevinecek."

İğrenç sözlerinin hedefi ben olduğum için gözlerimi kırpıştırdım ve yumruğumu sıktım. Ağzımı açıp sertçe konuştum. "Hakkımda salak salak konuşmayı kes piç herif, kendi haline yan bence!"

Alihan Uzay'ın karnına demir muştası ile sayısız yumruklar atıyordu. „Bir daha ona bir ima ettiğini duyarsam!" diye bağırdı.

Uzay güldü ve aynı zamanda acı ile inleyip Alihan'a baktı. Suratı kaymıştı resmen. „Bana olan öfkeni iyi anlıyorum." dedi kısık bir ses ile. Öksürdü kısaca. „Unutma ki, biz eski dostuz Alihan. Tabii ihanetimden sonra bağımız koptu. Mantıklı olanı da buydu."

Alihan kanlı ellerini yumruk yaptı ve geri açıp kapadı sürekli. Bakışlarını Uzay'a kaldırdı ve çene kemikleri ortaya çıktı.

Nasıl yani? Bu iki düşman, eskiden dost muydu?

„Beni sikmekten başka bir bok yemediniz." dedi Alihan öfkeli bir ses tonu ile. „Babamın bedelini bana ödettirdiniz." İğrenir gibi Uzay'ın yüzüne tekmeğini geçirdi.

Uzay öksürme krizine girdi. Ağzından akan kanlar beyaz gömleğine fazlası ile bulaşmıştı. Daha bir şey demedi ve derin derin nefes alıp vermeye çalıştı. Ali korumalardan Uzay'ın telefonunu getirmelerini istedi. Getirdiklerinde eline aldı ve rehbere girdi. Bi numara çevirdi ve uzun çalışlardan sonra hoparlöre aldı.

„Uzay! Neredesin sen oğlum iyi misin?" dedi endişeli, otuz, kırk yaşlarında bir ses.

Alihan alay eder gibi gülmeye başladı. „Uzay benimle birlikte. Birkaç saat kaldı ölmesine. Seni de davet ediyorum bu güzel anı kaçırma isterim."

Telefonda ki adam bi yere vurmuştu belli. Daha sonra bağırış sesleri tüm depoda yankılandı.
„Ulan çocuk! Sen hala akıllanmadın değil mi? Daha kimi öldüreyim de akıllanacaksın sen?"

Alihan dudaklarını yaladı ve adamın aksine sahte bir sakinlikle konuştu.

„Koray'a vurduğun o bir el kurşun için seni öyle pişman edeceğim ki..."

Sesi tehditkâr ve tehlikeli geliyordu. Beni bile korkutmuştu.

„Oğlun elimde. Seni bekliyoruz. Vallah üzülüyor çocuk ha. Gözü iki çeşme zırlıyor. Bu kadar kötü bir baba değilsindir ha?"

Alihan bu sözlerin ardından sahtece güldü ve alt dudağını ısırdı. „Hadi ama bana teslim olmaktan bu kadar korkma. Saklambaç oynamaktan sıkıldım. Büyüdüm ben, biraz yaratıcı ol." Sevinçle nefesini içine çekti. „Hah! Kovalamaca oynayalım, çok eğlenceli olur!"

Telefonun kapanma sesi hepimizin kulaklarını doldurdu. Alihan memnunca gülümsedi ve telefonu kapatıp cebine attı.

„Babacığın telefonunun sinyallerinden bulmuştur mekanı. Götü tutuşuk herif bana olan korkusundan gelemiyor ki." Güldü seslice. „Söz konusu oğluyken bile."

Ses tonundan belliydi ki çok eğleniyordu. Şeytani bir şekilde kıkırdadı.

Neden bu kadar acımasız olmak zorundaydı?

„Piç kurusu. Böyle mi pes ettireceksin beni? Elinden geleni ardına koyma pişman olursun."

Dişarıdan yükselen silah sesleri ile yerimden sıçradım. İçimi korku sararken hızla Alihan'a baktım fakat o işaret parmağını havaya kaldırdı.

„İşte, en sevdiğim melodi. Baban yine sadece taramakla yetiniyor. İçeri bile gelemiyor korkusundan. Oğlunu ölüme terk ediyor korkusundan! Trajikliğe bakar mısın?"

Alihan kısa bir kahkaha atarak bana döndü. Ben korku ile dudaklarımı kemirirken Alihan kolumdan tutup beni bi köşeye götürdü. Tahtaların arkasına saklanmamı işaret etti. Benim saklandığım tahtaların arkasına geçti ama önüme durdu korumak amaçlı.

Daha yeni gördüklerim midemin bulanmasına sebep olmuştu. Uzay denen adamın hali çok kötüydü ve Alihan fazlası ile acımasızdı.

Alihan saklanmadan silahını çıkarıp çatışmaya katıldı. Silah sesleri yoğunlaştığında ellerimi kulaklarıma koyup sıkıca kapattım. Her silah patladığında yerimden sıçrıyor, korkuyordum.

Biten kurşun ile silahını yere attı ve omuzunun üzerinden bana baktı. Başımı kaldırdım ve dudaklarımı kemirirken ona derin derin baktım.

„Korkma." dedi bastıra bastıra. „Ne dedim sana? Ben yanındayken kimse sana zarar veremez. Sakinleş."

Neden bu sözüne inandım? Neden sığınmak istedim ona?

Tehlikenin ta kendisi o olduğu halde onun arkasında, koynunda saklanıyordum ve bundan zevk almıyordum. O beni koruyordu ve başımın asla belaya girmemesi için elinden geleni yapıyordu.

Çünkü bana değer veriyordu...

Bu kabusun bi an önce bitmesini bekliyordum sadece. Bitse bile ben o kabusun etkisinden uzun bir zaman çıkamayacaktım...




Bölüm sonu

Koray'ın da ölmemesi için dua edelim hep beraber dimi🙏🏻

Diğer bölüme görüşmek üzere. 💗

Continue Reading

You'll Also Like

7.7K 199 13
Kıvılcım Ve Ömer baharlarını yaşarken bir gecede hayatları sonbahara döner ve hiç bidaha güneşi görmemek üzere kapanır defterleri.ömerin hayatı değiş...
565K 39.1K 36
"Bağırmasana be kadın kulağımın zarını patlattın!" Deyince kan beynime sıçradı! Sinirle gözlerimi açtım ve beni tutan kollara baktım "Sen de önüne ba...
4.3M 97.1K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
5.5K 159 6
Bir şiirdeki en akılda kalıcı dizedir berceste. Uzun bir hikayenin en değerlisi, en önemlisi... Bu hikayede de IlCey'in hikayesinin değerli anlarını...