Uzak Dur [bxb]

By sunysunyA

471K 24.5K 5.8K

🏳️‍🌈 -Uzun süreli bir savaş olacak. Hatta bazen kan akıtacağız. Ellerin kirlenecek belki. Ama kazanacaksın... More

bir
2
üç
4
beş
6
yedi
8
dokuz
10
on bir
12
on üç
14
on beş
16
on yedi
18
on dokuz
20
Yirmi bir
22
yirmi üç
24
yirmi beş
ÖLÜ DENİZ.
MELANKOLİ
SKYFALL
VERGEEF ME
30
HABERİN YOK ÖLÜYORUM.
DUYURU
Otuz üç
34
Otuz beş
Final.

32

4.4K 272 103
By sunysunyA

Olan biten hakkında fikrim yoktu. Köklerime kadar çürümüş zehirli bir sarmaşıktan farkım yoktu. Her şey kontrolden çıkmış hırçın bir okyanusun üzerinde gibi oradan oraya savrulmuştuk, kendime geldiğimde bittiğimizi fark edebildim sadece.

Ateşi kaybettiğimi, seni kaybettiğimi. Belki de sizdiniz beni kaybeden. Belki de asıl yok olan bendim darw. Uzun zaman önce, bakir bedenimin yaşadığı en özel gün, kanlı bir baltayla parçalandı. Yalnızca bir telefon. Yalnızca. Lakin bu pamuk ipliğine bağlı olan mutluluğunuzu elinizden alabilecek kadar güçlü.
Belki de o gücü ona veren bizlerdik.

Her neyse, teknolojinin günlük yaşama sağladığı kolaylık ve dehşetten bahsedecek kadar enerjim yok. Bütün gücümü yaşananları anlatmaya çalışarak harcama kanısındayım. Bunu ilaç saatinden önce yapmam gerekiyor. Miligramı bir süredir düşürülmüş bile olsa, kafamı toplayıp geçmişe odaklanmamı engelliyorlar.

Evet..
Ben deniz. Ve sana kendi gözümden anlatmak istiyorum olan biteni. Senin için uzak bir geçmiş belki de, benim içinse bir kaç dakika öncesi. Sanırım geçmiş algısı tamamen bakış açısıyla alakalı.

Daha önce başarısız denemelerim oldu. Nihat, kamera karşısında kayıt tutmamın daha faydalı ve az yorucu olduğunu söylemişti. Yapamadım. Çünkü kameranın karşısında zihnimi meşgul edecek başka bir şey bulamıyor tamamen geçmişe odaklanıyorum. Takdir edersin ki, bu krizi tetikliyor. Yazarken daha rahat olduğumu fark ettim böylece. Nihat bu seviyeye gelebilmemi mümkün kılan doktorum. Bir çok şey anlattım ona. Ateşi, seni, beni.. bir kayıp ateşi, bir de beni arkasında bırakan seni bilmiyor. Çünkü sizi ben de bilmiyorum.

El yazım daha özenli ve okunaklı olsun diye, uzun zamandır kalem tutmamış parmaklarıma biraz alıştırma yaptırdım. İki elimi de kullanabilmem ilk defa bu kadar işe yarayacak belki de. Çünkü fazlasıyla geriye saracağım kayıtları.

Bu eski deriden kalın defter ne zaman eline ulaşır bilmiyorum. Ulaşır mı onu da bilmiyorum. Bilmediğim bir çok şeyin varlığını hep sayende öğrendim. Şayet eline geçerse, sen geçmişimi benim gözlerimle seyre dalarken, benim meçhul varlığımı merak edeceksin. Neredeyim, nasılım..

Biliyorum, en azından artık biliyorum. Gücün bulmaya yetecek beni. İstediğin an hemde. Saklanıyor olmayacağım. Beni, seviştiğimiz evde bulabilirsin, yanan fabrikanın önünde, ailemin mezarlığında bir çok yerde olabilirim..

Olayı dramatize etmek istemiyorum. Hatta bir an olayları ilahi bakış açısıyla mı yazsam diye düşündüm, hatırlıyor musun bana sen bu oyunda Tanrı olacaksın demiştin, lakin olan biten hep benden bağımsız ve kontrolüm dışındaydı. Senin son sözlerinle beraber de aslında hiç bir şeyden haberimin olmadığını anladım. Nasıl Tanrı ben olabilirdim ki? Ancak şimdi anlıyorum teminatını yerine getirdiğini.

Ben bizim oyunumuzda tanrıydım değil mi? Tıpkı gerçek Tanrı gibi. Gözlerimin önünde dönen tatsızlıklara kör oldum. Engel olabilecekken yapmadım. Vicdanlarınız ise kaybettirdi her birimize.
Aç çocuklara, ağlayan annelere, ölen babalara sessiz kalan Tanrı gibiydim. Onun kadar sessiz ve görünmez. Benim adımı zikrederek girdiğiniz iki taraflı savaşlarda tarafımı belli edemedim değil mi? Kimin kutsandığını, kimin günahkar ilan edildiğini gözlerinize batırmadım. Sizler de görmek istemediğiniz için bakmadınız bile.

Ben delirdim. Kartlar dağıtıldı. Kurallar çiğnendi. Her bir oyuncu çekildi masadan. Sen ise, en beteriydin. Elinde ki kanlı kartları önüme serip asil bir kalkış yaptın. Ateş ise ben ve bütün kartları yakarak, yaşamadığı çocukluğundan intikam aldı, en büyük mızıkçılığı yaparak hem de.

Kendimi bulduğumda buradaydım. Yalnız başıma. Belki de olması gerektiği gibi, emin olamıyorum. Eğer realist davranmazsam yalnız kalışım büyük bir yanlış gibi gelecek gözüme, darılacağım belki de o yüzden tamamen objektif baktığım tarafımı göstereceğim kalemime zira diğer tarafım oldukça buruk ve incinmiş. Küçük bir kızın değil, akıl hastası bir adamın hikayesi olacak bu.

Nerede kalmıştım.. evet kendimi hastanede buldum. Elbette Ateş'in kaybından biraz sonraya tekabül ediyor bu. Onu kaybettiğim günü özel olarak kaleme almak istediğim çok oldu. Yazamadım. Ben ateşin bu dünyadan yanarak gittiği, her yerin patladığı o günü yazamadım. Görmek delirttiyse şayet, yazmak bana ne yapardı kestiremiyorum. Nasıl yaptınız bana bunu darw? Ne hak ettirir böyle bir şeyi insana? Delirmenin ötesine gidiyor geliyorum..

Seviştiğimizi hatırlıyorsun değil mi? Senin yasak elmayı yediğin o lanetlenmiş gün. Ağlayarak bütün olduk seninle.. Ben ihanet ettim sözlerime, sen ise.. senin adına konuşmak istemiyorum. Lakin büyük ayıptı değil mi yaptığımız. Yine de o anları bütün bir ömrüme değişmem. Yasak olan bu yüzden güzel belki de, daha tatlı olduğundan, yanlış olduğunun bilincinde yapıldığından.

Bedenimde gezen ellerini unutmadım. Tenin ezberimde. Avuç içlerinin içine gizlenmiş saklı fay hatlarını. Dudaklarının kıvrımını, gövdende gizlenmiş izleri, gri gözlerini. Seni unutmadım. Sesin ve kokun dahil hepsi belleğimde. Belki de cezam bu benim de.
Seni de, Ateşi de hiç unutmadım. Gözlerimi her kapatışım size açılan bir pencere. Sol göz kapağımda sen varsın. Sağ da ateş.

Size haksızlık ettiğimi düşünmüyorum. Dürüst konuşmak gerekirse elbette Aziz sayılacağım bir yaşam değildi benimki.
Söylemek istediğim şu; büyük bir aşka tutuldum. Çok sevdim lakin bu uzun zaman karşılıksızdı. Sudan ibaret bir dünyada karayı bulmak için atılmış kulaçlar kadar değersiz ancak içinde barındırdığı umut kadar yüce.
Karayı bulamadım hiç. Lakin bir zaman ayaklarım toprağı hissetti. Aşka aşık oldum ardından. Ateşten geçmiş ona olan hislerime tutunmuştum. Böylece eksikliğini hissettiğim şeyler gözümde yok oluyor, ilahi bir iş yapıyormuş gibi, ibadet eder gibi seviyordum onu. Fiziksel acı hissetmeye başladığımda zihnimi onunla doldurarak hafifletmeye çalışıyordum. Yalnızlığım büyük bir ciddiyete dönüşüyordu. Kimsesiz hissetmiyordum. Hislerim ikinci bir kişiliği olan ateşti sanki ve ben ona bağımlıydım.

Ardından sular çekilmeye başladı. Oysa tam da karanlığına batmaya başlamıştım suyun. Kanıksamıştım neredeyse, acısız olduğuna kanaat vermiştim. Hazırdım boğulmaya. Lakin söylediğim gibi bütün sular çekildi darw. Sudan ibaret o kocaman dünya gri bir çöle dönüştü.

Coğrafyacılarla iddialaşacak kadar dürüstüm gri bir çöl gördüm. Ilık kumların vardı. İncitmiyordun beni. Sürpriz dalgaların yoktu. Daha kolaydı sende yaşamak. Ben susadıkça yüreğinden kuyular çıkarttın. Eski bir divan sanatçısının şarabı kadar özeldi suyun. Şifaydı.

Ne yazık ki, benim ciğerlerim yuttuğu fazla sudan hastalanmıştı. Senden gizli kan kustuğum oluyordu. Gri topraklarına kan bulaştırdım. Önemli bakmadın hastalığıma, üstesinden gelebileceğime inandırdın beni. Gelemedim. Fakat yemin ederim yenmek üzereydim. Topraklarına gömülmek üzereydim sular tekrar yükseldiğinde. Hem de üzeri cayır cayır yanan sular. Yanarak boğuldum. Seninde güvenli toprakların yanık insan eti koktu.

Yaşadıklarımızı her düşleyişim dehşet veriyor bana. Bizim başımıza neler geldi böyle? Nasıl düzeleceğimizi Tanrı nasıl hesaplamaz.. Nasıl bu acıyı yüreğimize mesken eder darw?

Gidişin, gittiğin günü en sona saklayacağım. Sen beni bırakırken çektiğin acıyı biliyorsun. Benimkini değil. Ama anlatacağım. Sır kalamayacak. Ben de aklanmak istiyorum, vicdanımı baskılayan, kalbimde yara olan şeyleri kusmak istiyorum satırlara. Defterim ıslanmış gri kumlarla gelecek sana. Bu da sana benden kalan son şey olacak.

En başa döneceğim. Ateşe aşık olduğum, üç buçuk senenin sonunda bir deli cesaretiyle gidip açıldığım zamanlar. Sanki asırlar öncesi.. Ateşin hayatını ben mi mahvettim darw? Aksini söylesen de bu histen kurtulamıyorum. Geçmişe geri dönme şansım olsa, seninle hiç tanışmayacağım bir hayat sürme ihtimalini bile göze alır, ateşe açıldığım gün intihar ederdim.

Bilirsin, insanların dünya üzerine salınmış lanet olası parazitler olduğunu savunduğunda, güzel şeyleri göz ardı edişini kabullenmediğim olurdu. Oysa şimdi oturup bu konu üzerinde makale yazma isteği duyuyorum. Çünkü o parazitin bizzat kendim olduğu kanaatine vardım.

Sizin hayatlarınıza bulaşmış, ayıklanma gereği duymayacağınız kadar basit görünen, lakin köklerinize ulaşıp hayat damarlanırıza ilişen yasaklı bir bitkiyim ben.

Ateşe dönüp baktığında, bir erkeğin aşkına saygı duyacağını düşündürtecek inceliği göremezsin. İkimiz de tanıyoruz onu, dürüst konuşalım. Ama şaşırttı değil mi? Bana saygı duyarak, çöplüğüme kendi ayaklarıyla gelerek..

Mezuniyet törenimde yoktun. Bilmiyor olma ihtimalini değerlendirerek anlatacağım. Elbette katılma gibi bir fikrim yoktu. Kıt kanaat geçinirken üstüne bir de takım elbise alamazdım. Gece dokuzda başlıyordu. Okul birincisi olarak ayrılacaktım lakin gidecek durumum yoktu, zira doğru dürüst bir gömlek ve pantolon bile kurtaramazdı beni. Zenginlerle beraber okumak öyle cezbedici değildi anlayacağın.

Saat yedi gibi Ateş geldi. Elinde bir kaç paket. Kül kedisi masalını bilirsin, bir gün başıma geleceğini düşünemezdim. Lakin geldi darw! Bana aldığı takım elbiseyi giydim. Beraber gittik. Derece alanlar anons edildiğinde gülümseyerek bana bakışını, diploma ellerime rektör tarafından tutuşturulurken beni çektiğini fark edip dünyaları elde etmişim gibi hissettiğim anı unutmadım. Şayet yıllar sonra bile o fotoğrafı galerisinde görmesem duramazdım yanında, onca zorluğu sırtlamazdım.

Baloda beraber içki aldık. Ateş o gün sarhoş olup beni beğendiğini söylemeseydi kabul etmeyebilirdim teklifini. Lakin söyledi ve işi kabul ettim. Her anında gözünün önünde olmamı istediğini fark etmesem yaptıklarına katlanamazdım.

Üzerime bıçak fırlattığında madde bağımlığının gelmiş olduğu nokta aklımı yitirmeme sebep olacaktı. İşte o zaman girdin araya. Ben o zaman gördüm gözlerini. Viking kırması olmaktan çıktığın gündü o gün.

Darw, Ateş hastaydı. Yaralıydı, yalnızdı. Ve senin bildiğin, yalnızca senin bildiğin diğer yönü nefret doluydu. Ve yine yalnızca senin bildiğin o yönü somumuzu adım adım hazırladı. Sanki kaderimiz önceden belliydi. Biz yalnızca üzerimize düşen görevi yerine getirdik. Tiyatro gibiydi. Gerçek hayatta başa gelmesi imkan dahilinde olmayan olaylar silsilesi..

Doktora ilk anlattığımda olanları, uydurduğumu düşündü. Bunu gözlerinde gördüğüme yemin edebilirim. Daha sonra patlama kayıtları, senin, ateşin, benim ve daha nice insanın kayıtları ulaştı ellerine. O günden sonra acıyarak değil, korkuyla baktı bana. Ve en sonunda sen çıkageldin. Tutuklu olman gerekirken elini kolunu sallayarak hemde.

Kalbimle mi dinlemeliydim, aklımla mı kararsız kalmıştım sen hıçkıra hıçkıra olanları anlatırken. Bazen sustun, o anlarda kulaklarımdan kanlar boşaldı. Tekrar konuşmaya başladığında ise bütün iç organlarımda hissettim acıyı. Susman mı iyiydi, konuşman mı kararsız kalmıştım.
Ölürcesine ağlıyordun. Bense kaskatı kesilmiştim. Bütün hücrelerim ihtiyaçla titrerken uzağımda oturmuş günah çıkartır gibi anlatıyordun olan biteni. Uzak durman mı iyiydi, yoksa yanıma uzanmalı mıydın kararsızım.

İyi değildim. Sana cevap vermedim, veremedim. Ben iyi değildim ve sen bunu adın gibi bildiğin halde şifa olan gözlerini gözlerime değdirmeden gittin. Yüz yüze bakamayacak hale gelmiştik öyle mi ? Bir daha göremeyeceğim öyle mi ?
Öyle.

3 kişiydik yalnızca, öyle çok mutsuzluk ve acı biriktirdik ki, bir dünyaya yetecek göz yaşımız vardı. Bilselerdi hikayemizi bütün dünya yasımızı tutacaktı.

Senin o kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Ateşin öylesine kin dolu olduğunu bilmiyordum.
Beni işe aldığın da neyzen teyfik bir anda ortadan kayboldu, onca yılını ailesine adamış bir adamı öylece ortadan kaldırabilirdi tamam. Lakin o adamın beyni nadide bir değerli taş gibiydi. Beni görünür ve mümkün olduğunca güvende olacağım davalara sürüklerken, neyzeni kendi asıl davasına hazırladığını fark etmedim hiç.

Aslında ailemin ölüm yıl dönümünü unutup yıkıldığım gün, uyandığımda Ateş yanımdaydı. Mezarlıktaydık. Bana annesini nasıl kaybettiğini anlatırken babasına duyduğu öfkeyi hissetmiştim. Lakin seviyesini tahmin edememiştim. Bunun için hayatını ortaya koyacağını bilememiştim.

Ateşin adım adım yürüttüğü o plan mükemmel bir şekilde ilerlerken çıktım değil mi karşısına. Kovamadı, lakin olması gereken şekilde de alamadı yanına. Seninle tanışmasının masum bir hali vardı, nasıl bu kadar acımasız bir teklifi kabul edip onun yanında yer alırsın darw.. Aptal gibi hissediyorum. Kafayı yemiş gibi..
Nasıl düşünemedim senin gibi bir adamın koruma olarak çalışmasının imkansızlığını, ateşin öylece babasına saygı duyuyor olduğunu düşündürten neydi bana?

Babasını öldürmesine yardım edeceğinin garantisini verirken dudakların titremedi mi sevgilim, ben nasıl olurda itinayla ölüm kokan adamlara aşık oldum ?

Ben yapamazdım, bilseydim amacınızı kukla olmazdım.. lakin şimdi o bütün katliamın izi var bedenimde. Bilmiyor oluşum masumiyetimi ilan etmeye yetmiyor. Öğrenebilirdim, öylece duygularımın kölesi olacağıma gözlerimi bir kez olsun aralayıp sizlere gerçeklik perdesinden baksaydım eğer, her şeyin gün gibi ortada olduğu sahte gerçeklik oyununu bozabilirdim.
Üçümüz de ölmezdik en azından. Sağ kalanlar olurdu.

Lakin bakamadım. Göremedim. Bazen en derinlere inmeye çalışıyorum. Hatırlamak istiyorum bütün detaylarıyla geçmişi. Yapamıyorum. Sahi ben doğru dürüst hiç bir bok yapamıyorum. Hatırlamaya çalıştıklarım bir türlü gelmiyor aklıma. Unutmak için destek bile aldığım şeylerse bir an olsun çıkmıyor belleğimden. Dünyanın en basit, en zavallı, en ahmak adamıyım ben. Sen en tehlikelisisin. Ateşse en zekisi.

İkiniz de benden öylece çekip gittiniz. Ve sen veda ettiğin halde en az Ateş kadar yıkıp geçtin.
Nasıl geldim kendime senin veda konuşmanda biliyor musun;
"Ateş benden son bir iyilik istediğinde ona bunun pahalıya patlayacağını söyledim. O ise bana bütün mal varlığını teklif etti. Beni ikna eden, merakımdı. Neydi bu kadar büyük oynamasına sebebiyet veren iyilik dedim, bilmeden kabul ettim. Bilseydim, yine kabul ederdim. Ateşe ilk kurabiye getirdiğim gün itiraf etmekte zorlansam da kıskandım. Ve saniyeler içinde adamlarıma bir pürüz yarattırıp aldım onu yanından. Sonrasında korkutup durdum seni. Geri çekilmedin bir türlü. Ateşte seviyordu seni, hissediyordum.

Ateş bana seni ne olursa olsun korumamı söyledi o gün Deniz. Seni kendi benliğinden, kalbinden, kininden sakınıp bana emanet etti. Ben en olmayacak kişiydim oysa.
Sana bıçak attığı günü hatırlıyorsun değil mi, Ateş ettiği günü, benim senin için ona açıkça karşı çıktığım günleri. Bilerek yaptı. Onu değil beni sev diye yapmadığını bırakmadı. Dünyanın en adi adamına dönüştü, sen bana adım adım geliyordun gözlerinin önünde..

Canı yanıyordu, canı çıkıyordu. Onca ısrarıma rağmen pes etmedi. Gözlerinin önünde bana aşık oldun. Kendinden geçti ve sonrasında yaptığı bir hata durunun hamile kalmasına sebep oldu. Ateş maddeyi bırakıp intikamından vazgeçmek için çabaladıkça bataklığa bulaştı. Duruya yalvardığını hatırlıyorum.. sana söylemesin diye. Sen bana durunun, bebeğinin babası için attığı yalanları anlatırken omuzlarımda gerçeğin yükü vardı.

Babasını öldürmesine yardım ettiğime tek bir an pişman hissetmedim, fakat sana aşık olduğumu fark ettiğinde, bana gülümsedi. Silebilecek olsam, ne ellayı ne de seni kaybedişimi silerim. Yalnızca ateşin gözlerime baktığı o anı silerdim Deniz. Koca hikayede tek pişmanlığım o andı.

Senin beni severken ateşi silemediğini biliyorum. Hep biliyordum. Ateş senin ruhundu deniz, bende ruhunda ki lekeydim. "

Şayet ağır ilaçların etkisi altında olmasaydım, sonuna kadar dinleyemezdim. Tepki vermeksizin dinledim seni. Sen ağlıyordun karşımda. Bense kanıyordum oluk oluk..

Darw.. çok uzun zaman geçti biliyorum. Lakin sen anlatırken aldığın nefesleri dahil her kelimen belleğimde kayıtlı. Ateşin beni sevdiğini bir şekilde biliyordum zaten, lakin sevgisini sana emanet ettiğini duymak zihnimin derinliklerinde uğultu şeklinde yayılıp kulaklarımı sağır etti. Ateşin yaptığı her şeye bahanesi maddeydi. En azından ben öyle biliyordum. Lakin sen karşıma çıkıp tekrar vaftiz edilirken günahların dudaklarından akarken, şeytan kancasını taktı geçmişime.

Ateş karşıma geçip senin için maddeyi bırakırım dedi bana darw! Dudaklarımdan öptü o gün. Saatlerce ben gökyüzünü izlerken izlemişti beni. Duru henüz büyük bir hata değildi. Sen ne yaptın darw. Sen ne yaptın..

Geçmiş geçmişte kalmamak için direniyor, olan biten beynimden çıkmamak için direniyor. Ateşin sesini duyamadığıma mı yanayım şimdi, sana kızgın mı öleyim, bir sürü taş eksikmiş yaşananlarda, lakin ben kendi derdime yanmakla öyle meşgulmüşüm ki fark edememişim. Belki de benim aptallığımdı darw.

Elbette bir Tanrı dostu sayılmazdım, bunu hep kabul ettim. Lakin siz.. sen ve Ateş. Şeytan önünüzde eğilip ayaklarınızı öpmüş olmalı.
Ateşin sana teklif ettiği şeyi öncesinde fısıldasaydın kulağıma belki şu an daha farklı yerlerde olurduk..

İhtimalleri düşünmek delirtti zaten beni. Daha erken gitseydim, daha keskin baksaydım, ağzımı açmasaydım, arkamı dönmeseydim.. gömüldüğümde ölseydim.

Continue Reading

You'll Also Like

11.7K 1.1K 14
"Şttt,lan Kukii ödül maması da veriyor mu manitan ?" Ev arkadaşının kafasına kumanda fırlatarak haykırmıştı. Bu çocuk sevgilisinin süs köpeğiydi adet...
3.2K 296 9
"Ludwig?" "Hm?" "Uyuyamıyorum." Human!AU. Ludwig ve Gilbert'ın anneleri, Ludwig'i doğururken ölmüştür. İki kardeş babalarıyla birlikte küçük bir evde...
2.9K 476 16
Şanslı yüzün kime denk geleceğinin savaşı. Düzyazı texting karışık. Bolca argo ve yetişkin içerik bulunmaktadır.
138K 3.7K 26
"Seni seviyorum." diyince birden yumruk attı. "Senden nefret ediyorum!!!"